Mehmet KAYA

Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya-ECA Bölgesi Baş Ekonomisti Aslı Demirgüç-Kunt, Ukrayna’ya Rusya’nın saldırısıyla başlayan savaşın bölge ekonomisi için salgından daha büyük bir şok yarattığını, Türkiye’nin de var olan risklerini aşağı yönlü olarak derinleştirdiğini söyledi. Aslı Demirgüç-Kunt, DÜNYA’nın sorularına verdiği yanıtta, Türkiye için mevcut küresel görünüm ışığında istikrarı koruması, sağlam bir para politikası, şeff af ve bağımsız merkez bankasının önemine işaret etti. Aslı Demirgüç-Kunt, “Türkiye’nin Merkez Bankası, yükselen enflasyona ve sıkılaşan küresel para koşullarına rağmen, Eylül 2021 ile yıl sonu arasında toplam 500 baz puana ulaşan beş faiz indirimi gerçekleştirdi. Bu hamle makro-finansal koşulları hızlı bir şekilde kötüleştirdi ve yatırımcı güvenini zedeledi” diye konuştu.

● Dünya Bankası ECA Bölgesi Ekonomik Güncelleme Raporu, bölgenin önünde zorlu bir dönem olduğunu vurguluyor. En can alıcı sorunlar neler?

Rusya’nın Ukrayna’da başlatmış olduğu savaş, insan hayatı üzerinde yıkıcı bir etkiye yol açıyor. İki ülkede de ekonomik tahribat, ECA bölgesinin genelinde önemli ekonomik kayıp yaşanıyor. Savaş, ECA bölgesinde salgından sonra ekonomiyi daraltan ikinci büyük şok oldu. Bölge hasılasının 2022’de yüzde 4,1 daralması bekleniyor. Bu oran COVID-19 pandemisinin yarattığı durgunluğun iki katıdır. Rusya ve Ukrayna hariç tutulduğunda ise ECA bölgesinde yüzde 2,2’lik cılız bir hâsıla artışı bekleniyor. Güncellemede büyüme tahminleri genel olarak düşürüldü.

●Dünya Bankası’nın bölge için artan risklere karşı başlıca önerileri nelerdir?

Gıda ve enerji fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle kırılgan durumdaki hane halklarına hedefl i mali yardımlar gerekebilir. Toparlanma sağlandıktan sonra da borç sürdürülebilirliğinin sağlanması, Ukraynalı mültecilerin kabulü ve elbette ileride Ukrayna’nın yeniden inşası için büyük bir finansmana ihtiyaç olacak. Orta vadede, politika yapıcıların, makroekonomik politika tamponlarını ve kurumları güçlendirmeleri, enerji verimliliği ve yeşil dönüşüme odaklanılması gerekiyor.

MAKRO EKONOMİK DENGESİZLİK DERİNLEŞTİ

●Türkiye için savaşın ortaya çıkardığı riskler nelerdir?

Savaş nedeniyle yükselen gıda ve emtia fiyatları Türkiye’deki enflasyonunun yayılma etkisiyle kendisini göstermiş durumda. Savaş öncesi başlayan Türkiye’nin makroekonomik dengesizlikleri daha da derinleşmiştir. Enflasyonun şiddetlenmesi halinde en yoksul hane halkları olumsuz etkilenecektir. Türkiye, Rusya ve Ukrayna’dan petrol, doğalgaz, buğday ve ayçiçeği ithalatı bağımlılığı nedeniyle küresel emtia fiyat artışına daha fazla duyarlıdır. Para politikası duruşunda herhangi bir değişiklik olmayacağı ve küresel emtia fiyatlarının yüksek seyredeceği varsayımına dayalı olarak, enflasyonun 2022 yılında yükselmeye devam ederek yüzde 61’e ulaşacağı öngörülmektedir. Bu ilave enflasyonist baskılar hane halkı gelirlerini daha da aşındıracak ve tüketimi zayıfl atacaktır. 2022’de ekonomi ve istihdam artışında yavaşlama, yoksulluk oranındaki gerilemeyi yavaşlatacaktır.

●Kamu borçluluğu son dönemde yeniden gündemde. Türkiye’nin görünümünü değerlendirir misiniz?

Yoğunlaşan makroekonomik dengesizliklerin, artan politik belirsizlikler ve savaşın etkileri nedeniyle Türkiye’nin 2022’de yüzde 1,4 büyümesi beklenmektedir. Savaş hem dış hem de iç riskleri daha da aşağı yönlü hale getirmiştir. Savaş öncesinde de Türkiye’nin mali görünümü bozulmuştu ancak TL’deki değer kaybını kontrol altına almak, enflasyonun etkilerini hafifl etmek için yetkililer bir dizi önlem uygulamaya koydu. TL’nin değer kaybı, döviz cinsinden borç servisi maliyetlerini ve KÖİ giderlerini de yükseltti. Dolayısıyla şarta bağlı mali yükümlülüklerin şişmesine yol açtı. Bunun sonucunda, genel yönetim borç stokunun 2021 sonu itibariyle GSYH’nin yüzde 42,4’ü seviyesine yükseldiği tahmin edilmektedir. Yüksek dış finansman gereksinimleri düşünüldüğünde, Türkiye’nin sıkılaşan küresel likidite koşullarına karşı kırılganlığı devam etmektedir.

