Doğan Selçuk ÖZTÜRK

Ferdi Bey, iş hayatına atılışınızdan başlayalım mı?

Ticaret hayatına atılacağım diyerek lise sonrası, bir üniversiteye gitmeyi asla planlamıyordum. Fakat iki abim ve annemin büyük baskısıyla üniversiteye yönlendirildim ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Yüksek Mühendisliği bölümüne girdim. Orası beş senelik bir bölümdür. 1979’da mezun oldum. 1980 yılında Kale Grubu ile tanıştım. Müracaatımı o zaman şirketin Perşembe Pazarı’nda olan merkezine yaptım. Çanakkale Seramik fabrikalarının yerini dahi bilmiyordum. Dediler ki fabrika Çanakkale’de, sen Çanakkale’de çalışacaksın. Peki dedim. İstanbul dışına çıkmam derken Çanakkale’ye gittim. Fakat dediler ki fabrika Çanakkale’de değil, Çan’da. Çan, Çanakkale’ye bağlı, o tarihlerde on yedi bin nüfuslu bir ilçeydi.

Gittiğimde burada bir iki sene, askere kadar çalışırım, sonra da kaçarım noktasındaydım. Fakat öyle büyük bir fabrikanın içerisinde işe başladım ki, üç vardiyada toplam on bin kişi çalışıyordu o zaman. On yedi bin nüfuslu Çan’ın yanında on bin kişinin çalıştığı bir fabrika. İşe ilk gittiğim gün, sanki bir ordu fabrikaya girip bir ordu çıkıyordu içeriden. O atmosfer beni çok etkilemişti açıkçası.

Hammaddeler bölümünde işe başladım. Odağın seramik olduğu bir fabrikada, kendimi gösterme şansım olmadığını gördüm. Hemen hemen tüm seramik şirketlerinin kil madeni temin ettiği Bilecik Söğüt’te Çanakkale Seramik’in de bölge şefl iği vardı. Orada bir pozisyon boşaldı, ben oraya talip oldum.

On yedi bin nüfuslu Çan’dan beş bin nüfuslu Söğüt’e gitmeye talip oldum. İstanbul’un dışına çıkmam derken; önce Çan, sonra Söğüt! Hayatta kategori küçültmek çok önemlidir. Kategori küçüldükçe duyulur ve görünür olursunuz, markanız ortaya çıkar. Bu üründe de öyle, insanda da…1982 sonu, seramik üretimindeki teknolojik dönüşüm sonrası, İstanbul kömür sahalarında rezervlenmiş plastik kil potansiyeli araştırmaya değer bulundu. Henüz kurulmuş hiçbir iş düzeni olmamasına ve işin sıfırdan başlayacak olmasına rağmen bu işe talip oldum. İstanbul kömür ocakları killerini, sektörden 4-5 mühendis birlikte çalışarak seramik sektörüne kazandırdık. Kömür madencilerini sanayi hammaddesi üreticisine devşirdik.

TERCİHİM KALEKİM’DEN YANA OLDU

1998 yılına kadar, önce bölge şefi, sonra bölge müdürü olarak bu görevi sürdürdüm. 1997’nin başında İbrahim Bey bana Kalekim genel müdürlüğünü teklif etti. Potansiyel olarak Kale Maden genel müdürlüğü de bir şans olarak gözüküyordu ve Kale Maden şirketi Kalekim’den en az 3 kat daha büyük bir şirketti, İSO ilk 500 içindeydi ama ben yine kategori daraltarak Kalekim Genel Müdürlüğü görevini kabul ettim. 1998-2013 arasında on beş sene Kalekim genel müdürlüğü görevini yürüttüm.

Kalekim’de ilk yaptığımız işler, şirketi gençleştirmek, üretimde otomasyonu kurmak, sektörün en iyi Ar-Ge’sine gerek teçhizat gerekse nitelikli kadro ile birlikte ulaşmak, rekabetçi yönümüzü sürekli canlı tutacak şirket sloganını “Daima En İyisi” olarak belirlemek, müşteri adına ürün seçimlerini yapan ustalar için “Kalekim Usta Kulübü”nü kurmak ve sadece iç pazar odaklı şirket için bir ihracat departmanı kurmak olmuştu.

2013 yılında, Kale Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Zeynep Bodur Okyay Hanım, Kale Yapı Grubu başkanlığı görevini bana teklif etti. Açıkçası bu teklifi beklemiyordum ama gurur verici bir teklif oldu. Grubun amiral gemisi olan Kale Seramik’in de içinde olduğu Çan merkezli Kale Maden, Kale Nakliyat, Kalefrit ile İtalya’da üretim yapan Kale Italia şirketlerimizi 2013 Haziran-2017 Ağustos arası yönettim.

37 yıl tam zamanlı profesyonel iş hayatımı doldurduktan sonra, Kale Grubu’nda şimdi yönetim kurulu üyeliklerim var. Türkiye İmsad’da bir dönem başkanlık yaptıktan sonra şimdi başkan vekilliği yapıyorum. İzoder’de iki dönem başkanlık yaptıktan sonra İzoder Başkanlar Kurulu üyeliğini sürdürüyorum. İstanbul Sanayi Odası ve Çanakkale Sanayi ve Ticaret Odası’nda Kale Grubu adına meclis üyeliklerim var.

“FERDİ, İHRACAT DEPARTMANINIZI HEMEN KURUN”

Rahmetli İbrahim Bey ile bir anınızı dinleyebilir miyiz?

Kalekim genel müdürlüğü görevine başladığımda, hem ihracat departmanı yoktu hem de ihracatımız. Kale Seramik’in her yıl katıldığı İtalya’daki Cersaie Fuarı’na ilk defa ziyaret amaçlı gitmiştim. Yapı kimyasalları firma ve ürünlerinin teşhir edildiği bölümü gördükten sonra İbrahim Bey tarafından düzenlenen fuar değerlendirme toplantısında söz istedim. Grubun ihracatlarını yapan Kale Export şirket yetkilileri de toplantıdaydı ve Kalekim ürünlerini de ihraç etmelerini gündeme getirdim. Kale Export söze girdi ve torba torba yapıştırıcı ihracatı kolay değil, hem ucuz hem de yola dayanmaz ve bu ucuz ürünü kimse istemez dediler. Ben de söze girerek “Seramik ihraç ediyorsunuz, kilosu kaç dolar?” diye sordum. Zira Kalekim ortalama dolar/kg birim fiyatı ile seramik ortalama dolar/kg birim fiyatı aynıydı. Seramikleri metrekare ile ihraç ettikleri için Kalekim’e de torba olarak bakmışlardı. Rahmetli İbrahim Bey en fazla 10 saniye düşündü ve doğrudan talimatı verdi: “Ferdi kendi ihracat departmanınızı hemen kurun!” 1999’da ihracat departmanını kurduk. Şimdi yıllık 30-40 milyon dolar ihracat yapan, hedef pazarlarda yatırımlar yapan bir şirkete dönüştü.

“TEKRAR İBRAHİM BEY’E GİTMEM LAZIM”

Bayilerinizle ilgili bir unutamadığınız bir anekdotunuzu anlatabilir misiniz?

2000’li yıllarda Kalekim Genel Müdürü iken; İzmir’de büyük bir bayimiz vardı, her şeyden şikâyet ederdi. İbrahim Bey bu bayimizi ziyarete gittiğinde, bizi İbrahim Bey’e şikâyet etmiş, İbrahim Bey de beni aradı: “Bayimize Kalekim torbalarını diğer bayilerden daha pahalı satıyormuşsunuz?” dedi. Kalekim’in iki tane ürünü var: birisi ekonomik ürün, diğeri standart ürün. Nasıl pahalı satmışız diye sordum. “İşte kendisi burada; diğer bayilere torbasını 5 lira fiyatla verirken, buraya 5,5 liraya torbasını vermişsiniz. Dolayısıyla ben bunun da fiyatını beş liraya indiriyorum. Aradaki farkı aranızda yönetin” dedi. Tamam, memnuniyetle dedim. Halbuki onun aldığı ürün ekonomik üründü. 4,75’ten alıyor, ancak standart ürün zannederek şikâyet ediyordu. Satıştaki arkadaşları çağırdım. Torba başı 25 kuruş farkı kaç torbaysa, kaç tonsa hesaplayın fark faturasını gönderin, dedim. Aradan birkaç gün geçti. Bayimiz beni aradı. “Ferdi Bey bir yanlışlık mı var?” “Hayırdır” dedim, “ne yanlışlığı?” “Ben İbrahim Bey’e söylediğimde geriye doğru fiyatın düşeceğini ve fark faturası keseceğimizi düşünmüştüm. Sen fark faturası göndermişsin.” dedi. “Evet, sen 4,75’ten alıyorsun torbasını, beş lira dedi İbrahim Bey” dedim. “Senin gibi ben de İbrahim Bey’i dinlerim. Ona karşı gelemem. Onun için de bu farkı kestik gönderdik.” “Ya bu nasıl olur, bizim çocuklar bana yanlış bilgi vermiş. Nasıl düzeltiriz?” Ben de bayimize “Maalesef tekrar İbrahim Bey’e gitmen lazım, İbrahim Bey beni tekrar telefonla arayacak ve tekrar talimat verecek, fark faturasını iptal edin diyecek, hayatta İbrahim Bey’in dediği talimatın dışına çıkmam” dedim. Fiyat farkı faturasını iptal etmedik, ödemek zorunda kaldı. Bir daha da emin olmadan ve bizlerle konuşmadan iş yapma yoluna girmedi.

