DIŞ TİCARET DENGESİ

482670

Zafer ÖZCİVAN* – EKONOMİST

 

Ülkelerin yurt dışınsa ürün satmalarına ihracat, yurtdışından ürün satın almalarına da ithalat denir. Dış ticaret dengesi ise bir ülkenin belirli bir zaman aralığında yaptığı ithalatın gene belirli bir zaman aralığında yaptığı ithalata oranıdır. Bir dönemde bir ülke yaptığı ithalattan daha fazla ihracat yapıyorsa dış ticaret fazlası, yaptığı ithalattan daha az ihracat yapıyorsa dış ticaret açığı oluşur. Dış ticaret dengesi, cari açık ve milli gelir ile doğrudan ilgilidir.

İthalat, genellikle Türkiye’de üretimi yapılmayan (zorunlu ithalat) veya yerli ürün ile fiyat rekabeti yapmak için gerçekleştirilir. Bazı ekonomi yönetimleri yerli üretimi desteklemek, yerli sanayiyi hızlandırmak ve ülkede sanayi yatırımlarının önünü açmak için belirli ürünlerde fon vergisi koyabilir. Başka bir deyişle örneğin sunta vidası çoğunlukla dışarıdan geliyorsa ve yerli üretim de mevcut ise fon vergisi koyarak ürün fiyatının yükseltilmesi suretiyle ithalatı caydırıcı uygulamalar yapma eğiliminde olabilir. Bu, doğru bir tutumdur. Çünkü yerli üreticilerimiz çalışırken ve ülke ihtiyacına yeterli miktarda üretim yaparken dışarıdan vida ithalinin durdurulması veya en aza indirilmesi uygun bir yöntem olacaktır. Yerli sanayide üretilen ürün sayesinde istihdam yaratılacak, yerli sanayi gelişecek belki de ihracat yapar duruma gelecektir. Devletin vergi gelirleri de artacaktır. Daha da ötesi dış ticaret dengesine, millî gelire cari açığını azalmasına yardımcı olunacağı da kesindir.

1980 li yıllardan önce Türkiye’de ithalat ve döviz yasağı olduğundan ürün kıtlığı yaşanmaktaydı. Özellikle bilgi sahibi olduğum el aletleri üretimi yeterli miktarda olmadığından kaçak yollarla ülkeye giriyordu ve yüksek fiyatlarla tüketici ile buluşmaktaydı. Turgut Özal döneminde yaşanan yüksek enflasyon ve ürün kıtlığına son vermek, yerli sanayicilerin ürünlerini aşırı yüksek fiyatlarla satışlarını makul fiyatlara çevirmek için serbest piyasa ile birlikte ithalat serbest bırakıldı. Tabii ki döviz de serbest kalınca ithalatçı belgesi alan her iş insanı yurt dışından mal getirmeye başladı. Ancak hırdavat nalbur iye sektörü için söylemek gerekirse iş insanlarımız en ucuzunu en kalitesizini getirmeye başladılar. Zaman geçtikçe kalite sorunları ortaya çıkmaya başladı ve tüketiciler Çin mallarına antipati duymaya başladı. İthalat firmaları ile rekabet ön plana çıkmıştı.1990 li yıllarda ise ithal ürünler ülkemizde doyum noktasına ulaştı. Öyle ki ithal gelmeyen ürün neredeyse kalmamıştı. Gıda, konfeksiyon, elektronik, ayakkabı vd. ithal ederek faaliyetlerini sürdürmeye çalışıyorlardı.

