İmam GÜNEŞ

Türkiye Cumhuriyeti’nin sembol tarihlerinden olan 23 Nisan 1920’de milletin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve Türk halkının egemenliğini resmen ilân etmesi ile politik bağımsızlık kazanıldı. Egemenliği Türk halkına kazandıran Mustafa Kemal Atatürk için bu yeterli değildi. Onun aklında tam bağımsızlık vardı. Bunu da şu sözlerle dile getirmiştir: “Ordumuzun şimdiye kadar kazandığı zaferler, memleketimizi gerçek kurtuluşa yöneltmiş sayılmaz. Bu zaferler ancak, gelecekteki zaferimiz için değerli bir ortam hazırlamıştır. Askeri zaferlerimizle gururlanmayalım. Yeni ilim ve ekonomi zaferlerine hazırlanalım.’

Sürdürülebilir ihracatın temelleri reformlarla atıldı

Yukarıdaki sözlerin ifade edildiği dönemlere kadar, dış ticaret hacmimiz, ithalat ağırlıklıydı. Osmanlı’da ithalat adeta özendiriliyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ihracat odaklı bir yönetim anlayışı hakim kılındı. Türkiye el emeği yoğun, geleneksel ticaret alışkanlığı olan kumaş, örme, deri, zanaat ürünleri ile ağırlıklı kuru meyve ihraç ederken, ara mamül özellikle makine aksamları ve gıda gibi ürünlerin ithalatını yapıyordu. 1923’e gelindiğinde ihracat ancak 51 milyon dolar, ithalat ise 87 milyon dolar olarak ortaya çıktı. Atatürk’ün kastettiği tam bağımsız ülke olabilmek için ekonomik bağımsızlığın kazanılması gerektiği düşüncesi zamanla hayat buldu. Tarım ve sanayiye ciddi yatırımlar yapıldı. Devlet desteği ile fabrikalar kuruldu. Çitçinin ihtiyacını karşılayacak gübre ve hayvan ithalatı yapıldı. Deyim yerindeyse çiftçiye çiftçilik, sanayiciye sanayicilik küreselde nasıl yapılıyorsa o modelle öğretildi. Başlı başına bir tez konusu olan bu model, bir anda yapılmadı, yapısal reformlar oluşturuldu ve bir bir hayata geçirildi. Özellikle 1930’lu yıllardan itibaren pozitif seyreden istikrarlı bir büyüme modeli ortaya çıktı. İhracatın ithalatı karşılama oranları yüzde 50’lerden 90’lara kadar çıktı.

Türk iş insanları o dönemde edindiği ihracat kültürünü günbegün büyüttü. Pazarlarını çeşitlendirdi. 20’nci yüzyılda ortalama komşu ülkeler ağırlıklı yapılan ihracat bugün 229 ülkeye yapılıyor. O günlerde İstanbul, İzmir, Adana, İzmit gibi illerin ticaret üssü olduğu yerler bugün 20’den fazla ilin merkezîleştiği bir yapıya dönüştü. Tabi ki, arada bir asır var ve bu gelişmelerin olması kaçınılmaz. Ancak, Atatürk’ün hayata geçirdiği bir modelin bugün ulaştığı noktayı da görmemiz gerekir. Yarın nereye ulaşabiliriz, bunu nasıl yapabiliriz bunu da şimdiden saptayabilmemiz lazım.

THY yüksek değer yaratıyor

Küresel mal ticaretinin düşmesine yönelik beklentinin yanı sıra, hizmet ihracatının artacağına yönelik tahminler hakim. Türkiye, bulunduğu coğrafya, misafirperverlik, tarihi geçmişi, kültür ve sanat altyapısıyla müthiş bir potansiyel içeriyor. Hizmet sektörünün içerisinde; turizmden sağlığa, eğitimden bilişime, dizi-film endüstrisinden yazılıma kadar birçok başlık var. Geçen yıl 56,7 milyar dolar ihracat gerçekleştiren sektör, cari açığın kapanmasına 25 milyar dolar katkı sağladı. Hizmet sektörü, bugün Türkiye’nin GSYH’sının yüzde 53’ünü, toplam istihdamın da yüzde 70’ini oluşturuyor. Hizmet sektörlerinin küresel GSYH’ye yarattığı katma değer, imalat sektörlerinin 4 katı civarında. Üstelik kurulan girişimlerin yüzde 86’sı da hizmetler sektörüne yönelik. Son 20 yılda dünya ekonomisine yön veren yeni markaların çoğunluğu da hizmet sektöründe faaliyet gösteriyor. Apple, Facebook, Microsoft, Amazon gibi şirketler dünyanın en büyük 10 şirketi arasında yer alıyor. Türkiye’de ise küreselde en çok tanınan Türk Hava Yolları hizmet sektörünün dünyadaki en büyük temsilcisi konumunda. Zaten Hizmet İhracatçıları Birliği’nin kurulmasından bu yana başkanlık koltuğunda THY temsilcilerinin oturması, bu açıdan bakıldığında da anlamlı sayılmalı. Geçen Çarşamba günü genel kurulunu gerçekleştiren Hizmet İhracatçı Birliği’nde, seçimlere THY Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat, tek liste halinde girdi. Tüm sektörleri temsil eden yönetim kurulu ile birlikte koltuğa değil göreve talip olduklarını söyleyen Bolat, “Amacımız rekor ihracat rakamlarına ulaşmak” diyor. Ayrıca, THY’nin tüm ihracatçı birliklerine olduğu gibi hizmet ihracatçılarının dünya pazarlarında önlerinin açılması, işlerinin kolaylaştırılması noktasında görev yapacağını dile getiriyor.

2025’te 110 milyar dolarlık hizmet ihracatı planlanıyor

Türkiye hizmet ihracatının, temsili faaliyetlerinin çok yeni olduğu bir gerçek. Ancak çok hızlı yol almasını sağlayacak kurumsal yönleri güçlü şirketlere ve potansiyelleri çok yüksek sektörleri var. 2018 yılında kurulan Hizmet İhracatçı Birliği ile hizmet sektöründe ihracat yapan firmalar bir araya gelerek, ihracat kültürünü de kolektif bakış açısına uygun olarak oluşturdular. Küçük ve büyük firmalar birlikte ihracatını geliştirdiler ve ihracatlar kayıtlara alınarak açıklanmaya başladı. 2021 yılında ise Ticaret Bakanlığı bünyesinde Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdürlüğü ve bunu takiben Hizmet İhracatçıları Birliği’ne ait müstakil bir Genel Sekreterlik oluşturuldu. Görünen o ki, Türkiye’nin kalkınma hikayesi başarıya ulaşacaksa, hedef dünya ekonomisindeki ilk 10 ülkeden biri olmaksa imzayı ancak ihracatla atabiliriz. Bunu da hizmet sektörleri gibi yüksek katma değerin olduğu sektörleri lokomotif yaparak başarabiliriz.

Öyle ki, hizmet ihracatçıları da stratejik raporlarını oluşturarak, bünyesinde yer alan her alt sektörü büyütmek istiyor. Eğitim ve sağlık turizminde her geçen yıl büyüyen sektör, buradaki yatırımlarını artırırken lojistik, yer hizmetleri, turizm gibi rekabetçi alanlarda ise daha fazla ön plana çıkmayı planlıyor. Dizi-film sektöründe ise ABD’den sonra 1 milyar dolar barajını aşarak en büyük ihracata sahip Türkiye, bu alanda küresel bir marka haline geldi. İnsanların evinde daha çok vakit geçirdiği bu dönemde ihracatta ciddi sıçrama var ve yeni yatırımlar da bu ölçüde hızlandı. Hizmet sektörünün kısa vadede ulaşmak istediği ilk hedef 3 yıl içinde 110 milyar dolarlık ihracat. Hizmet ihracatı, hedeflerini tutturabilirse, 15 yıl sonra hizmet ihracatının mal/ürün ihracatını geçmesi işten bile değil.

Küresel mal ticaretinde düşüş, hizmette ise artış bekleniyor

Türkiye bugün dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alıyor. Büyüme modelimizin başını ise ihracat çekiyor. Türk ihracatçısı 2021 yılında 225,4 milyar dolarlık ihracat imza attı. Öyle ki, geçen yıl yüzde 11 büyüyen Türkiye ekonomisine ihracatın net katkısı 4,9 puan oldu. 2021 yılı büyümemizin yüzde 44,2’si ihracat başarısıyla gerçekleşti. Katma değer açısından ihracatın verimliliği tartışılsa da döviz girdisi, istihdamın işleyişine katkı ve sürdürülebilir ekonomi büyüme için sağladığı yarar ortada. Önünde büyük hedefleri var. Peki, bunu nasıl başaracağız? Tabi ki yine yapısal reformlarla. Kısa, orta ve uzun vadeli planlar oluşturmak gerekiyor. Bugün içinde bulunduğumuz konjonktür, globalleşmenin yerini bölgeselleşmeye bıraktığı izlenimini veriyor. Özellikle pandeminin etkisiyle başlayan ve ülkelerin soğuk savaş ortamından sıcak savaşa geçişi ile hızlanan yapıda milliyetçilik duygusu ağır basıyor, ülkeler kendi üretimini yapabilecek modelin peşine düşüyorlar. Ekonomik anlamda gelişmiş tüm ülkelerde devlet destekleri bu yönde verilirken, küresel mal ihracatının yıllar içerisinde düşeceği tahmin ediliyor. İşte bu noktada, yüksek katma değer yaratan, inovasyonun ve teknolojinin ürünü olan üretimlerin öne tercih edilmesi bekleniyor. Stratejik sektörlerden olan gıdanın tedarikinin zorlaşacağına dair beklenti var. Kamu ve özel sektörün bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak, tarımsal üretime destekleri önemli ölçüde artırması, teknoloji ve inovasyon üreten firmaların teşvik edilmesi oldukça elzem.