STK’lar en iyi eğitim ve tecrübe fırsatıdır

İş hayatına dair tavsiyelerinizi alabilir miyiz?

Çok iyi not tutarım ve iyi arşivciyim. Birisi geriye dönüp bir konuyu gündeme getirirse hatırlamaya değil, arşivdeki bilgiye hemen başvururum. Her ne kadar iş dünyası ortak bir slogan gibi, “Her yıl kendi bacağından asılır” dese de, şirketler ve dernekler genel kurullarla geçen dönemi karara bağlasalar da, günlük taze et varken, buzluktan donmuş et çıkartmaya meraklılar için et bozulmadan en iyi buz çözücü ilaç sağlam bir arşivdir. Çünkü o donmuş ette bile kimlerin el izi var, arşivdeki belgeler gösterir. Meşhur Çin atasözü der ki “En silik mürekkep bile en güçlü hafızadan daha iyidir.” Profesyonellere diğer bir tavsiyem, plazacıların diliyle “Business demek network demektir!” Kısaca ayağı yere basan, güvene dayalı ilişki yönetimi. İş hayatımın başında, 1981- 1982’de Çanakkale Seramik adına çalıştığım Bilecik Söğüt’ün bana katkısı çok oldu. Bütün seramik şirketlerinin hammadde bölümleri, maden bölümleri Söğüt’ten kil madeni temin ediyordu ve inanılmaz bir mesleki network’ün içine girdim bir anda. Hem rekabet anlamında, hem mesleki deneyim anlamında, hem güvenilir ve inanılır olmak anlamında, hem de sosyal ilişki ve iletişim anlamında bana çok şey kattığını söyleyebilirim. Yoğun yer aldığım sektörel STK’larda, bu tecrübenin bana çok fazla faydası olmuştur. İlişki yönetiminizi ve iletişim gücünüzü şirket içi organizasyonlar da geliştirir ama dikey yönde! Yatay yönde ise en iyi şekilde rakipleriniz geliştirir. Bu anlamda sektörel STK’lar en iyi eğitim ve tecrübe fırsatıdır. Sektörel iş, ilişki ve iletişim yönetimi içinde aktif birisi değilseniz, kerpiç üretirken bile uzay mekiği yaptığınızı zannedebilirsiniz.

Hiçbir “keşkem” olmadı

Rahmetli İbrahim Bey’den öğrendiğimiz çok güzel bir tavsiye vardı: “Geçmişe kabak asmanın alemi yok! Dönün önünüze bakın, nerede yanlış yaptıysanız ders çıkartın, bir daha yapmayın!”

Yaptığım görevleri ve işleri her zaman çok severek yaptım, çok çalıştım, çok başarılı oldum ama çok hatalar da yaptım. Hata yaparım korkusuyla çalışmadım. İbrahim Bey’in de verdiği cesaret çok önemliydi. Sizi, genel müdür değilken bile genel müdür gibi hissettirirdi. Muhtemelen iş hayatımın başında hep maden şantiyelerinde ve işin cephesinde çalışmanın da etkisi vardı. Çok keyif aldığım zamanlarım gibi çok üzüldüğüm, kızdığım zamanlarım da oldu. Çok övüldüğüm zamanlarım gibi çok eleştirildiğim zamanlarım da oldu. Sürekli niye bu benim başıma geldi diyerek sızlanmak yerine, işi arabanın dikiz aynasından yönetmek yerine, önümdeki yolu izlemeye odaklandım. Geriye dönüp baktığımda da hiçbir “keşkem” olmadığını söyleyebilirim.