Burcu GÖKSÜZOĞLU

● Türkiye savaş koşulları, majör merkez bankalarının yeni adımları döneminde para politikasında geleneksel metotlardan vazgeçti. Türkiye’nin izlediği ekonomi politikasını nasıl buluyorsunuz? Sonuçları sizce nasıl?

Temel bir problem görüyorum. Bizde Fed’in yaptığının tam tersini görüyoruz. Yönetim enflasyon konusunda daha endişesiz ve sanki piyasayı da kendi endişesizliğine çekmeye çalışıyor gibi fakat işe yaramıyor. Çünkü bu enflasyon hem yaşanan bir şey hem veri ve rakamlarda görünen bir şey, bir de insanları gerçekten korkutan bir şey. Dolayısıyla bence önce bizim Merkez Bankası’nın da en az piyasalar ve insanlar kadar endişeli olması gerekiyor, enflasyon konusunda. 3 ayda Merkez Bankasının enflasyon beklentisi, çift haneli rakamlardayken 20’lerdeyken 40’lara çıkması ortada bir program olamaz dedirtiyor zaten size. Çünkü programın çerçevesi içinde, böyle hareketler zaten pek olamaz. İkincisi program dediğiniz şeyin zaten exit’i (çıkış) olur. Yani hangi değerler hangi kriterlere ulaşıldığında biz bu programdan exit edeceğiz diye biliyor olmamız lazım. Herhangi bir exit de yok. Söylemek istediğim şey şu, ben yönetimin yerinde olsam. Eylüle dönsünler, faiz artışlarının devreye sokulmadığı ama indirimin yapıldığı. Bunu yaptığımız dönemdeki kura, faize ve Türkiye’nin o tarihten itibaren 2-3 senelik olası enflasyon/kur patikasını bir tahayyül edebilsinler. İhracat odaklı gitmeye çalışıyoruz ya biz ve bugün geldiğimiz noktada dolar/TL 16’yı zorluyor. Enflasyon patladı fena halde ve daha da yukarı gidecek gibi gözüküyor. Bu enflasyon dinamiği ve bu kur düzeyi ile bunu bir yerde tutmaya çalışmak zorundalar. Ve bunu heterodoks politika yüzünden yani kuru bırakamazsınız burada. Çünkü kurun kontrolü üzerinden giden bir politika bu. Kuru tutmak zorundasınız, faizi fena halde kontrol edip bastırmış ve yanlış yere sürüklemiş durumdasınız. Böyle bir durumda, kuru böyle tutarken enflasyonunuz koptu gidiyorsa, TL reel bazda ciddi değer kazanıyor aslında. İhracatçıysanız zayıf TL istiyorsanız, bugün Türkiye’de kendinizi eylül ayına ışınlarsınız. İhracatçı için eylüldeki kur enflasyon dinamikleri çok daha iyiydi bugünkünden. Cari açık olarak bu sene gayet yüksek rakamlar gelecek ve infl ow yok. Swap’ı öldürdük, yabancı bırakmadık iki piyasada da. Ki hala kalan yabancı çıktığında darbe vurabiliyor. Onu da gördük bu arada. Biraz günlük takılınıyor, her gün bazı mikro çözümler bulup gidiyoruz gibi biz. Bunun da sıkıntısı şurada. Aslında her mikro çözüm, bir konuda getirdiğiniz. İlla başka tarafta çözüm bekleyen bir şeyi daha kötü hale getirir. Yani karar alma/çözüm bulma dediğiniz şey şöyle bir durum değildir. 5 tane problem var. 1 tanesi çözüm buldum. Geri kalan aynı yerde duruyor. Bu böyle değildir, ekonomide. Şöyledir; hangi problemi daha öncelikli görürseniz ona bir çözüm getirirsiniz ama bilirsiniz ki o başka bir problemi daha kötü bir hale getirecek. Ama buna razısınızdır.

Enflasyonda kur ve ÜFE baskısı var

● Sizce şu anda Türkiye ekonomisinde hangi problem daha öncelikli?

Enflasyon, uzak ara enflasyon. 10 tane gelişmekte olan piyasaların 2010 yılından bu yana FX indeksine baktığımızda 2016’nın sonbaharında kopmuş bir tane kur var. Yani 100’den başlayıp 1018’e gelmiş Türk Lirası, ondan sonra en kötü performans gösteren 100’den 372’ye gelen bugün savaşan Ukrayna. Yani bu resim, normal bir resim değil. Bu kur artışının mantıklı bir iktisadi sebebinin olduğu ikna konusunda başarı şansınız sıfır.

