Kanunlar

kanunlar

KANUNLAR

DIŞ TİCARETİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 2976
Kabul Tarihi : 2 Şubat 1984
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 15 Şubat 1984 / 18313

Bu Yasa, başlığı itibariyle, dış ticaret alanındaki kapsamlı Yasalardan biri izlenimi yaratmakta ise de, münhasıran mali yükümlülükler ile ilgilidir. Özellikle ihracattan ve ithalattan alınan fonların yasal alt yapıya sahip olabilmeleri ihtiyacının bir sonucu ve Anayasa’nın, yukarıdaki bölümlerde bahsi geçen Piyasaların Denetimi ve Dış Ticaretin Düzenlenmesi başlıklı 167.Maddesinin bir gereği olarak yürürlüğe konulmuştur. Bu Kanun’un 1.Maddesi ile Anayasa’nın 167. Maddesi Dış ticaretin, ülke ekonomisinin yararına düzenlenmesini sağlamak amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlüler dışında ek mali yükümlülükler konulması ve kaldırılması şeklindeki ortak ifadeyle de paralel bir düzenleme mahiyetindedir.

Türkiye’nin dış ticaret alanındaki idari yapısının, Ekonomi Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın birleştirilmesi suretiyle rasyonel ve kalıcı bir şekilde yeniden düzenlenmesi halinde, burada yer alan Kanun yerine, dış ticareti çok yönlü ele alan kapsamlı bir Dış Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna da ihtiyaç olabilecektir.

.
DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR KANUNU

Kanun No. : 4875
Kabul Tarihi : 5 Haziran 2003
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 17 Haziran 2003 / 25141

Doğrudan yatırımlar, ülkelerin kalkınma politikası araçları içinde çok önemli bir yere sahiptirler. Bu husus, esas itibariyle az gelişmiş ve gelişme yolundaki ülkeler için geçerli olduğu gibi, gelişmiş ülkeler için de geçerlidir.

Yabancı sermayenin önemi bazı ülkelerde, II.Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda anlaşılmış; bazı ülkelerde ise bunu algılama süreci, büyük ölçüde siyasi düşüncelerin gölgesinde, uzun sürmüştür.

Türkiye, yabancı sermaye mevzuatıyla ilk olarak 1954 yılında 18.1.1954 tarih ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu vasıtasıyla tanışmış, bu Kanun 5 Haziran 2003 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Ülkemize yabancı sermaye, çeşitli nedenlerle 1980 yılına kadar hemen hemen hiç gelmemiş, 24 Ocak 1980 kararlarının getirdiği liberal ekonomi düzeni ve yeni heyecanla yabancı sermaye akışında bir hareketlilik olmuşsa da, bu alanda uzun süre önemli rakamlardan söz edilememiştir. 2001 yılına kadar yabancı sermaye yatırımlarının istenilen düzeylerde ülkeye çekilebilmesi, basit mevzuat, bürokrasiden arındırılmış uygulama ve her şeyden önemlisi, siyasi ve ekonomik istikrar çizgileriyle çizilen bir çerçevede, maalesef mümkün olamamıştır.

2001 yılındaki büyük içsel ekonomik krizi takip eden süreçte, ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrarla paralelik oluşturacak bir şekilde yabancı sermaye mevzuatında yapılan köklü değişiklikler, yabancı sermayenin ilgisini Türkiye’ye yönetltmiştir. Bu bağlamda 2007 yılı itibariyle yıllık 20 milyar dolara varan girişlerden söz edilir bir noktaya gelinmiştir (2008 global krizinin olumsuz etkileri nedeniyle yükselme eğilimi tersine dönmüştür). Ancak hemen belirtmek gerekmektedir ki, bu gelişmelere rağmen ilgili çevreler, greenfield yatırımları olarak adlandırılan, istihdam yaratan yeni yatırımların henüz canlanmadığını da kaydetmekte, mevcut işletmelerin devralınması yönteminin tercih edildiğini belirtmektedirler.

Burada bir de hatırlatma yapmakta fayda görmekteyiz. Yabancı sermaye yatırımları mevzuatı, mutlak surette Yatırımları Teşvik Mevzuatı ile birlikte değerlendirmeli ve birlikte yorumlanmalıdır. Zira artık, yabancı sermaye de, aynen yerli sermaye gibi algılanmakta ve tamamen aynı hükümlere tabi tutulmaktadır. Hatta yabancı sermayenin yerli sermayeye nazaran, yurtdışına kar transferi gibi ayrıcalıkları da bulunmaktadır. Bu bakımdan yatırım teşvik mevzuatını, yabancı sermaye mevzuatının ayrılmaz parçası kabul ederek, birlikte analiz edilmesi kaçınılmaz bir durum olarak ortaya çıkmaktadır.

İdari yapı itibariyle, 2011 yılının Haziran ayında yapılan kamu reformu sonucunda, yabancı sermaye konusu, yatırım teşvikleriyle birlikte, Hazine Müsteşarlığı bünyesinden alınarak Ekonomi Bakanlığı bünyesine ve tek bir Genel Müdürlük (Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü) altında birleştirilerek nakledilmiştir. Bu nedenle, yasayı ve bu yasaya ilişkin mevzuatı okurken Hazine Müsteşarlığına yapılan göndermeleri (atıfları) veya Müsteşarlık ifadelerini Ekonomi Bakanlığı olarak okumak gerekecektir.

4. EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY KANUNU

Kanun No. : 4641
Kabul Tarihi : 11 Nisan 2001
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 21 Nisan 2001 / 24380

Dış ticaretle ilgili bir mevzuat kitabında bu Kanun’un yer alması yadırganabilir ise de, kitabımızın temel felsefesi olan dış ticaret ile ilgili mevzuata genel bakışın tam anlamıyla sağlanabilmesi için, içinde Ekonomi Bakanı ile Gümrük ve Ticaret Bakanı’nın asli üye olarak bulunduğu bir Konsey’in kitabımızın kapsamı dışında tutulmasının doğru olmayacağı düşünülmüştür.

Ekonomik ve Sosyal Konsey kavramı ülkemizde 1990’lı yıllarda tartışılmaya başlanmış, yurt dışında bu modelin başarıyla uygulandığı ülkelerin sistemlerinden esinlenmeye çalışılmıştır. Özellikle, sistemin, yasada yer aldığı ifadesiyleistişari (uygulanması zorunlu olmayan, danışma niteliğinde) mahiyette görüş belirtmek şeklindeki kurgusu, yurt dışındaki örneklerde de esas alınan düzenleme şeklidir. Ancak, başta Avusturya olmak üzere, bazı gelişmiş ülkelerde benzeri türden Konseyler, zamanla, idari yapı içinde ve kamu oyu nezdinde son derece saygın bir konum kazanmışlar ve bunların aldıklarıistişari kararlar, bu niteliklerinin üzerinde değer bulmuşlar ve büyük ölçüde, uyulması zorunlu kararlar özelliğini kazanmışlardır.

5. ELEKTRONİK İMZA KANUNU

Kanun No. : 5070
Kabul Tarihi : 15 Ocak 2004
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 23 Ocak 2004 / 253551

Teknolojinin son derece hızlı bir şekilde geliştiği çağımızda,elektronik kavramında uzak durmak mümkün görülmemektedir. Bu konuya yatkınlığı olmayanlar da dahil, gelecekte bu kavramdan kaçış, kaçan kişilerin kilitlenmesine neden olacaktır. Bu olgu içindeki önemli unsurlardan biri de “elektronik imza”dır. Elektronik imza konusu, özellikle dış ticaretle ilgili kesimleri yakından ilgilendirir hale gelmiştir. Ülkemizde, 2005 yılından itibaren, firmalara elektronik imza verme (satma) yetkisi verilmekte olup, bu firmaların sayısı üç adettir.

İhracat ve ithalatla ilgilenenlerin, alıcı ve satıcının bir araya gelmesi zor olan durumlarda, örneğin, sözleşmelerini yapması, neredeyse tamamen elektronik ortamda gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Önümüzdeki dönemde, elektronik sözleşmeler tek başına yeterli olmamaya başlayacak, elektronik imza da bir zorunluluk haline gelecektir. Hatta tebligatlar da elektronik ortamda yapılmaya başlanacaktır. Başta yeni Türk Ticaret Kanunu ve Tebligat Kanunu bünyesinde olmak üzere, yasal alt yapı olgunlaşmaktadır.

Bu bakımdan elektronik imza konusundaki ülkemiz mevzuatına, dış ticaretle ilgilenenlerin de, en azından bir göz atmalarında yarar bulunmaktadır.

6. FİNANSAL KİRALAMA, FAKTORİNG VE
FİNANSMAN ŞİRKETLERİ KANUNU

Kanun No. : 6361
Kabul Tarihi : 28 Haziran 1985 / 18795
Ticaret yaşamındamaliyetler ve rekabet avantajı gibi unsurların giderek hayati önem kazanmaya başlamasıyla, finansman sistemi içinde genel olarak alternatif finansman olarak adlandırılan bir konsept doğmuştur. Yurt dışındaki terminolojide, hemen hemen bütün dillerde olduğu gibi ülkemizde de, daha ziyade leasing olarak adlandırılan yöntemin Türk mevzuatına girişi 1985 yılında yürürlüğe giren Finansal Kiralama Kanunuyla olmuştur.

Gelişen süreç içinde, bu yasanın güncel duruma adapte edilmesi gerekmiş ve kapsamına faktoring ve finansman şirketleri konsepti de alınarak yasa 2012 yılında bu defa Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu adıyla yayımlanmıştır.

Kiracının mali yapısı, kiralanan malın niteliği, faaliyet gösterilen sektör, kiralayanın sunduğu şartlar ve benzeri unsurlar birlikte değerlendirildiğinde, önemli bir maliyet avantajı sağlayan leasing, zaman zaman oldukça itibar edilen bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. Bu Yasanın uygulanması Hazine Müsteşarlığı tarafından çıkarılan Yönetmelikler ve diğer düzenlemelere dayanılarak yapılmaktadır.

Bu kanun, esas itibariyle iç piyasa ile ilgili bir düzenlemedir. Bu da doğaldır. Bu yapısı itibariyle finansal kiralamanın temel esasları konusunda bir öğreti niteliği taşımaktadır. Hal böyle olmakla beraber, yabancı firmalar ve ithalat boyutunda da maddeler içermektedir. Finansal kiralamanın (ve ticari kiralamanın) ihracat açısından düzenlemesi ise, kitabımızın Tebliğler bölümünde yer verdiğimiz Gümrük Genel Tebliği (Hariçte İşleme-Geçici İhracat) (Seri No:1) kapsamında;

MADDE 9 – Ticari Kiralama Kapsamında Geçici İhracı Yapılacak Eşya
MADDE 10 – Finansal Kiralama Kapsamında Geçici İhracı Yapılacak Eşya

madde başlıklarıyla yapılmıştır. İki tür arasındaki en önemli fark, finansal kiralamada malın mülkiyeti, süre sonunda kiracıya geçmekte; ticari kiralamada ise, kiralanan mal, süre sonunda kiralayana iade edilmektedir.

Finansal kiralama teriminin tanımı, yasada, teknik anlamda yapılmakla beraber, burada, günlük bir tanım vermekte yayar görmekteyiz:Finansal kiralama, bir yatırım malının mülkiyeti leasing şirketinde kalarak belirlenen kiralar karşılığında kullanım hakkının kiracıya verilmesi ve sözleşmede belirtilen sözleşme süresi sonunda mülkiyetinin kiracıya geçmesini sağlayan bir finansman yöntemidir.

Bu yeni yasa içeriğine, faktoring ve finansman şirketlerinin kuruluş ve işleyişleri de alınarak metne daha kapsamlı ve ahenkli bir hacim verilmiştir.

7. GÜMRÜK KANUNU

Kanun No. : 4458
Kabul Tarihi : 27 Ekim 1999
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 4 Kasım 1999 / 23866

Gümrük terimi, hemen hemen dünyanın her yerinde, dış ticaret denilince akla gelen ilk konulardan biridir. Gümrük, gerek mevzuatı ve gerekse uygulamalar açısından dış ticaret olgusu içinde özel bir öneme sahiptir. Gümrük mevzuatını ve uygulamalarını, ayrıntılarıyla bilen kişiler, dış ticaret içindeki en karmaşık konulardan birine hakim olmanın avantajına da sahip bulunmaktadırlar.

Sözlük anlamı itibariyle gümrük, bir ülkenin sınırlarından giren ya da çıkan mal ve hizmetlerin vergilendirilmesidir. Vergisel anlamının yanında,gümrük denilince ilk aşamada akla gelenlerden bir de, gümrüklerin, dış ticaret işlemlerinin başladığı veya bittiği, bir dizi karmaşık resmi işlemin yapıldığımekan olduğudur.

Bir ülkenin egemenlik unsurlarından olan gümrük vergileri iki amaçla konulmaktadır. Bu amaçlardan birincisi en basit anlamıyla vergi geliri elde etmek, ikincisi ise ülke içerisindeki ekonomik faaliyetlerin ve sanayinin korunması yada uluslararası rekabete açılması amacıyla vergi oranlarının belirlenmesidir.
Gümrük oranlarını sadece vergi geliri elde edilmesi amacıyla belirleyen ülkeler genellikle oranları yüksek tutarak vergi gelirlerini de arttırmaya çalışmaktadırlar.

Gümrük vergilerini bir ekonomik politika aracı olarak kullanan ülkeler ise uluslararası rekabetten korunmak amacıyla içeride gelişmesini istedikleri sektörlere ilişkin gümrük vergilerini arttırarak dahili sanayii koruyucu ya da rekabete açık bir sanayii güçlendirmek amacıyla da bir düşük gümrük oranlı bir politika izlemektedirler.

Tarihsel sürece bakıldığında, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, gümrük vergilerinin özellikle kapütilasyon olarak adlandırılan imtiyazlarla yabancı ülkeler lehine belirlendiği görülmektedir. kapitülasyonların I.Dünya Savaşı başlangıcında kaldırıldığını, ancak savaştan yenik çıkılması sonucunda yeniden kapütilasyon sistemine dönüldüğünü, Kurtuluş savaşı sonrasında ise Lozan Anlaşması ile kapitülasyonlar kaldırılmış olmakla birlikte, Lozan Anlaşması’na batılı ülkeler tarafından konulan özel bir hükümle 5 yıl müddetle genç Türkiye Cumhuriyeti gümrük vergi oranlarını belirleyememiştir, Bu, ancak 1929 yılından itibaren mümkün olabilmiştir.

Her ne kadar gümrüklerin bir ülkenin egemenlik haklarından olduğu belirtilmişse de, özellikle küreselleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan bölgesel, ikili ya da çok taraflı ekonomik örgütlenmelerle, bahis konusu haklar, kısmen ya da tamamen bu örgütlere devredilmiştir. Nitekim ülkemiz de, gümrük uygulamalarını, taraf olduğu anlaşmalara (DTÖ ve AB gibi) uyumlu hale getirmiştir.

Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra geçen onbeş yılı aşkın süre içinde, uygulamalardan edinilen deneyimler ve ortaya çıkan yeni koşullar da dikkate alınarak uyum konusu, son olarak, Gümrük Kanunu’nda 18.6.2009 tarih ve 5911 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle (Resmi Gazete: 7 Temmuz 2009 tarih ve 27281 sayı) daha da geliştirilmiştir.

8. HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI TEŞKİLAT VE
GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 4059
Kabul Tarihi : 9 Aralık 1994
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 20 Aralık 1994 / 22147

Bugünkü Hazine Müsteşarlığı’nın Cumhuriyet tarihi içindeki serüveni özetle şöyledir: Cumhuriyet döneminde Hazine-i Vezne 1927 yılına kadar Maliye Vekaleti bünyesindeki konumunu korumuş, 1927 yılı Bütçe Kanunu ile Hazine-i Vezne ve Muamelat-ı Nakdiye Müdüriyeti’ne dönüştürülmüştür. 18 Mayıs 1929 tarih ve 1452 sayılı Kanun ile ‘Muamelat-ı Nakdiye Müdürlüğü’ne, 29 Mayıs 1936 tarih ve 2996 sayılı Kanun ile de Nakdiye Müdürlüğü’ne dönüştürülen Hazine, 29 Mayıs 1936 tarih ve 2996 sayılı Kanun ile de ‘Nakit İşleri Genel Müdürlüğü adını almış ve 10 Ağustos 1942 tarih ve 4286 sayılı Kanun ile de Hazine Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmüştür. Daha sonra 6 Temmuz 1960 tarih ve 13 sayılı geçici KanunlaMilletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatını da bünyesine alarak Hazine Genel Müdürlüğü ve Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği (HAZMİİT) adını almıştır.

Hazine, 1983 yılında yapılan kamu reformuyla, 13 Aralık 1983 tarih ve 188 sayılı KHK ile kurulan Hazine ve Dışticaret Müsteşarlığı bünyesi içine alınmıştır. Daha sonra, 9 Aralık 1994 tarih ve 4059 sayılı Kanun ile Dış Ticaret’ten ayrılarakHazine Müsteşarlığı adını almıştır.

Son olarak Haziran 2011’de yapılan idari reformla, bu Müsteşarlık bünyesindeki yatırım teşviklerinden sorumlu Teşvik ve Uygulama Genel Müdürlüğü ile Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, yeni kurulan Ekonomi Bakanlığı’na devredilmiş, bu Bakanlıkta Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü adıyla tek bir birim olarak örgütlenmiştir.

Hazine Müsteşarlığının, ülkemiz bürokratik yapısı içindeki konumu ve ekonomik yaşamındaki önemi iyi bilinmeli ve analiz edilmelidir.

Hazine Müsteşarlığı’nı kuran 4059 sayılı Kanun, TBMM’de görüşüldüğü dönemde, maddeler üzerinde söz alınıp fazlaca görüşülmemesi için,fıkra ve bendlere ve “cümlelere” yer verilmeyerek, deyim yerindeyse tek cümlelik yekpare maddeler halinde redakte edilmiştir. Örneğin, 2. madde 410 kelimelik tek bir cümledir. Bu yapısı itibariyle eşine ender raslanan bir anatomiye sahip olan bu Kanunun bu açıdan da değerlendirilmesi gerekmektedir.

9. İSTANBUL TAHKİM MERKEZİ KANUNU

Kanun No. : 6570
Kabul Tarihi : 20 Kasım 2014
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 29 Kasım 2014 / 29190
Genelde tahkim, özelde ise uluslararası mal ticaretinde tahkim, kelimenin tam anlamıyla, ülkemiz açısından “kanayan bir yara”dır. Dünya ticaretinde en hakim olmamız gereken ürün konumundaki fındığı, yaklaşık bir asırdır, Hamburg Tahkim Kuralları ile sattığımız dikkate alınırsa,kanayan yara ibaresinden neyi kasttettiğimiz daha iyi anlaşılacaktır.

Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun, ülkemizde nihayet 2001 yılında yayımlanmasından sonraki süreçte oluşan heyecanla TOBB ve İstanbul Ticaret Odası bünyesinde uluslararası tahkim kuralları oluşturulmuş, kurulların da bu bağlamda faaliyete geçeceği duyurulmuş; ancak, bu kurul ve kurallara, aradan yıllar geçmesine rağmen işlerlik kazandırılamamıştır.

Bu defa da İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu ile yeni bir girişim ve oluşum başlatılmış bulunulmaktadır. 2014 rakamlarıyla yaklaşık 20 trilyon dolar olan dünya ticaretinin oluşması için, sadece bir yıl içinde bağıtlanan yüzbinlerce (hatta milyonlarca) sözleşmeninUyuşmazlıkların Çözümü maddesine İstanbul Tahkim Merkezi’nin ne oranda girebileceğini bekleyip görmek gerekecektir.

İTHALATTA HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 3577
Kabul Tarihi : 14 Haziran 1989
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 1 Temmuz 1989 / 20212

Tarihsel süreci içinde gelişen ve giderek rekabetin birincil derecede rol oynadığı dünya ticaretinde haksız rekabet de, zaman içinde üzerinde tartışılan en önemli konu haline gelmiştir. Haksız rekabetin önlenmesi için birçok mekanizma düşünülmüşse de, anti-damping uygulamaları, Dünya Ticaret Örgütü ve ilgili diğer uluslararası kurumların en itibar ettiği ve hukuksal anlamda da en doğru yöntem olarak vücut bulmuştur. Bu yöntem, bir bakıma, ülkelerin, yaptıkları ithalattan, kendi üreticilerinin zarar görmemelerine yönelik iç güdüsel bir yaklaşımın yasal platforma yansımasıdır.

Ülkelerin izledikleri dış ticaret politikasının serbestleştirilmesi sürecine paralel bir şekilde daha ağırlıklı olarak hissedilen rekabetin olumlu ve olumsuz şekillerinin olabileceği ve bunlardan haksız rekabet olarak isimlendirilen olumsuz tipi için özel mekanizmalar geliştirilmesi gerektiği hususu zaman içinde üzerinde tartışılan en önemli konulardan birisi haline gelmiştir.

Bu çerçevede, ithalatta karşılaşılan haksız rekabetin en etkili olanlarını düşük fiyatlı (dampingli) ithalat ile devlet destekli (sübvansiyonlu) ithalattın oluşturduğu genel kabul görmektedir.

Ayrıca, bu alanda çalışma yürüten uluslararası ticaret uzmanları ticaret politikası savunma aracı olarak da telakki edilen dampinge karşı önlemleri ve sübvansiyona karşı yürürlüğe konulan telafi edici önlemleri dış ticaretteki serbestleşmenin emniyet valfı olarak değerlendirmektedirler.

Kanun, Karar, Yönetmelik ve Tebliğ manzumesinden oluşan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkındaki Mevzuatın temeli, diğer tüm mevzuat yapılanmalarında olduğu gibiKanundur (İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun).

Konu dünya ticareti açısından son derece önemli olduğundan, bu noktada kitabımızın genel konsepti dışına çıkarak ve ayrıca, konuya ilişkin bir miktar daha derinleşmek isteyenleri de düşünerek, Ekonomi Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan açıklamayı da aşağıda veriyoruz.