YÜKSELEN PİYASALARIN EN KÖTÜ PERFORMANSI

● Türkiye para politikası son dönemde ciddi farklılaştı. Diğer yandan gelişmiş ülke merkez bankaları da yükselen enflasyona farklı tepkiler verebiliyor?

Türkiye’nin Merkez Bankası, yükselen enflasyona ve sıkılaşan küresel para koşullarına rağmen, Eylül 2021 ile yıl sonu arasında toplam 500 baz puana ulaşan beş faiz indirimi gerçekleştirdi. Bu hamle makro-finansal koşulları hızlı bir şekilde kötüleştirdi ve yatırımcı güvenini zedeledi. TL 2021 yılında yaklaşık yüzde 120 değer kaybetti; bu yükselen piyasalar arasındaki en kötü performanstır. Yükselen küresel emtia fiyatları yılık TÜFE ve ÜFE’yi son 20 yılın en yüksek seviyelerine çıkardı. Mart ayında da tüketici fiyatları sert yükselişini sürdürerek yıllık yüzde 60’ın üzerine geldi. Reel faiz oranları negatif değerlere ilerledi ve dolarizasyon hızlandı.

Çok sayıda gelişmiş ülkede son dönemdeki yükselen emtia fiyatları, ticaretteki aksamalar enflasyonist baskı yaratsa da sıkılaşan işgücü piyasaları ve -savaştan önce de var olan- tedarik zinciri darboğazları zaten enflasyonist baskıları güçlendiriyordu. Birçok gelişmiş ülke merkez bankası büyük varlık alım programlarından vazgeçti ve bazıları politika faiz oranlarını yükseltti. Ancak, gelişmiş ekonomiler ile çok sayıda yükselen piyasa ve gelişmekte olan ekonomi arasındaki temel fark, gelişmiş ekonomilerde orta vadeli enflasyon beklentilerinin halen nispeten düşük ve iyi bir şekilde çıpalanmış olmasıdır. Bu durum gelişmekte olan ülkeler için her zaman geçerli değildir.

Makro-ekonomik dengesizlikler derinleşti

Dünya Bankası ECA Bölgesi Baş Ekonomisti Aslı DemirgüçiKunt’un açıklamasında öne çıkanlar;

● “Yüksek cari açığa sahip olan ülkeler veya döviz cinsinden borcu, dış borcu ya da kısa vadeli borcu yüksek olan ülkeler özellikle risk altında. Savaş öncesi başlayan Türkiye’nin makroekonomik dengesizlikleri daha da derinleşmiştir.”

● “Enflasyonun şiddetlenmesi halinde bundan en yoksul hanehalkları olumsuz etkilenecek. Türkiye, Rusya ve Ukrayna’dan petrol, doğalgaz, buğday ve ayçiçeği ithalatı bağımlılığı nedeniyle küresel emtia fiyat artışına daha fazla duyarlıdır.”

● “Yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ekonomiler, zorlu bir dönem ile karşı karşıyalar. İstikrarı sağlamak kritik önem taşımaktadır. Para politikası ve bankaların gözetimine ilişkin mevzuatın güçlendirilmesi, makroekonomik çerçeveye güvenilirliği artıracak, enflasyonu düşürmeye ve kur istikrarını korumanın maliyetini düşürmeye yardımcı olacaktır. Daha güvenilir, şeffaf ve bağımsız Merkez Bankası, enflasyon hedeflemeli para politikası ve daha iyi çıpalanmış enflasyon beklentilerine sahip ülkelerde, kur artışlarının enflasyon geçişkenliği genellikle daha küçüktür.”

Daha güvenilir, şeffaf ve bağımsız merkez bankası…

Siz de vurguladınız, dış borçlanma açısından zor bir dönem. Türkiye için önerileriniz nelerdir?

Yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ekonomiler, zorlu bir dönem ile karşı karşıyalar. İstikrarı sağlamak kritik önem taşımaktadır. Para politikası ve bankaların gözetimine ilişkin mevzuatın güçlendirilmesi, makroekonomik çerçeveye güvenilirliği artıracak, enflasyonu düşürmeye ve kur istikrarını korumanın maliyetini düşürmeye yardımcı olacaktır. Daha güvenilir, şeff af ve bağımsız merkez bankası, enflasyon hedeflemeli para politikası ve daha iyi çıpalanmış enflasyon beklentilerine sahip ülkelerde, kur artışlarının enflasyon geçişkenliği genellikle daha küçüktür. Salgın döneminde bazı ülkeler (finansal kuruluşlarının) kurallarını (regulatory requirement) ertelediler. Bu tür bir politikanın banka bilançoları üzerinde baskı yaratması ihtimali vardır ancak ‘zombi şirketler’ oluşmasını önlemek için de ihtiyaç duyulmaktadır. Şirketler için borç yapılandırma, ifl as yapısının güçlendirilmesi de bu amaçla kullanılmaktadır ve Türkiye için de geçerlidir. Bunun yanı sıra, stres testleri yapılması, kuralların ertelenmesi uygulamasına hangi noktalarda ihtiyaç duyulacağını belirlemekte yardımcı olabilir. Sağlam finansal sektör düzenlemesi ve denetlemesi, sağlam bir finansal sistem oluşturmada kritik önem taşımaktadır ve daha güçlü bankacılık sistemleri ile uzun vadede daha güçlü büyüme arasında bir ilişki mevcuttur.