● Herkes kendini enflasyona karşı korumaya çalıştığı gibi, fiyatlar daha da artacak beklentisiyle şimdiden alacağımı alayım diyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben 30 yıldır enflasyona takıntılı bir insanım, en çok onla ilgili çalıştım. Bu enflasyon dinamiği benim gördüğüm en kötü enflasyon dinamiği. Daha yüksek düzeyleri gördük enflasyonda ama dinamik anlamında bu kadar kötüsünü görmedik. Kimse 2001 krizinden sonraki enflasyonun aşağı inişiyle mukayese etmesin. Onun aşağı inişi temizdi. Nedenini bulup, temizlemiştik. Mali dinamikleri düzeltmeyi başardık. Bunun çözümü çok daha zor. Burada kur ve TÜFE baskısı var. Hadi onları hallettik çok acayip bir inertia var arkada. Benim derdim enflasyonun kaça çıkacağı değil, inmeye başladığında nerede takılacağı. Bu 60 olmayacak ama 30-35’e kitlenip kalması facia. Enflasyonun 100’e vurması sonra aşağı gelmesi facia değil. Şu anda Türkiye’de göreli fiyat kaosu var. Enflasyonun ötesinde göreli fiyat kaosu var. Önemli olan fiyatlar değil, göreli fiyatlardır. Bu ne demek, fiyatların nispeten stabil olduğu bir dönemde buzdolabının TV’ye göre olan fiyatı, 1 haftalık tatilin arabaya fiyatına olan göreli fiyatı, isteğiniz gibi bakabilirsiniz. Bu göreli fiyatlar her gün kayıyor, hepsi çok oynak. Enflasyonu aşağı çekebilmek için önce göreli fiyat kaosunun dinmesi lazım. Ondan sonra enflasyon aşağı çekilmeye başlanmalı. Bu panik ortamında göreli fiyatlar mecburen kaos içinde kalıyor. İnsanlar bu ortamda alım yapıyor, bu talebi canlı tutuyor. Bu da iyi bir şey değil. Mesela araba yatırım aracı oldu. Bundan dolayı bile bir şeyler yanlış demesi lazım ülkeyi yönetenlerin. Sebep araba aldığınızın ertesi günü değer kaybetmesi gereken bir şey. Yani galeriden aldınız, garajınıza girdi, ertesi gün aynı fiyata satamıyor olmanız lazım. Türkiye’de insanlar mevduat yerine araba almaya başladılar. Normal bir ortam değil bu. Göreli fiyatların kaos halinde olduğu bir ortam. Beklentiyi silmeden, algıyı düzeltmeden bunu yapmamız mümkün değil. Ekonomi dediğiniz şey aslında kontrol ettiğiniz fiyatlar değil, algıyı beklentiye yönelterek doğru yere sürüklediğiniz fiyatlardır. Bugün Türkiye’de doğru fiyatlar yok. Kontrol edilen kur, baskılanan faiz ve oluşmuş bir dolu abuk sabuk fiyat var.

Korkum enflasyonun yapışkan hale gelmesi

● Cumhurbaşkanı ve ekonomi yönetimi enflasyon sorununun farkındayız, alım gücünü yükselteceğiz ve halkımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz diyorlar. Bu yeterli değil mi?

Şunu deseler, çok acımasızca bir şey söyleyeceğim. İnsanların alım gücünü iyice öldüreceğiz. Allah korusun ama iyice öldüreceğiz deseler hani bu enflasyona karşı argüman diye kullanılabilir ama insanların alım gücünü artırarak enflasyona karşı… Böyle bir şey mümkün değil yani oksimoron bu zaten. Eğer insanlar reel gelirleri azaldığı için eskisi kadar talep edemiyorlarsa bazı malları bunun bir miktar tabii ki enflasyon üstünde aşağı doğru baskısı olacak. Ama siz ben ezdirmeyeceğim insanları diyorsanız, aslında enflasyonu daha da sürdürülebilir hale getireceğim diyorsunuz. Söylediğim şey sakın öneri diye alınmasın ama Yapmayacağım hiçbir şey iyice alım gücü azalsın insanların, inlesinler böylece mal talep edemesinler ve talep kaynaklı enflasyon tarafı yok olsun’ derseniz. Çok acımasızca… Buna mantıken karşı çıkamam. Doğru bulmam o ayrı mesele, doğrusu ne peki bunun? Enflasyonu indirmeye çalış. Yani enflasyonu indiremiyor, ben ücretleri yukarı çıkartacağım argümanı doğru değil. Enflasyonu indirmeye çalışın ama indirmek için ne yapmak gerektiği konusunda artık uyanmak lazım. Enflasyonda ortalama yukarı geliyor, oynaklığı da artıyor ve ikisi de birbirini çift yönlü etkiliyor. Enerji gıda dışardayken baktığınız zaman da enflasyon felaket. Bir felaket haberi daha vereyim. ÜFE üzerinde ilk defa bu kadar acayip bir baskı var TÜFE’de. Yani TÜFE’yi ne açıklıyor? Kur ve ÜFE açıklıyor. 2016’nın sonuna geldiğimizde bu resim böyle değildi. 2016’nın sonundaki resimde TÜFE’yi TÜFE açıklıyordu. Peki ne oldu şimdi? Atalet yok mu oldu? Hayır, haber çok daha kötü. Atalet yok olmadı, atalet hala arabada ama arka koltuğa geçti. Sürücü koltuğunu kur ve ÜFE paylaşıyor. Kur problemini şöyle veya böyle hallettiniz. Kurda bir istikrar hakikaten geldi, ÜFE baskısı da kalktı. İkisinden de kurtulduk atalet… Yani kur ve ÜFE baskısı devre dışı kaldığı zaman biz hala buraya geleceğiz. Buradaki kötü haber şu buraya geldiğinizde atalette olan enflasyon düzeyi bu Türkiye’de 8’lerden 19’lara gelmişti. Katı enflasyon düzeyi. Benim korkum bu şu an 30’lara yakın bir yere geliyor. Yani enflasyon 70-80-90’lara vurdu, sonra aşağı geliyor belki 25’lere. Marko rejim düzeyi 30’a kitlenmiş. Türkiye’nin 4-5 sene için 30 enflasyonuna kitlendiğini düşünün, 30’u kırmakta başarısız olduğunu düşünün bu felaket bir şey… Benim derdim bu senenin sonunda merkezin beklediği 40’larda değil, önümüzdeki senelerde de değil. Benim derdim enflasyonun yapışkan kalıcı rejim düzeyinin çok yukarlarda bir yerlerde inatçı hale gelmesi. Bunu nasıl kıracaksınız?