Ticaret Politikası Savunma Araçları Nedir?
Ticaret Politikası Savunma Araçları, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) ilgili Anlaşmalarında ve İthalat Rejimi Kararının 4. Maddesinde adı geçen iç mevzuatta yer alan, benzer veya doğrudan rakip mallar üreten yerli üreticilerin ithalattan (ciddi) zarar görmesinin önüne geçmek amacıyla başvurulan, dampinge karşı önlemler, sübvansiyona karşı önlemler ile korunma ve gözetim önlemlerinin bütününe verilen genel isimdir.

Ticari Politikası Savunma Araçları; İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Mevzuat, İthalatta Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat, İthalatta Kota ve Tarife Kontenjanı İdaresi Hakkında Mevzuat, İthalatta Gözetim Uygulanması Hakkında Mevzuat, Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat, İkili Anlaşmalar ve Protokoller veya Diğer Düzenlemeler Kapsamı Dışında, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat, Türkiye’nin Ticari Haklarının Korunması Hakkında Mevzuat ve Çin Halk Cumhuriyeti Menşeli Malların İthalatında Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat hükümlerine tabidir.

Dampinge ve Sübvansiyona Karşı Önlemler:

Bir malın normal değerinden (ihracatçı veya menşe ülkedeki iç piyasa satış fiyatından) daha düşük bir fiyatla ihraç edilmesine damping denir. Dampingli ithalattan zarar gördüğünü iddia eden yerli üretim dalı, söz konusu ithalata önlem alınması için usulüne uygun hazırlanmış bir başvuruyu İthalat Genel Müdürlüğü’ne iletebilir. Başvuru üzerine ilgili Mevzuat çerçevesinde gerekli şartların sağlanması halinde soruşturma açılabilmekte ve soruşturma sonucunda damping, zarar ve illiyet bağının tespit edilmesi durumunda önlem alınabilmektedir.

Menşe veya ihracatçı ülkenin fayda sağlayan, doğrudan veya dolaylı mali katkısı veya GATT 1994’ün XVI ncı maddesi çerçevesinde herhangi bir gelir veya fiyat desteği sübvansiyon olarak kabul edilir. Sübvansiyona konu olan ithalata karşı önlem alınabilmesi için sübvansiyonun, Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması’na göre yasaklanmış veya önlem alınabilir sübvansiyonlardan olması gerekir. Sübvansiyon soruşturması sonucu sübvansiyonun, yerli üretim dalında maddi zararın ve her ikisi arasında illiyet bağının tespit edilmesi neticesinde sübvansiyona karşı alınabilmektedir.

İthalat Genel Müdürlüğü, dampingli veya sübvansiyonlu ithalattan zarar gördüğünü iddia eden yerli üretim dalının başvurularını incelemekle, söz konusu başvuruları İthalatta Haksız Rekabeti Değerlendirme Kurulu’na sunmakla ve soruşturma açılması halinde soruşturmayı yürütmekle yükümlüdür.

Dampinge ve sübvansiyona karşı önlemler, CIF bedelin yüzdesi bazında ad-valorem veya maktu olarak, ülke hatta firma özelinde alınabilmektedirler. Önlem uygulanan ürünün önleme konu ülkelerden önlem ödenmek suretiyle, bu ülkeler haricinde ithalatında herhangi bir engel bulunmamaktadır.

Korunma Önlemleri:

Bir malın benzer veya doğrudan rakip mallar üreten yerli üreticiler üzerinde ciddi zarar veya ciddi zarar tehdidi oluşturacak şekilde artan miktar ve şartlarda ithal edilmesi halinde, bu zarar veya zarar tehdidini ortadan kaldırmak üzere, söz konusu zarar veya zarar tehdidiyle sınırlı ve geçici olmak kaydıyla korunma önlemi alınabilmektedir. Bu amaçla, korunma önlemi bir malın ithalatında uygulanmakta olan gümrük vergilerinde artış yapılması veya miktar sınırlaması şeklinde uygulanabileceği gibi bunların kombinasyonu olarak da uygulanabilmektedir.

İzleme ve Önlemlerin Etkisiz Kılınmasının Önlenmesi:

İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Mevzuat ve İthalatta Korunma Önlemleri Hakkında Mevzuat çerçevesinde soruşturmaya konu eşya, soruşturma açılışına dair tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren izleme kapsamına alınır.

İzleme işlemi sonucunda, İthalatta Korunma Önlemleri Hakkında Karar’ın 6’ncı Maddesi’nin 3’üncü fıkrasında belirtilen hallerin tespiti veya İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Mevzuat çerçevesinde açılacak bir soruşturma ile, yeterli bir haklı nedeni veya ekonomik gerekçesi bulunmayan bir uygulama, işlem veya iş sonucunda, Türkiye ile üçüncü bir ülke veya Türkiye ile önleme konu ülke veya Türkiye ile önleme konu ülkedeki firmalar arasındaki ticaretin gerçekleştirilme şeklinde bir değişikliğin meydana geldiğine ve yürürlükteki önlemin etkisinin azaltıldığına veya bertaraf edildiğine dair delillerin bulunduğu hallerin tespit edilmesi, uygulanan önlemin yürürlüğe girdiği tarihe kadar geriye dönük tahsil edilmesine mesnet teşkil edebilir.

KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU

Kanun No. : 5607
Kabul Tarihi : 21 Mart 2007
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 31 Mart 2007 / 26479

Bu Kanun, adeta Gümrük Kanunu’nun kardeşi, hatta ayrılmaz parçası sayılabilecek nitelikte bir yapıya sahiptir. Bu yapı, Kanunun Amaç; Tanımlar ve Kaçakçılık Fiilleri başlıklı ilk maddelerine bakıldığında hemen anlaşılacaktır. Ülkenin sınırlarından girecek ve çıkacak, önemli ekonomik değere sahip ürünlerin söz konusu olduğu bir ortamda, yalnızca ülkemiz açısından değil, gelişmiş olanlar da dahil, tüm ülkeler için kaçakçılık ve kaçakçılıkla mücadele kaçınılmaz olacaktır. İnsanın, maalesef doğasında olan bu fiile uygulanacak yaptırımlar, hem suç olması, hem de ülke ekonomisinin korunması adına böyle bir yasayla düzenlenmiştir. Dışticaretle ilgilenenlerin özellikle haberdar olmaları gereken bir düzenleme olduğu cihetle kitabımız kapsamına alınmıştır.

Vakfımız eğitimlerinde kısmen vaka analizi olarak, kısmen de eğitmenlerimizin gerçek yaşamdan örnekler vererek yaptıkları anlatımlarda öğrencilerimize yöneltilensiz olsaydınız ne yapardınız? şeklindeki sorulara gelen cevaplar bazen bu yasanın kapsamına giren fiiller şeklinde olmaktadır. Bu bakımdan, ihracat ve ithalattaki zor ve sıkıntılı durumlardane yapılacağının sınırlarının bu Kanun akılda tutularak çizilmesinde zorunluluk bulunmaktadır!

