ENFLASYON VE PAHALILIK

Yapılan araştırmalar göstermiştir ki ülkemizin en başta gelen konularından birisi ekonomidir. Özellikle kış mevsimine girdiğimiz şu günlerde emekli ve ücretli çalışan kesim için geçim sıkıntısı iyice ön plana çıkmıştır.

Enflasyon ve pahalılık çoğunlukla birbiri ile aynı anlama gelen birer ekonomik terim olarak bilinir. Ancak anlamları farklıdır. Kısa ve öz tanımlarıyla enflasyon bir ülkede mal ve hizmet fiyatlarının yükselmesi, pahalılık ise vatandaşın alım gücünün düşmesidir.

Örneğin elektriğe, doğalgaza, suya yapılan zamlar tüketiciyi etkilemiyorsa veya artan zam oranı kadar veya daha üstü gelirler de yükseliyorsa enflasyondan bahsedilebilir ama pahalılıktan bahsedilemez. Çünkü kişilerin gelirleri de en az aynı oranda yükselmiştir ve alım gücü düşmemiştir. Ancak kişilerin gelirleri aynı iken ülkede fiyatların yükselmesi ise pahalılık yaratacaktır. Vatandaşın maaşı aynı kalıp, ihtiyaç maddelerinin fiyatı arttığından alım gücü düşmüş olacaktır.

Ülkemizde bugün yaşadığımız durum ise hem enflasyon yükselmesi hem de pahalılığın oluşmasıdır. Özellikle emekli maaşlarına yapılan zamlar ilk iki ayda eriyip gitmekte, bu kesim asgari ücretli çalışanlarla birlikte her geçen gün zamlı maaşlarının eridiğini hissetmektedir. Bugün ülkemizde asgari ücret açlık sınırının altında kalmıştır ve nüfusun yaklaşık %40 ı asgari ücretle geçinmeye çalışmaktadır. Yani 33 milyon insanımızın aylık geliri asgari ücretin altındadır.

İşçi ve emeklilere her yıl ocak ve haziran aylarında zam yapılıyor ama manşet enflasyon oranı baz alınıyor. Ancak verilen zam emekli veya ücretlinin ikinci ayında yükselen fiyatlar nedeniyle zamdan öncesinden kötü olmaktadır. Fiyatlar artmasa da zam yapılmasa daha iyi olacağını iddia eden vatandaşlarımız da haksız değiller.

Ekonomi yönetimi için de zor bir dönem yaşadığımızı unutmayalım. Yaklaşık iki yılı aşkın bir süredir korona virüs salgını ile mücadelemiz sürüyor. Devlet bu süreç zarfında esnaflarımıza destek olmak için birtakım krediler dağıttı, birtakım vergileri öteledi ama bazı işyerleri de kapanmak zorunda kaldığından vergi gelirlerimiz düştü. Bazı kredilerin de tahsilatlarının zor olduğu gelen bilgiler arasında bulunuyor. Hükümetin bu süreçte zor bir dönemden geçtiğini hepimiz kabul etmeliyiz. Sadece salgın hastalıkla mücadele değil, Akdeniz, Ege’de yaşadığımız orman yangınlarını, Karadeniz’de yaşadığımız sel felaketinin bütçeye zararı, terörle mücadele için harcadığımız para da kayda değer rakamlardır. Dolayısıyla bütçe açığımız da büyümüştür. Yaşadığımız bu tür olumsuz gelişmeler enflasyonu da körüklemiştir.

Ancak T.C. Merkez Bankası tarafından izlenen para politikaları da enflasyonu düşürmeyi hedef almalıdır. Geçtiğimiz eylül ayında yapılan merkez bankası para politikaları toplantısında alınan faiz indirim kararı tartışmalı duruma gelmiştir. Çünkü iktisat kuralları gereği faiz düşünce enflasyon yükselir ve öyle de olmuştur. Dolar, tarihinde en yüksek seviyelere gelmiştir. Peki merkez bankası para politikaları kurulu üyeleri bu kuralı bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Gerekli koşullar oluştuktan sonra faiz indirimi tabii ki enflasyonu düşürecektir. Ama döviz kurlarının yükselmesi de enflasyonu körükleyecek durumda ise faiz indirimi neden yapılsın?

Yukarıda söylediğim gibi para politikaları kurulu, bu kararı alırken olacak gelişmelerin hesabını yapmamaları imkansızdır. Ülkemiz ihracat konusunda hakikaten en yüksek değerlere ulaştı ve bu bizim için çok büyük bir başarıdır. Döviz kurlarının yükselmesi kısmen de olsa ihracat yapan üretim işletmelerinin lehine olacaktır. Çünkü ürünlerini döviz ile sattıkları için karları da artacak, vergi olarak devlete yansıyacaktır. İşte alınan faiz indirimi karşısında döviz kurlarının yükselmesini göze almak, üretimi ve ihracatı arttırarak ülkeye döviz girdisi sağlamak olabilir.

Yukarıda döviz kurlarının yükselmesi ihracat yapan üretim işletmelerinin lehine olabileceğinden bahsettim. Kısmen dememin sebebi ülke olarak dışarıya bağımlı bir ülkeyiz. Ülkemizde üretilen malların üretim aşamasında kullandığı hammadde ve ara malların yaklaşık %50 si ithal girdilerle saylanmaktadır. Döviz kuru yükselince ithal girdi olarak sağlanan ara mallar üretim maliyetlerine yansıyacaktır.

Merkez bankası para politikaları kurulu, her ay toplantı yaparak kararlarını kamuoyu ile paylaşmaktadır. Önümüzdeki ay yapılacak toplantı için faizlerin daha da düşürülebileceği hakkında fikir beyan edilmektedir. Göreve gelince enflasyonun üzerinde faiz politikası uygulayacaklarını açıklayan merkez bankası başkanı eylül ayı enflasyon oranı 19,25 olduğu halde politika faizini 100 baz puan düşürerek %18 e çekmiş bulunmaktadır. Bu karar alınırken %16,77 olan çekirdek enflasyon oranı baz alınmıştır. Önümüzdeki ay da çekirdek enflasyon baz alınarak politika faizinin indirilmesi planlanmakta gibi gözükmektedir. Bu ne deme? Döviz kurları daha da yükselecek demektir. Yani enflasyon artışı devam edebilir.

Öte yandan Eylül 2021 ayı Yurt içi üretici fiyat endeksi %43, tüketici fiyat endeksi de %19,25 olarak açıklanmıştır. ÜFE ve TÜFE arasındaki fark da uçurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradaki farkın anlamı şudur, üretim firmaları üretim malzelerine gelen zamları henüz fiyatlarına yansıtmadılar, ancak üretim maliyetleri yüksek olduğundan ürün fiyatlarına mutlaka yansıtacaklardır.

Kısaca enflasyon hem döviz kurlarının yüksekliği hem de üretici fiyat endeksinin yüksek olması nedeniyle yükselmeye devam edecektir.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist