Elif KARACA

ABD Merkez Bankası (Fed) Guvernörler Kurulu Finansal İstikrar Bölümü Ekonomisti Levent Altınoğlu TL’de son yıllarda görülen değer kaybının başta yüksek enflasyon ortamından ve bunun yol açtığı ekonomik çalkantılardan kaynaklandığını, bu ortamda gevşek para politikası sürdürüldüğü sürece, TL’yi desteklemek için tasarlanmış geleneksel olmayan önlemlerin kura ancak geçici bir destek sağlayabileceğini söyledi. DÜNYA’nın sorularını yanıtlayan Altınoğlu, orta vadede bu gibi uygulamaların enflasyonu körükleyerek ters etki yapabileceğini; kurun daha da yükselmesine neden olabileceğini belirtti. Gelişmiş ekonomilerdeki faiz oranları yükselen enflasyon nedeniyle önümüzdeki aylarda artacağı için, Türkiye’deki reel faiz oranları ile gelişmiş ekonomilerin reel faiz oranların arasındaki farkın daha da büyüyeceğine dikkat çeken Altınoğlu, bu farkın da kura orta vadede yansıyacağını ifade etti. Altınoğlu dış yatırım ve ihracat vasıtasıyla ülkeye giren döviz miktarının yetersiz kalması halinde, merkez bankasının bu ödünç alınan dövizleri kısmen ödemekte zorlanabileceğini, bunun bankalara zarar vereceğini; TL cinsinden ödemeye gidilirse de bunun enflasyonu daha da körükleyebileceğini belirtti.

Kur korumalı mevduat uygulaması ve kısa süre önce açıklanan TCMB’nin 150 milyar liralık düşük faizli kredi imkanı gibi alışılmışın dışındaki uygulamaları giderek daha fazla görmekteyiz. Bunların TL’ye olan güveni artıracağını ve finansal istikrarı destekleyeceğini düşünüyor musunuz?

TL’de son yıllarda görülen değer kaybı, başta yüksek enflasyon ortamından ve bunun yol açtığı ekonomik çalkantılardan kaynaklanmaktadır. Enflasyonun yüzde 50’nin üzerinde ve kısa vadeli faiz oranının yüzde 14 olduğu için, reel faiz oranları yüzde eksi 40 civarında. Buna karşın, gelişmiş ekonomilerdeki reel faiz oranları kabaca yüzde eksi 5 ila 10 civarında. Bu fark, TL cinsinden sabit oranlı varlıklara olan talebi düşürdüğü için, doğal olarak kura da yansıyor. Gelişmiş ekonomilerdeki faiz oranlarının, yükselen enflasyon nedeniyle önümüzdeki aylarda muhtemelen artacağı için, Türkiye’deki reel faiz oranları ile gelişmiş ekonomilerin reel faiz oranların arasındaki fark daha da büyüyecektir. Bu fark da kura orta vadede yansıyabilir.

Bu ortamda, gevşek para politikası sürdürüldüğü sürece, TL’yi desteklemek için tasarlanmış geleneksel olmayan önlemler kura ancak geçici bir destek sağlayabilir. Bununla birlikte, orta vadede bu gibi uygulamalar enflasyonu körükleyerek ters etki yapabilir. Örneğin kur korumalı mevduat (KKM) uygulaması, yerel mudileri kur riskinden korumak için tasarlanmış. Kurda bir yükseliş gerçekleşirse, KKM sahipleri TL cinsinden telafi edilecek. Dolayısıyla kur yükseldikçe TL cinsinden para arzındaki artış hızlanacak. Bu enflasyonu körükleyerek kurun daha da yükselmesine neden olabilir.

Enflasyon tüm dünyanın en büyük sorunlarından biri haline geldi ve bu uzun bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Ukrayna’daki savaşın etkileri ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlar göz önüne alındığında küresel enflasyon görünümü hakkında neler söylersiniz?

Türkiye’ye göre çok daha düşük olsa da, birçok gelişmiş ekonomide enflasyon seviyeleri yükselmeye başladı. Enflasyondaki artışların ne ölçüde arz veya talep faktörleri tarafından kaynaklandığı konusunda tartışmalar sürüyor. Ancak birçok akademik çalışma, arzdaki kesintilerin enflasyona önemli ölçüde katkıda bulunduğunu gösteriyor. Bu nedenle, jeopolitik ihtilaflar nedeniyle ortaya çıkan emtia fiyatlarındaki yükseliş devam ederse, bu ülkelerdeki fiyat artışlarının devam ettiğini görebiliriz. Bu gelişmeler devam ederse, enflasyondaki yükselişin yanı sıra, bu ekonomilerde büyüme gerileyebilir.

ABD ve AB, resesyona neden olmadan enflasyonu kontrol edebilecek mi? Gelişmiş ekonomiler resesyona girerse, bu durum Türkiye’yi ve gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkiler?

Euro bölgesinde faizler yükselir ve bir durgunluğa sebep olursa, Türkiye ekonomisinin karşılaştığı riskler artar. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) bir faiz artırımına gitmesi, euro bölgesi ile Türkiye arasındaki faiz oranı farkının daha da açılmasına sebep olabilir. Dolayısıyla TL’nin değer kaybetmesine ve enflasyonun artmasına neden olabilir. Aynı zamanda, Türkiye’nin önemli bir ticaret ortağı olan Avrupa Birliği’nde olası bir durgunluk, Türk ithalatına talebi azaltır. Her iki etki de Türkiye ekonomisindeki sıkıntıları artırabilir.

Son dönemde Lübnan ve Sri Lanka temerrüde düştü. Benzer şekilde bir iflas dalgasının artmasını bekliyor musunuz?

Birçok ülkede faizler uzun süredir düşük seviyelerde. Önümüzdeki yıllarda faizler yükselirse, düşük faizle aşırı borçlanmıs olan firmalar borçlarını devretmekte sıkıntı yaşayabilir. Bu sıkıntıların ne ölçüde yaygın olacağı, faizlerin ne hızla artacağına bağlı.

Faiz artırımına gitmeden TL’yi desteklemek zor

Türkiye’de enflasyon yüzde 60’ı aştı. Enflasyonun toplum üzerindeki yoksullaştırıcı etkisi durdurulamazsa ne gibi etkiler görülebilir? Sizce Türkiye enflasyonla mücadelesinde nasıl bir strateji izlemeli?

Türkiye’nin yüksek enflasyon sorununun temel nedeni gevşek para politikasıdır. Ekonomistler bu konuda genel olarak hemfikir. Merkez bankasının net döviz rezervleri düşük olduğundan, yüksek enflasyon karşısında faiz artırımına gitmeden TL’nin değerini desteklemek zorlaştı. Son yıllarda azalan döviz rezervlerini artırmak için merkez bankası bankalardan döviz ödünç aldı. Fakat dış yatırım ve ihracat vasıtasıyla ülkeye giren döviz miktarı yetersiz kalırsa, merkez bankası bu ödünç alınan dövizleri kısmen ödemekte zorlanabilir – ki bu bankalara zarar verir – ya da TL cinsinden ödemeye gidebilir – ki bu enflasyonu daha da körükleyebilir.

Levent Altınoğlu kimdir?

ABD Merkez Bankası (Fed) Guvernörler Kurulu Finansal İstikrar Bölümü Ekonomisti olan Altınoğlu’nun finansal piyasalar, makroekonomi ve parasal ekonomi alanındaki çalışmaları bulunuyor. Eğitimini Carnegie Mellon ve Boston üniversitelerinde tamamlayan Altınoğlu, son olarak Nobel Ekonomi Ödülü sahibi ekonomist Joseph Stiglitz ile birlikte gerçekleştirdiği, finansal sistem ve interbank piyasasındaki riskleri konu alan çalışmasıyla öne çıktı.

*Söyleşideki ifadeler Levent Altınoğlu’nun bağlı bulunduğu kurumun değil, kendi kişisel görüşlerini yansıtmaktadır.