KALKINMA AJANSLARININ KURULUŞU, KOORDİNASYONU VE
GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 5449
Kabul Tarihi : 25 Ocak 2006
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 8 Şubat 2006 / 260745

En az gelişmişleri de dahil, tüm ülkelerin temel hedefikalkınmadır. Kalkınma düzeyi, bir ülkenin çağdaşlaşma göstergesidir. Ülkeleri vatandaşlarına, istihdam ve refah olarak verebilecekleri tüm mutluluklar “kalkınma” olgusundan geçmektedir. Ülkemizde, kalkınmanın planlı olarak başlaması, Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasıyla, 1960 yılında başlamıştır. 1963 yılında 5.Yıllık Kalkınma Planları uygulanmaya başlanmıştır. Sık sık yaşanan ekonomik sorunlar, planlı kalkınmada en önemli engelleri oluşturmuşlardır. Başka bir ifadeyle, ülke kalkınması pek de planlandığı şekilde olamamıştır. Tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye, gelişmiş, yani kalkınmış ülke olma yolunda çok önemli adımlar atmıştır. Bunda Devlet Planlama Teşkilatı’nın katkısı büyüktür.

Aşağıda Kuruluş Kanununun, Görev ve Yetkiler de dahil bir bölümü verilen Kalkınma Ajansları’nın, yerinden hizmet vererek, zaman içinde, deyim yerindeysebilinçli kalkınmaya önemli katkılar sağlaması beklenmektedir. Ajansların yapısı, Devlet Planlama Teşkilatı’nın koordinasyonu altında çatılmıştır. Bu doğru bir yaklaşımdır. Ancak, bu ajansların etkin bir işlev üstlenmesi için, mahallindeki Ticaret ve Sanayi Odaları, firmalar, Organize Sanayi Bölgeleri, Serbest Bölgeler, kısacası ilgili tüm kesimlerle ahenk içinde çalışmaları, başarı için kaçınılmaz bir unsurdur.

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU

Kanun No. : 3065
Kabul Tarihi : 25 Ekim 1984
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 2 Kasım 1984 / 18563

Vakfımızın dış ticaret öğretisi kapsamında ihracat destekleri ana başlığı altında KDV iadeleri de işlenmektedir. Zira, ihracatçılarımız açısından KDV iadeleri, işlerinin sürdürülebilmesi için önemli bir mali unsur ve destek olarak değerlendirilmektedir. Bu, sadece Vakfımız öğretisi açısından böyle olmayıp, aynı zamanda uygulamada, ihracatçılarımız açısından da böyledir.

KDV iadelerini düzenleyen ana metin Katma Değer Vergisi Kanunu olmakla beraber, ayrıntılar, 300 sayfaya yaklaşan hacmiyle Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlıTebliği olma özelliğini taşıyan Katma Değer Vergisi Tebliğinde düzenlenmiştir. Bu Tebliğ, kitabımızınTebliğler başıklı bölümünde, dış ticareti ilgilendiren bölümleri itibariyle yer almaktadır.
Yasa, kitabımız kapsamına, aşağıda da görüleceği üzere, ihracat ve ithalattaki DV uygulamalarını igilendiren 11, 12, 16 ve 21. maddeleri metinlerine yer verilerek alınmıştır. Vergi uygulamaları ve bu bağlamda KDV iadeleri özel ihtisas isteyen bir konu olmakla beraber, donanımlı bir dış ticaretçi olmak için yasadaki ve tebliğdeki düzenlemelerden, en hafif deyimlehaberdar olmak önemlidir. Ayrıntı, şüphesiz ki, vergi uzmanlarının işi olacaktır.

.

SERBEST BÖLGELER KANUNU

Kanun No. : 3218
Kabul Tarihi : 6 Haziran 1985
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 15 Haziran 1985 / 18785

Çeşitli vesilelerle vurguladığımız gibi, 24 Ocak 1980 kararları, ülkemizin ekonomik yaşantısıyla dış ticaretinde radikal değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Dış ticarette, dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulama alanı bulmuş ve o ülkelerin kalkınmalarına büyük katkısı olmuş çağdaş sistemler de Türkiye’ye aktarılmaya ve uygulanmaya çalışılmıştır. Bunlardan biri de Serbest Bölgelerdir.

Türkiye’de serbest bölgecilik, gerekli mevzuatın 1985 yılında yürürlüğe konulmasıyla birlikte hızlı bir gelişme göstermiştir. Esasen, gerek yurt içindeki firmalar, gerekse yurt dışındaki firmalar açısından önemli avantajlar sunan serbest bölge olgusu, ilk yıllarda izlenen sağlıklı gelişme sürecini devam ettirememiştir. Özellikle siyasi baskıların etkisiyle, serbest bölgelerde rasyonellik unsuru, ikinci planda kalmıştır. Bugün itibariyle ülkemiz serbest bölgeciliğinin reform sürecine alınmasında yarar bulunmaktadır.

3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun 6 ncı maddesinde 6 Şubat.2004 tarihinde yayımlanan 5084 sayılı Kanunun 8. maddesi ile yapılan değişiklik bir dönüm noktası olmuştur.

Bu tarih (6 Şubat 2004) itibariyle mevcut kullanıcılar için, Serbest Bölgelerde;
• Gelir ve kurumlar vergisi istisnaları devam edecek,

Ancak;
• Bu bölgelerde istihdam edilen personele ödenen ücretler için gelir vergisinden muafiyet ile
• Gelir ve kurumlar vergisi hariç, her türlü vergi, resim, harç istisnası 31.12.2008 tarihinde sona erecektir.

6 Şubat 2004 tarihten sonra ruhsat alacak yeni kullanıcılar için;
• İmal ettikleri malların satışından sağlayacakları gelirler, AB’ye tam üye olana kadar gelir veya kurumlar vergisinden muaf olacaktır.

Bu şekilde önemli bir cazibe unsuru geri çekilmiş olmaktadır.

Bununla beraber, bu vergi avantajının 31.12.2008 tarihinde sona ermesinden yaklaşık 3 ay sonra Serbest Bölgelerde faaliyet gösteren firmaları özendirebilmek için Türk Eximbank mekanizması devreye sokulmuştur.

TÜRK AKREDİTASYON KURUMU KURULUŞ VE
GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 4457
Kabul Tarihi : 27 Ekim 1999
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 4 Kasım 1999 / 23866

Son yıllarda; ürünlerin ve hizmetlerin ilgili standartlara ve teknik düzenlemelere uygunluğunu tespit etme çalışmaları, modern ekonomilerin birbirleri ile olan ilişkilerinde önem kazanan bir konu haline gelmiştir.

Bu gelişmeye paralel olarak; uygulamada olan kota, gümrük vergisi vb. şekildeki ticaret engelleri gibi kısıtlamaların ortadan kaldırılmasına ilaveten, ülkelerin tüketici güvenliği ve çevre koruma amaçlı olarak hazırladıkları standartlar ve teknik düzenlemelerin, tarife dışı engeller şeklinde uluslararası ticareti olumsuz etkilemesi, önlenmesi gereken bir olgu şeklinde ortaya çıkmıştır.

Teknik engellerin ortaya çıkmaması için; uluslararası standart kuruluşları, aynı ürünler için farklı standartlar ve teknik düzenlemelerin hazırlanmasını önleyici tedbirler ve politikalar geliştirmektedirler. Diğer taraftan; ürünlerin ilgili standartlara uygunluğunu tespit etmek, tüketici beklentilerini karşılar nitelikte olduğunu ortaya koymak için yapılan deney, muayene ve belgelendirme çalışmalarının nitelik itibarıyla ülkeden ülkeye farklılık göstermeden yürütülmesini sağlayan düzenlemeler gündemde yer almaktadır.

