23 Nisan 1920, Kurtuluş Savaşı’nın en çetin günlerinin yaşandığı bir dönemde, bağımsızlık mücadelesinin kazanılmasında en önemli moral kaynaklarından Büyük Millet Meclisi’nin açılış günü olarak tarihteki yerini aldı. Yanı sıra kurulacak devletin istikametini belirlemesi açısından da değeri büyüktü. 29 Ekim 1923’te ilan edilecek Cumhuriyet’in ilk işaret fişeğiydi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu ve Rumeli topraklarının dört bir bölgesinden gelen vekillerle birlikte açılan Meclisi, önce tüm ulusuna, ardından Türk çocuklarına armağan etti. Meclis’in açılış tarihi, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak 23 Nisan 1921’den itibaren kutlanmaya başlandı.

O tarihlerde, hakikaten uzun yıllardır unutulan milli bayramlara ihtiyaç vardı. Dünyanın en geniş topraklarına sahip olmuş imparatorluk olarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde siyaset, sosyal yaşam ile birlikte ekonomik tablo da iyi değildi çünkü.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan, övünülecek bir ekonomik mirasın kaldığı söylenemez. 1830-1890 arasında dönemin ruhu ile parlayan çok sayıda sanayi tesisinin önemli bir bölümünün ömrü kısa sürmüş, Osmanlı’nın son dönemlerinde ihtiyaçlar, ağırlıklı olarak ithalat yoluyla karşılanır olmuştu. Yerli üretimden ziyade ithalat özendiriliyordu. Osmanlı’nın son yıllarında ihtiyaçların ithalat yoluyla karşılanması döneminin adeta moda uygulamasıydı.

Yabancı bankaların varlığı, kapitülasyonlarla ayrıcalıklı ticaret yapabilme özgürlüğünü yaşayan kesimlerin hizmetindeydi.

Yani özünde yerli üretimi ve yerli girişimciyi önceliklendirecek uygulamalardan yoksun bir mirastı Osmanlı’dan kalan. Özel girişimlerin oluşmasındaki zorluğun görülmesi, Türkiye Cumhuriyeti’ne, ilk yıllarında kolları sıvama vazifesi verecek, özel sektörün oluşması sonraki yıllara kalacaktı. 23 Nisan Özel Dosyamızda, girişimciyi de içine alan haber ve analizlerle okurlarımızın karşısına çıkma tercihimiz bu açıdan da anlamlı gelecektir.

Dilerseniz, yalnızca idari geleceği göstermesinden ziyade ekonomik hamlelerin de işaret fişeği sayılan 23 Nisan 1920’den önce ve sonrasına ilişkin ekonomik tabloya kısa bir göz atalım.

  • Sonradan, Kurtuluş Savaşı’na ve ardından gelecek kalkınma mücadelesine ve tarım ile sanayiinin, ticaretin önünün açılmasına büyük destekler sunacak Ziraat Bankası, Padişah 2. Abdülhamit’in emriyle 15 Ağustos 1888’de açılmıştı. Tarım başta olmak üzere girişimciye destekler sunan Ziraat Bankası, Anadolu’nun dört bir yanından ve Trakya’dan yapılan bağışların Kuva-i Milliye’ye aktarılmasında da ön ayak oldu.
  • Kurtuluş Savaşı’ndan galip olarak çıkan Türkiye, iktisadi açıdan Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı “Duyunu Umumiye” ile karşı karşıya kalan, halkın büyük çoğunluğu fakir ve eğitimsiz, sanayi kuruluşları yok denecek kadar az ve sermaye birikiminden yoksun, geri kalmış bir ülke konumundaydı.
  • Birinci Dünya Savaşı ve ardından gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı öncesinde 9.8 milyon olan büyükbaş hayvan sayısı savaş döneminde yüzde 41.5, 35.1 milyon olan küçükbaş hayvan sayısı ise yüzde 62.3 azaldı.
  • 1900’lerin başlarında ekonomide tarımın çok büyük ağırlığı var. GSMH içinde tarımın payı 1907’de yüzde 51.9, 1912’de yüzde 47, 1914’te yüzde 54.1 idi. Nüfusunun yüzde 80’i köylerde yaşıyor, okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 90’lara ulaşıyordu.
  • 1913-15 sanayi sayımı sonuçlarına göre sanayi üretimi dayanıksız mallarda yoğunlaşıyor. Dayanıklı mallar, aramalı ve yatırım malı üretimi ise çok cılız düzeydeydi. Var olan sanayi üretimi iç tüketimi karşılamaya yetmiyordu. İçeride tüketilen unun ancak yüzde 39.4’ü, tuğlanın yüzde 32.1’i, yünlü dokumanın yüzde 41.3’ü, pamuklu dokumanın yüzde 9.3’ü içeride üretilebiliyordu. Sanayi üretiminin toplam değerinin yüzde 73’ünü dokuma üretimi oluşturuyordu.
  • 10 ve daha fazla işçi çalıştıran işletme sayısı 564 idi ve burada çalışan işçi sayısı da 348 bin kişiydi. 100 ve daha fazla kişinin çalıştığı işletme sayısı ise sadece 33 idi. 10 ve daha fazla ikşinin çalıştığı toplam 564 sanayi kuruluşunun 316 ile yarıdan fazlası batı bölgesinde toplanmıştı.
  • 1921 yılında Ankara hükümetinin kontrolündeki bölgelerde bir sanayi sayımı yapıldı. Bu sayım Ankara hükümetinin denetiminde olmayan İstanbul, İzmir, Bursa ve Adana’yı kapsamıyordu. 1921 sanayi sayımının sonuçlarına göre saptanan 33 bin 58 sanayi işletmesinin 20 bin 57’si dokuma üretimi yapıyordu. sanayi kesiminde istihdam edilen toplam 76 bin 216 kişinin yüzde 46.34’ünü oluşturan 35 bin 316 kişi dokuma üretiminde çalışıyordu. Bir işletmede ortalama 2.3 kişinin istihdam ediliyor olması, Anadolu’daki sanayi işletmelerinin hemen hemen tamamının küçük aile işletmesi olduğu ortaya çıkıyor. Bu tarihte göreli olarak büyük işletmeleri, başta İstanbul olmak üzere Batı bölgesinde bulunuyordu.
  • Adına genel yaklaşım olarak İzmir İktisat Kongresi denilen, Türkiye İktisat Kongresi’ne her ilçeden bir tüccar, sanayici, sanatkar, amele, şirket, banka ve üç çiftçi temsilcisi olmak üzere 8 kişiden oluşan heyet temsilci olarak katıldı. Kongreye bin 135 kişi iştirak etti.
  • Kongrede alınan kararların bir bölümü sonraki yıllarda yerine getirildi. Bunlardan biri 1925’te çiftçilerin en büyük talebi yerine getirilerek aşar vergisi kaldırıldı. 1926’da kabotajla ilgili düzenlemeler gerçekleştirildi. 1927’de Teşviki Sanayi Kanunu yeniden düzenlendi.
  • Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası olan İş Bankası, Atatürk’ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde kuruldu. İş Bankası ilk genel müdürü Celal Bayar’ın liderliğinde iki şube ve 37 personel ile hizmete başladı. Nominal sermayesi 1 milyon TL’ydi. Bu sermayenin fi ilen ödenen 250 bin TL’lik bölümü ise bizzat Atatürk tarafından karşılanmıştı.
  • 1923’te ihracat ancak 51 milyon dolar, ithalat ise 87 milyon dolardı.
  • Çiftçi ailelerinin yüzde 17’si topraksız köylüydü. 1923-34 yılları arasında mübadele/göç ile gelenler ile topraksız köylülere 6.79 milyon dönüm arazi dağıtıldı. 1927 yılına gelindiğinde tarımda kullanılan traktör, çayır makinesi, tırmık, biçerbağlar, harman makinesi, tınaz makinesi ve triyörlerin toplam sayısı 15 bin 711’e ulaşmıştı. Bir çiftçi ailesi başına düşen çift hayvanı sayısı ortalama 1.9 idi.
  • 1927 tarım sayımı sonuçlarına göre nüfusun yüzde 67.7’si tarım kesiminde yaşamaktaydı. Bir çiftçi ailesi başına düşen ortalama ekili arazi mektarı 24.9 dönümdü. Toplam ekili arazi miktarı 43.64 milyon dönümdü. Ekili arazilerin yüzde 89.5’inde tahıl, yüzde 3.9’unda baklagiller ve yüzde 6.6’sında sanayi bitkileri yetiştiriliyordu. Tarım üretiminin değer olarak yüzde 54.92’sini tahıl, yüzde 23.57’sini baklagilller, yüzde 21.49’unu sanayi bitkileri oluşturuyordu.