Bugün de ithalata baktığımızda yüzölçümü bizim Konya vilayetimiz kadar olan Hollanda dünyaya buğday ihracatı yapıyor. Koskoca Türkiye ise mercimeği, bulguru, soğanı, patatesi bile ithal ediyor. En son bugün öğrendiğimize göre Ayçiçek yağını da ithal edecekmişiz. Ne acı bir tablo içerisindeyiz. Ekonomi yönetimi neyin fiyatı yükselirse ithalat sopasını kullanıyor. Bana göre çok yanlış bir tutum sergileniyor. Hâlbuki yerli tarım politikası revize edilse çiftçiye gereken ilaç, tohum, gübre vs. desteği sağlanarak daha verimli ve optimal tarım politikaları gündeme alınsa hiçbir tarım ürününü ithal etmeyecek yerli çiftçimizin ürününü tüketeceğiz. Bunu yapacak tarım alanımız fazlasıyla mevcut olduğu kesindir.

İhracat konusuna gelecek olursak bir ülkeni gelişmesi ile doğrudan ilişkilidir. İhracat varsa üretim var demektir, ihracat varsa istihdam var demektir, ihracat varsa işsizlik az demektir, ihracat varsa uluslararası rekabet pazarında yerimizi almışız demektir, ihracat varsa vergi gelirleri artıyor demektir.

Peki ihracatın olması için ne gerekli diye soracak olursanız üretim, üretim, üretim olmalıdır. Üretim olmazsa ihracattan da söz edilemez. Devletin ihracata yönelik kredi olanakları da mevcuttur. Diğer yandan ihracat yaparak uluslararası piyasalarda da yerimizi almamız, diğer ülke ürünleriyle rekabet etme şansımız doğacaktır. Bu da ülkenin kredibilitesini arttıracaktır.1990 li yılların ikinci yarısından itibaren Türkiye’de sanayinin gelişmesiyle birlikte ihracat hız kazanmıştır. Artık ithalat da yavaşlamıştır ama ihracatın ithalatı karşılama oranı (Dış ticaret dengesi) açık vermeye devem etmiştir. Bugün de böyledir.

Üretim için yapılan desteklere bana göre ithal ikame ürün desteği daha verimli duruma getirilmelidir. İthal ikame ürün Türkiye’de üretimi olmayan ve ihtiyaç olan ürünlerin yerli üretiminin yapılmasıdır. Gene bildiğim konu olan hırdavat nalbur iye sektöründen örnek vermek gerekirse; otel tipi Topuzlu kilit veya yangın kilidi Türkiye’de üretilmemekte ve tamamı Çin’den ithal edilmektedir. Ben çalıştığım yıllarda bu ürünler için yaptığım fizibilite çalışmalarında önüme çıkan tek engel üretim maliyetinin ithal fiyatından daha yüksek çıkmasıydı. Ve sadece bir defa değil birkaç defa değişik fabrikatörlerle aynı çalışmayı yaptım ama dediğim gibi ithal fiyatlarına maliyeti bir türlü çekemedik ve söz konusu ürünleri imal ettiremedim. Ürünlerin Pazar payı oldukça yüksek ama hep paralarımız yurt dışın gidiyor. Bu tür m ürünler araştırılıp sanayiciler bu konuda teşvik edilmeli ve üretimin ülkemizde yapılması sağlanmalıdır. Tabii ki üreticilerimize yeterli seviyede devlet desteği sağlanmalıdır.

Özetlemek gerekirse üretim dış ticaret dengesini optimal duruma getirmek için en önemli faktördür. Üretimle birlikte ihracat da artacağından milli gelirimiz artacak cari açığımız da azalacaktır. Dış ticaret dengesi en uygun pozisyona gelecek ve ülke kalkınmasına katkıda bulunacaktır.

Saygılarımla

Zafer ÖZCİVAN – EKONOMİST

* 1959 yılında Antalya’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. İlkokuldayken başladığı satış işine üniversitede Tahtakale’de kurduğu şirketiyle devam etti. Yirmi yıl kendi işini yaptıktan sonra hırdavat sektöründe faaliyet gösteren büyük ölçekli firmalarda Satış ve Pazarlama Direktörlüğü yaptı. 40 yıldan fazla tecrübenin ardından şirketlere danışmanlık vererek iş hayatını sürdürüyor.