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’nün yanısıra, Avrupa Birliği, APEC ve NAFTA ekonomik blokları; kısaca uygunluk değerlendirmesi olarak nitelendirilen deney, muayene ve belgelendirme çalışmalarının uluslararası kriterlere göre uyarlanmış biçimde yapılmasını temin etmek amacıyla bir dizi tedbir almıştır. Bunlardan; DTÖ tarafından gerçekleştirilen Ticarette Teknik Engeller (TBT) Anlaşması kayda değer bir nitelik taşımakta olup, uygunluk değerlendirmesi hizmeti veren kuruluşların, uluslararası kriterlere göre faaliyet göstermelerini sağlamak için; anlaşmayı imza eden ülkelere, akreditasyon sistemlerini kurma şartını getirmektedir. Buna ilaveten; tarafı olduğumuz, Avrupa Gümrük Birliği Anlaşmasında da standardizasyon, belgelendirme ve metroloji konularında AB’nin ilgili mevzuatına ve uygulamalarına uyumun sağlanması şartı mevcuttur.

Ülkemizde üretilen malların piyasalarda dolaşımı için, yukarıda değinilen anlaşmaların öngördüğü şekilde; güvenilir ve şeffaf uygunluk değerlendirmesi işlemlerinden geçirilerek ilgili rapor ve belgelerin tanzim edilmesini sağlamak, Türk Akreditasyon Kurumu’nun temel amacıdır.
(TÜRKAK internet sitesinden alınmıştır.)

TÜRK PARASININ KIYMETİNİ KORUMA HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 1567
Kabul Tarihi : 20 Şubat 1930
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 25 Şubat 1930 / 1433

Ekonomik yaşamla ilgili mevzuat arasında, kamu oyu tarafından belki de en bilineni Türk Parasının Kıymetini Koruma Mevzuatıdır. İlgili çevrelerde Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu olarak da anılan bu Yasa, zaman içinde adeta birefsane halini almıştır. 24 Ocak 1980 tarihindekireformlar, esas itibariyle, bu Yasa’ya dayanılarak yapılanyasak ve müeyyide odaklı çeşitli düzenlemelerin yürürlükten kaldırılması şeklinde gerçekleşmiştir. 24 Ocak kararları kapsamında esas itibariyle Bakanlar Kurulu Kararlarıyla yapılan düzenlemeler, liberal kambiyo rejimi yolundaki ilk ve öncü adımlar olmuşsa da, asılreform 1985 yılında gelmiştir. 1985 yılında, kamu oyunu rahatsız eden kambiyo suçlarına hapis cezası 1567 sayılı Kanunda yapılan bir değişiklikle kaldırılmış, 50 yıldır uygulanan ve halk arasında üzerinde döviz bulundurana hapis cezası olarak adlandırılan dönem sona ermiştir (Kanun No.3196; Resmi Gazete’de yayım tarihi: 24 Mayıs 1985).

Bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararları, Hazine Müsteşarlığı Tebliğleri ve Merkez Bankası Genelgeleri bir bütün halindeKambiyo Rejimi olarak anılmaktadır. Ayrıca Hazine Müsteşarlığı’nın, bu mevzuatın uygulanmasıyla ilgili talimatları da kambiyo rejimi kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Kambiyo mevzuatı denilince, en geniş anlamıyla, dövizle (yabancı para) yapılan işlemlere ilişkin düzenlemelerin tamamı anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet Dönemi’ndeki kambiyo rejiminin başlangıcı aşağıda metni verilen 1567 sayılı Kanundur. Bu Kanun zaman içinde, konjonktürel gelişmelere ve Hükümet politikalarına göre değişikliklere uğramışsa da, Kanun’un çatısını oluşturan 1. maddesi, 1930 yılında ilk yayımlandığı haliyle korunmuştur.

Yasa, kambiyo rejimimizin temel yasası olup, 1.Maddesindeki yetkiye dayanarak, Hükümetler, ülkemiz kambiyo rejimini Bakanlar Kurulu Kararlarıyla düzenlemektedirler.

TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ KURULUŞ VE GÖREVLERİ
HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 5000
Kabul Tarihi : 6 Kasım 2003
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 19 Kasım 2003 / 25294

Türkiye’de sınaî mülkiyet alanındaki hukuki düzenlemeler, 1870’li yıllara kadar uzanmaktadır. 1871 tarihli Eşya-i Ticariyeye Mahsus Alamet-i Farikalara Dair Nizamname ve 1879 tarihli İhtira Beratı Kanunu marka ve patent konularında ülkemizdeki yasal korumanın temelini teşkil etmektedir. Bu düzenlemeler ile Türkiye, sınaî mülkiyet haklarında koruma sağlayan ülkeler arasında ilk sıralarda yer almaktadır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında da sınaî mülkiyet haklarının korunmasına önem verilmiş ve Sınaî Mülkiyetin Korunması için Uluslararası Bir Birlik Oluşturulması Hakkındaki Paris Sözleşmesine 1925 yılında katılım sağlanmıştır.

1965 yılında 551 sayılıMarka Kanununun yürürlüğe girmesi ve 1976 yılındaDünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) Kuruluş Anlaşmasına katılım, Türkiye’de sınaî mülkiyet hakları koruması alanındaki önemli adımlar arasında yer almaktadır.

24 Haziran 1994 tarihinde, 544 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı, idari ve mali özerkliğe sahip Türk Patent Enstitüsü’nün (TPE) kurulması, sınaî mülkiyet hakları alanında bir dönüm noktası olmuştur. 544 Sayılı KHK’nın günümüz koşullarına uyumlu hale getirilmesi ve kanunlaştırılması amacıyla 19 Kasım 2003 tarihinde5000 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Bu Kanunda TPE’nin temel amaçları;
-Türkiye’nin teknolojik ilerlemesine katkıda bulunulmak,
-Ülke içinde serbest rekabet ortamının oluşmasını ve araştırma-geliştirme faaliyetlerinin
gelişmesini sağlamak üzere sınaî mülkiyet haklarının tesisi ile korumanın sağlanmak,
-Sınaî mülkiyet haklarına ilişkin yurt içi ve yurt dışında var olan bilgi ve dokümantasyonu
kamunun istifadesine sunmak,
olarak belirlenmiştir.

Türkiye’nin, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Anlaşması ve eki Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşmasından (TRIPS) ve Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesi amacıyla, TPE öncülüğünde patent, marka, endüstriyel tasarım ve coğrafi işaretler alanlarında reform niteliğinde kanun hükmünde kararnameler oluşturulmuştur.

1994’ten günümüze kadar geçen dönem içinde 11 uluslararası anlaşmaya taraf olunmuştur. Ülke çapında güçlü bir sınaî mülkiyet sistemi oluşturulması amacıyla ihtisas mahkemeleri kurulmuş, sistemin kullanıcılarına yönelik verilen eğitim ve düzenlenen tanıtım faaliyetleriyle kamunun bilinçlendirilmesine yönelik önemli çalışmalar yürütülmüştür.

Ayrıca, uluslararası anlaşmalara taraf olunması nedeniyle gerekli olan ve uygulamadan doğan sorunları gidermeye yönelik mevzuat değişiklikleri de bu dönem içerisinde gerçekleştirilmiştir.

Son yıllar ise TPE’nin yurt içinde ve uluslararası ilişkilerde dışa açıldığı, tanıtım ve kurumsal gelişme alanlarında büyük ilerleme gösterdiği, bunların yanında iş hacminde de büyük artışların gerçekleştiği bir dönem olmuştur.
(Türk Patent Enstitüsü web sitesinden alınmıştır).

