Türkiye’nin tarım ve hayvancılık gündeminde büyük bir kaygıyla tartışılan şap hastalığı, sadece hayvan sağlığını değil, doğrudan gıda güvenliğimizi, ekonomimizi ve toplumsal refahımızı tehdit eden çok ciddi bir risk alanı oluşturuyor.
Öncelikle şunu net biçimde belirtmek gerekir: Gıda güvenliği, sadece soframıza koyduğumuz gıdanın mikrop taşımaması anlamına gelmez. Daha geniş bir bakış açısıyla; topraktan sofraya kadar her aşamada, gıdanın sağlıklı, yeterli, güvenilir ve sürdürülebilir şekilde üretilebilmesini ve tüketiciye ulaşmasını garanti altına alan bir sistem bütünüdür.
Bir başka deyişle: Tarladaki çiftçinin kullandığı tohumdan, hayvanın beslendiği yemden, kesim ve taşıma koşullarına; market rafındaki etiket doğruluğundan, soğuk zincirin bozulmamasına kadar her adım gıda güvenliğinin parçasıdır. Bu zincirdeki herhangi bir zayıf halka, sadece üreticiyi değil; ülkenin tamamını, özellikle de çocuklar, yaşlılar ve hassas grupları etkileyebilir.
Şap hastalığı nedir? Neden bu kadar tehlikeli?
Şap hastalığı (Foot and Mouth Disease / FMD); özellikle çift tırnaklı hayvanlarda (sığır, koyun, keçi, manda gibi) görülen, çok bulaşıcı ve ekonomik olarak son derece yıkıcı viral bir hastalıktır.
Hayvanlarda ağız içinde, tırnak çevresinde ve meme ucunda yaralar, salya akıntısı, iştahsızlık ve yüksek ateş gibi belirtilerle kendini gösterir.
Et ve süt veriminde ciddi düşüşe, genç hayvanlarda ise ölümlere yol açar.
Virüs, enfekte hayvanlardan, kontamine yem, su ve ekipmandan; hatta hava yoluyla kilometrelerce uzağa kadar taşınabilir.
Ayrıca yabani hayvanlar, kuşlar, sinekler ve taşıma araçları da virüsü çok geniş bir coğrafyaya yayabilir.
Bu kadar hızlı ve kontrolsüz yayılabilen bir hastalık, hayvancılık sektöründe devasa ekonomik kayıplara, bağlı sanayilerin üretiminin durmasına ve hatta gıda arz güvenliğinin bozulmasına sebep olur.
Şap hastalığının tedavisi var mı?
En kritik noktalardan biri de budur:
Şap hastalığının doğrudan bir tedavisi yoktur; yani virüsü vücuttan tamamen atacak bir ilaç henüz geliştirilmemiştir.
Tek etkili yöntem: koruyucu aşılama ve katı karantina önlemleri ile hastalığın yayılmasını engellemektir.
Hastalanan hayvanlara sadece destekleyici tedaviler (ağrı kesici, vitamin vb.) uygulanır; ama bu, hayvanı iyileştirmez; sadece belirtileri hafifletir.
Bu yüzden de en önemli strateji: önceden aşılamak, yayılma başlamadan önce risk bölgelerinde kontrol ve gözetim yapmaktır.
Bugün gıda güvenliğimiz ne durumda?
Türkiye, gıda üretimi açısından önemli bir potansiyele sahip olsa da gıda güvenliği konusunda ciddi yapısal risklerle yüz yüze:
Tarım ve hayvancılığın hala büyük oranda küçük aile işletmelerine dayanması, kontrol ve denetimi güçleştiriyor.
Hayvan hareketlerinin yoğun olduğu bölgelerde takip ve kayıt sistemleri eksik kalabiliyor.
Şap gibi salgınlar çıktığında, soğuk zincir, kesimhane ve taşıma koşulları her zaman istenen standartlarda olmayabiliyor.
Ayrıca iklim değişikliği, kuraklık, meraların daralması ve yem maliyetlerinin artması gibi sorunlar da hem üreticiyi hem de tüketiciyi baskı altına alıyor.
Bu tabloya baktığımızda; şap hastalığı gibi bir kriz, var olan zayıf noktaları daha da derinleştirerek sofralarımızdaki ürünlerin hem kalitesini hem de fiyatını doğrudan etkileyebiliyor.
Peki, bu tabloyu düzeltmek için neler yapılabilir?
Gıda güvenliğimizi güçlendirmek, sadece devletin değil; üreticiden tüketiciye kadar hepimizin ortak sorumluluğu. İşte alınabilecek temel önlemler:
*Aşılama kapasitesinin artırılması ve sürdürülebilir hale getirilmesi
*Hayvan hareketlerinin dijital sistemlerle kayıt altına alınması ve sıkı denetimi
*Hayvan pazarlarında, kesimhanelerde ve çiftliklerde biyogüvenlik önlemleri (araç ve insan dezenfeksiyonu, kontrollü giriş-çıkış)
*Küçük üreticilere yönelik bilinçlendirme ve eğitim kampanyaları
*Sürekli veteriner gözetimi ve saha kontrolleri
*Enfekte bölgelerde hızlı ve kararlı karantina kararları
*Tüketicilerin de kayıtlı ve denetlenen ürünleri tercih etmesi; etiketsiz, kaynağı belirsiz ürünlerden kaçınması
Bu önlemler sayesinde sadece hastalıkları durdurmak değil; uzun vadede daha güçlü, sürdürülebilir ve güvenli bir gıda zinciri kurmak mümkün olabilir.
Yorum ve büyük resim: Şap hastalığı bir uyarı zili
Aslında şap hastalığı krizi, sadece bir sağlık sorunu değil; ülke olarak tarım ve hayvancılık politikalarımızı, gıda güvenliği sistemimizi ve tüketim alışkanlıklarımızı yeniden düşünmemiz gerektiğini gösteren çok net bir uyarıdır.
Unutmayalım:
Hayvancılığın gerilemesi, sadece kırsaldaki birkaç çiftçinin değil; şehirlerdeki milyonlarca tüketicinin de cebine ve sofrasına yansır.
Gıda güvenliği; sosyal adalet, sağlıklı nesiller ve ekonomik istikrar için vazgeçilmezdir.
Bu zinciri sağlam tutmak; devletin, üreticinin ve tüketicinin ortak duyarlılığına, iş birliğine ve sürekli çabasına bağlıdır.
Sonuç olarak, şap hastalığı krizi bize gıda güvenliğinin tek bir halka kadar hassas olduğunu ve bu halkayı korumak için her alanda ortak bir sorumluluk taşıdığımızı hatırlatıyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar