Geçen hafta TÜİK haziran dış ticaret istatistiklerini yayınladı ve ilk yarının genel bir fotoğrafı ortaya çıkmış oldu. Bu fotoğraf bilinen ama şimdilik fazla tartışılmayan iki sorunu hatırlattı: Yeni ekonomik program ihracatın ithalattan daha hızlı artarak net ihracat kaleminin büyümeye pozitif katkı yapmasını öngörüyordu; oysa gidişat aksi yönde.
Diğer sorun ise dezenflasyonu istenilen tempoda götürmek için TL’nin değerlenmesinden medet umulması. Bu da ihracatı kösteklerken ithalata gaz veriyor. Bu sorunlara yazının sonunda değineceğim ama önce yılın ilk yarısının dış ticaret rakamlarını önceki yılın ilk yarısı ile karşılaştırarak gelişmelere bir göz atalım.
İhracat ve ithalatta gelişmeler
Türkiye’de dış ticaret ekonomik kriz dönemleri hariç zaten hep açık verir. Önemli olan açığın azalmakta mı yoksa artmakta mı olduğudur. Bu da ihracat ve ithalattan hangisinin daha hızlı arttığına bağlıdır. 2024 ve 2025’in ilk Ocak-Haziran döneminde ihracatın 126,2 milyardan 131,4 milyar dolara yüzde 4,1 oranında arttığı görülüyor. Buna karşılık ithalat 168,7 milyardan 180,8 milyar dolara yüzde 7,2 oranında yükselmiş bulunuyor.* İthalat ihracattan daha hızlı artınca dış ticaret açığı da 42,5 milyardan 49,4 milyar dolara yükselmiş durumda.
İthalat artışını başlıca mal gruplarına göre ayrıştırdığımızda dikkat çekici bir fotoğrafla karşılaşıyoruz. Yatırım malları ithalatında artış yüzde 2 ile sınırlı kaldığından bu kalemin toplam içindeki payı da yüzde 14,6’dan 13,9’a gerilemiş görünüyor. Gözlemlenen yatırım iştahsızlığı ile tutarlı bir durum. Ara malları ithalatında artış toplam artışa yakın, payında da (yaklaşık yüzde 70) bir değişikli yok. Buna karşılık tüketim mallarında durum çok farklı. 25,8 milyardan 29,4 milyar dolara yükselen tüketim malı ithalatında artış oranı yüzde 13,9. Payı da yüzde 15,3’ten 16,3’e yükselmiş bulunuyor. Açıkça görülüyor ki ithalat artışını yükselten tüketim malları.
Otomobil ithalatında çarpıcı artış
İthal tüketim mallarının alt kalemlerine bakıldığında tümünde artışlar olduğu görülüyor. Ama en çarpıcı artışı tüketim malı ithalatının yaklaşık üçte birini oluşturan binek otomobilde. 2024’üm ilk 6 ayında yaklaşık 8,5 milyar dolarlık binek otomobil ithal edilmişken bu yılın ilk 6 ayında bu rakam yüzde 25 artışla 10,5 milyar dolara ulaşmış. Bir diğer yüksek artış da yüzde 18,8 ile yarı dayanıklı tüketim mallarında.
İthalat artışını büyük ölçüde iki unsur belirler: Yüksek gelir artışına paralel iç talepte artış, milli parada değerlenme. Bizde birinci unsur devrede olmadığına göre ithalatta görülen yüksek artış önemli ölçüde TL’deki reel değerlenme sonucu yabancı tüketim mallarının nispeten ucuzlaması ile açıklanabilir.
TL’de değerlenme ve büyüyen açık ilelebet sürdürülemez
İlk 6 ayda dış ticaret 49 milyar küsur açık verdi. Yılda kabaca 100 milyar dolar eder. Normal zamanlarda yaşıyor olsaydık önemli bir sorun olmayabilirdi. Turizm gelirleri zaten bir kısmını karışlayacaktı. Kalan kısım da çeşitli kanallardan dış borçlanma ile finanse edilebilirdi. Ama normal zamanlarda yaşamıyoruz. Bir kere dış ticaret açığı büyüme eğiliminde. İkincisi seviyesi tehlikelere sulara yaklaşmış durumda. 2024’ün ilk 6 ayında ihraçtan ithalatı karşılama oranı yüzde 74,8’di 2025’in ilk 6 ayında bu oran yüzde 72,7’ye geriledi. Bu gidişle bir yıl içinde yüzde 60’lara inecek. Bu yabancı yatırımcıların kulağına su kaçıracak kadar düşük bir oran.
Öte yandan uygulanmakta olan ekonomi programı siyasal açıdan ciddi hasar almış durumda. Bu program yüksek enflasyonu nispeten kısa bir süre de (2,5 yıl gibi) ekonomik büyümeden net ihracat kalemi katkısı sayesinde fazla ödün vermeden aşacağı iddiasındaydı. Bu iddia gerçekleşmedi, görünür gelecekte de gerçekleşeceği yok. İç talebin bıraktığı boşluğu dış talep dolduramıyor. TL’nin değer kaybı kısmen çare olabilir ama bu durumda enflasyonla mücadele nasıl sürdürülecek? Soruyu şöyle açabiliriz: Bu çareye başvurulduğunda döviz kuru artışının neden olacağı ilave enflasyonu bertaraf etmek için para, maliye ve gelir politikalarını daha da sıkılaştırıp iç talebi iyice daraltmak gerekmeyecek mi? Gerekecekse bu siyaseten göze alınabilir mi? Yanıtları tahmin etmek hiç kolay değil.
*Düşük ekonomik büyüme ortamında ABD doları cinsinden ifade edilen ihracat ve ithalatın birlikte küçümsenmeyecek oranlarda artması dikkat çekebilir. Bu artışta ABD dolarının euroya karşı son aylarda uğradığı değer kaybının pay sahibi olduğu unutulmamalı.
Seyfettin GÜRSEL