TÜRK TİCARET KANUNU

Kanun No. : 6102
Kabul Tarihi : 13 Ocak 2011
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : Tarih: 14/2/2011 Sayı : 27846

Dış ticaret öğretisi ile ilgili kitaplarda, Türk Ticaret Kanunu’ndan (TTK) fazlaca bahsedilmemekte veya hiç değinilmemektedir. Bu yaklaşımın gerekçesi ies, bu Kanunun bir iç hukuk düzenlemesi olduğu, uluslararası ticaret hukukunun ise farklı bir boyut olduğu noktasında yoğunlaşmaktadır.

Vakfımızın görüşü ise, tam tersine, TTK’nın gerçek bir dış ticaretçi için ana metinlerden bir olduğu yönündedir. Zira, poliçe, çek, bono gibi kıymetli evrak; konşimento gibi kıymetli evrak kategorisindeki belgeler; iç ve dış taşımaya ilişkin düzenlemeler ve hatta dış ticarette çok önemli bir yeri olan kaptanın sorumluluğu gibi kurallar, hep TTK’da kurallara bağlanmış bulunan hususlardır.

2012 yılı TTK açısından son derece önemli bir yıldır. Çünkü, son olarak 1957 yılında yürürlüğe girmiş bulunan ve 55 yıldır uygulanmakta olan -eski- TTK 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlükten kalmış ve yerine yeni TTK yürürlüğe girmiştir.

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI KANUNU

Kanun No. : 1211
Kabul Tarihi : 14 Ocak 1970
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 26 Ocak 1970 / 13409

Ülkemiz ekonomik yaşamının, deyim yerindeyse baş aktörlerinden bir ve makro büyüklükler açısından da en önemlisi konumunda bulunan Merkez Bankası, 11 Haziran 1930 tarih, 1715 sayılı Kanunla Türkiye Cümhuriyet Merkez Bankası adıyla kurulmuştur (Cumhuriyet kelimesinin o tarihlerdeki telaffuzu itibariyle “Cümhuriyet” olarak yazıldığı tahmin edilmektedir). Bu Kanun uyarınca, Merkez Bankası 15 milyon sermayeli bir Anonim Şirket olacak, banknot ihraç etme yetkisini 30 yıllık bir süre için kullanacaktı. Bu süre, bitimine beş yıl kala uzatılabilecekti. Merkez Bankasının temel amacı ülkenin ekonomik kalkınmasını desteklemekti. Bu amaçla reeskont oranlarını belirleyecek; para piyasasını ve paranın dolaşımını düzenleyecek; Hazine işlemlerini yerine getirecek; Türk parasının değerini korumak için hükümetle ortaklaşa tüm önlemleri alacaktı.

Halen yürürlükte bulunan ve aşağıya bir bölümü çıkarılan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu 14 Ocak 1970 tarih ve 1211 sayılı Kanun olup, 26 Ocak 1970 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun yürürlükten kaldırdığı 1715 sayılı Kanun ise, kırk yıla yakın bir zaman yürürlükte kalmış, çeşitli defalar değiştirilmiş, ancak yapılan değişiklikler, ekonomik gereklerin gerisinde kalmış, merkez bankacılığının ulaştığı gelişmeye paralel bir düzeyde olmamıştır. 1211 sayılı Kanun, Merkez bankasına, dengeli ve hızlı kalkınmayı gerçekleştirilebilecek bir şekilde görevini yapmak ve uluslararası merkez bankacılığı prensiplerine uygun bir yön vermek maksadıyla hazırlanmıştır.

25.04.2001 tarihli ve 4651 sayılı Kanun ile ise Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanunu’nda değişiklik yapılarak bağımsız bir Merkez Bankası oluşturulmuştur. Gerekçe olarak ise, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten (1970) itibaren geçen 31 yıllık süre içinde hızla değişen ekonomik koşullar, Türkiye’nin uzun yıllardan beri kronik enflasyon sorununu çözememesinin getirdiği, giderek artan tepki ve merkez bankacılığı konusunda başta Avrupa Birliği normları olmak üzere dünyada meydana gelen gelişmeler gösterilmiştir. Böylece yüksek enflasyonun düşürülmesi ve Avrupa Birliği’ne uyum sağlama hedeflenmiştir.

Merkez Bankası, enflasyon başta olmak üzere, genel ekonomik dengeleri gözeten görev ve yükümlülükleri yanında, dışticaret konusunda da, özellikle kambiyo işlemleri açısından birincil konuma sahip bir kurumdur. Gerek bu yapısı itibariyle, gerekse Türkiye’nin kurumsal alt yapısı en sağlam kuruluşlarından biri olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, dış ticaret ile ilgilenenlerin etüd etmelerinde fayda olduğu düşünülmektedir.

TÜRKİYE İHRACATÇILAR MECLİSİ İLE İHRACATÇI BİRLİKLERİNİN
KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 5910
Kabul Tarihi : 14 Haziran 2009
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 3 Temmuz 2009 / 27277

Temelleri, başarılı devletçi ekonomik politikaların uygulandığı 1930’lu yılların ikinci yarısında, altında Büyük Atatürk’ün imzasının da bulunduğu 4 Mart 1937 tarih ve 2/6107 sayılı Kararname ile Erzurum’da Doğu Vilayetleri Canlı Hayvan İhracatçı Birliklerinin kurulmasıyla atılan İhracatçı Birlikleri, geçen süre zarfında -zaman zaman varlıkları sorgulanmış olsa dahi- ülkemiz ihracatında çok önemli bir yer tutmuşlardır.

Ülkemizin ihracatçı ülke olma mücadelesi içinde İhracatçı Birlikleri yıldan yıla daha da önemli hale gelmişlerdir. İhracatçı Birlikleri, idari yapılanma bağlamında Genel Sekreterlikler şeklinde örgütlüdürler. Bugün gelinen noktada ülke genelinde 13 adet İhracatçı Birliği Genel Sekreterliği bulunmaktadır. Sayısı 50.000 civarında olduğu ifade edilen ihracatçılarımızın üyesi olduğu İhracatçı Birlikleri, piyasa etüdleri, pazar araştırmaları, ürün raporları hazırlamak ve benzeri konularda yaptıkları çalışmalar yanında, uygulamanın da içinde bulunmaktadırlar. Bu bağlamda, önceki yıllarda Avrupa Birliği’nin, A.B.D. ve Kanada’nın ülkemiz için uyguladığıtekstil ve konfeksiyon kotaları kapsamında son derece karmaşık bir sistem olan kotaların dağıtımı ve kullanımlarının takibi konusunda titiz çalışmalar sergileyen Birlikler, bugün itibariyle yurt dışındaki fuarlara katılım, ticaret ve alım heyeti programları organizasyonu, dahilde işleme izin belgelerinin kapatılması, ihracatta devlet yardımları, bazı ihracat izinlerinin (örneğin; ticari kiralama yoluyla ihracat izni) verilmesi gibi konulardaki görev ve yetkileriyle ihracat dünyamızın en aktif unsurlarından biri konumundadır.

Tarihsel süreç içinde, İhracatçı Birlikleri, bir de çatı örgütlenmeye de gitmiş, 1995 yılında Türkiye İhracatçılar Meclisi kurulmuştur. Türkiye İhracatçılar Meclisi de, kurulduğundan bugüne kadar, ihracatımızın geliştirilmesi adına son derece önemli çalışmalar ve girişimler yürütmüş, ihracatçılarımıza çok önemli hizmetler vermiş ve vermektedir. Türkiye İhracatçılar Meclisinin eğitime verdiği özel önemi de burada kaydetmek gerekmektedir.

Daha önce, yasal alt yapıları bir Bakanlar Kurulu Kararına dayanan Türkiye İhracatçılar Meclisi ve İhracatçı Birlikleri, 18 Haziran 2009 tarihinde kabul edilen 5910 sayılı Kanunla da, yasayla kurulmuş kurumlar arasında yerlerini almışlardır.

Bu bölümde, en azından tarihe not düşmek bakımından, kısacaİthalatçı Birliklerinden de bahsetmek gerekmektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın girişimleri sonucunda Bakanlar Kurulu, 18 Eylül 2001 tarih ve 2001/3399 sayı ile İthalatçı Birliklerinin Kuruluşu, İşleyişi, Çalışma Sahaları, Organları, Üyelerinin Hak ve Görevlerine Dair Kararı kabul etmiş, bu Karar, takip eden yıllarda uygulanamamış ve nihayet, 31 Aralık 2008 tarih ve 27097 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2008/14480 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ İLE
ODALAR VE BORSALAR KANUNU

Kanun No. : 5174
Kabul Tarihi : 18 Mayıs 2004
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 1 Haziran 2004 / 25479

Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde Ticaret Odaları ve Ticaret Odaları Birlikleri, o ülkenin ekonomisini yönlendiren, verdiği görüşler ve yaptıkları önerilerle hükümetlerin aldıkları kararlarda etkili olan en önemli ve etkili meslek kuruluşlarıdırlar.

Ülkemizde de durum farklı olmayıp, Odalarımız ve onların üst kuruluşu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, daima kamu oyunun ilgiyle izlediği çalışma ve atılımlar sergilemişlerdir. Ticaret Odalarının ülkemizdeki yapılanması Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret ve Sanayi Odası (o kentte birbirlerinden bağımsız olarak kurulu Ticaret Odası ve Sanayi Odası bulunmuyorsa), Deniz Ticaret Odası ve Ticaret Borsası ve bunların üst kuruluşu olan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB) şeklindedir.

Aşağıda 5174 sayılı Kanun’un, Odalara ve TOBB’ye verilen görev ve sorumluluklara ilişkin maddelerine yer verilmiş olup, maddelerin incelenmesinde, bu Kurumlara ülkemiz ekonomik hayatında biçilen rolün hacmi ayrıntılarıyla görülecektir. Odaların ve TOBB’nin dış ticaret bağlamında, diğer görevleri yanında, ihracatımızda giderek önem kazanan yurt içi fuar düzenlenmesi konusundaki yetkisi ve ayrıca, Kanunda Yurt içinde ve uluslararası ticarî anlaşmazlıklarda görev alacak tahkim kurumlarını ve uygulanacak tahkim şartlarını oluşturmak, tahkim konusunda odalarca yapılacak çalışmaları desteklemek şeklindeki ifadeyle yer alan görevini özellikle hatırda tutmakta özellikle yarar bulunmaktadır.

Kanun’un tamamının incelenmesini, öğrencilerimize ve dış ticarete özellikle idari yapı açısından ilgi gösterenlere önemle tavsiye etmekteyiz.

TÜRKİYE YATIRIM DESTEK VE TANITIM AJANSI KURULMASI
HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 5523
Kabul Tarihi : 21 Haziran 2006
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 4 Temmuz 2006 / 26218

Ülkelerin gelişmişlik ve kalkınma göstergeleri, değerlendirme yapanların bakış açılarına göre sıraları değişmekle beraber düşük enflasyon, sanayi üretimindeki yükseklik, kapasite kullanım oranları, düşük işsizlik, vergi tahsilindeki başarı, denk bütçe, dışticaretin dengede olması, ihracatın ithalatı karşılama oranının yüksekliği ve benzeri faktörlere göre değerlendirilmektedir. Bu sayılanlar gelişmiş bir ekonominin olmazsa olmazlarıdır. Ancak tüm bu faktörlere giden yol yatırımlardan geçmektedir. Yatırım ülke ekonomilerinin adeta can damarıdır. İstihdam, üretim, ihracat, vergi gelirlerinde artış ve dolayısıyla kalkınmanın temeli yatırımlarda yatmaktadır. Ülkemizin de artık, aşamalı da olsa yatırım çekebilir bir ülke haline gelmesi yatırımlar konusunda kurumsal düzenlemeleri gerektirmektedir.

Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Kurulması Hakkında Kanun kurumsal düzenleme yönünde atılmış önemli bir adımdır. Dünyanın gelişmiş ekonomilerinde de örnekleri bulunan Ajansın personel alt yapısının süratle oluşturulması sisteme yeni giren bu Kurumun amaçlanan faydayı sağlaması bakımından önemlidir.

Yasa incelendiğinde Ajansın, yetkilerden ziyade görevlerle donatıldığı görülmektedir. Bunlar arasında kanaatimizce en iddialı olanı Yatırımlara ilişkin izin ve onay işlemlerinin tamamlanmasında destek sağlamak üzere ilgili kurum ve kuruluşlar ile kalkınma ajansları nezdinde bu işlemleri takip etmek şeklinde tarif edilen görevidir. Bu noktada uygulamayı beklemek gerekmektedir.

ÜRÜNLERE İLİŞKİN TEKNİK MEVZUATIN HAZIRLANMASI VE
UYGULANMASINA DAİR KANUN

Kanun No. : 4703
Kabul Tarihi : 29 Haziran 2001
Resmi Gazete Tarih ve Sayısı: 11 Temmuz 2001 / 24459

Avrupa Birliği’nde yürürlükte bulunan kurallara uyum sürecinde, ürünlerin dış ticaretini de etkileyen önemli yasalardan biri de bu Çerçeve Kanundur.

Bu Kanun ile, bir bakıma, çağdaş üretim ve ticaret ortamında geçerli olan oyunun kuralları benimsenmiştir. Zira, AB ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş bazı ülkelerin uyguladığı teknik düzenleme, teknik düzenlemeye uygun ürün, ürün güvenliği, piyasaya arz öncesi uygunluk denetimi, piyasa gözetimi ve denetimi gibi benzeri unsurlardan oluşan çağdaş sistemi üstlenmemiz ve uygulamamız gerek üretim dallarının Avrupa Ekonomik Alanı ülkelerinin pazarları başta olmak üzere üçüncü ülke pazarlarına daha kolay girişi gerekse tüketicilerin/kullanıcıların güvenli ürüne ulaşabilmesi için önemli adım olarak değerlendirilmektedir.

Anılan Kanun ile AB ülkeleri ile Türkiye arasında malların serbest dolaşımının sağlanması için gerekli hukuki alt yapının temelinin atıldığı görülmektedir.

Çerçeve Kanun’a istinaden dört adet uygulama yönetmeliği yayımlanmış olup, bunlar sırası ile CE Uygunluk İşaretinin Ürüne İliştirilmesine ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik, Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik, Uygunluk Değerlendirme Kuruluşları ile Onaylanmış Kuruluşlara Dair Yönetmelik, Teknik Mevzuatın ve Standartların Türkiye ile Avrupa Birliği Arasında Bildirimine Dair Yönetmelik’tir.

Bu Kanun ve belirtilen uygulama yönetmelikleri ile yatay kurallar olarak da isimlendirilen genel kurallar belirlenmiş ve dikey (ürün veya sektör) alanda teknik düzenleme yapan yetkili kuruluşlar dahil tüm ilgili tarafların bu kurallara uyması gerektiği hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Bu Kanun ve belirtilen Yönetmelikleri takiben AB’nin sektörel teknik düzenlemelerinin yetkili kuruluşlarca üstlenilmesi ve etkin uygulanması ile ülkemizde AB iç pazarındaki şartların oluşturulacağı öngörülmektedir.