● Nasıl kıracağız?

Enflasyonda Merkez Bankası’nın son raporda ilan ettiği patikayı hiç kimse satın almıyor. Kimse o patikaya inanmıyor. İnsanların inanmadığı patika ile dezenflasyon yaratamazsınız. Önce patikanızı inandırıcı kılacak bir vücut diliniz ve diliniz olacak. Özel sektör bu 3 yıllık enflasyon patikasını kendine benchmark alacak. Ama almazsanız biz buraya daralarak geleceğiz diyeceksiniz. Ben iktidar olsam bu seçim diliyle giderim. Aman ürkütmeyeyim kimseyi demem. Tam tersine insanları şuna inandırmaya çalışırım. Ben 3 yıl sonra, seçimden de 1 yıl sonra, enflasyonda öyle bir yere geleceğim ki gerekirse ekonomiyi daraltıp geleceğim, çünkü bu enflasyon belasından kurtarıcam ülkeyi, ama maliyet olması gerekmiyor, bize güvenirseniz biz bu noktaya gelebiliriz buna inandırmanız lazım. Ama bunların niyeti ve becerisi yok diye düşünürseniz enflasyon 30’a yakın bir yere kitlenecek maalesef. Bambaşka bir Merkez Bankası, çok iyi bir düzen, çok iyi bir ekip vs yine zor iş. İmkansız değil ama yine çok zor. Benim tüylerim diken diken ooluyor, nasıl paniklemiyorlar enflasyon için diye. Enflasyon için paniklemiyorlar başka şeyler için panikliyorlar. Eminim yönetim kur için panikliyor. Ancak enflasyondan paniklememeleri çok garip. Çünkü bu enflasyon bütün varlık fiyatlarını bozuyor, kötü dengelere götürüyor. Kötü dengelere giden varlık fiyatlarını kontrol etmeye çalışıyor bizimkiler. Kontrol ettiğinizde o fiyatlar artık kötü denge fiyatların değil yanlış dengede güzel gözüken fiyatlar oluyor. Bu çok tehlikeli.

Algılama problemi kolay çözülecek bir şey değil

● Bu tablo karşısında acilen ne yapılabilir? Acil adımı atsak bile sonucunu ne zaman görürüz?

Bu cevabı çok zor bir soru. Kalem kalem aklı selime doğru mesafe aldığınızı sinyallemeniz lazım. Bu iş tamamen sinyal meselesi. Üç tane ayak var: karar alıcılar, siyasetçiler, merkez bankası vs birinci ayak, finans sektörü ikinci ayak, reel sektör üçüncü ayak. Birinci ayaktan sinyaller doğru gelirse önce varlık fiyatları düzelir daha sonra iktisadi performans düzelir. Göstergelere bakıyorsanız faaliyet ile ilgili… Genelde Kasım – Aralık ayında zirve yapmışlar ve o noktadan itibaren bozulma noktasındalar. Yani biz iktisadi faaliyet anlamında zirveyi Kasım – Aralık aylarında gördük gibi… Ama ondan sonra bir gerileme ve bozulma var. Ancak çok vahim bir durum da yok. Çok vahim bir durum olmamasının da şöyle kötü bir etkisi var; olmaması iyi bir şey ama sinyalleme anlamında da şöyle kötü. Görüntüsüne aldanıp aynı sinyallerde devam ediyorsunuz. Ama bu sinyaller varlık fiyatlarını bozuk tutmaya devam edecek. O bozuk varlık fiyatları da önünde sonunda iktisadi performansı da vuracak. Şu an vurmamış olması sizi yanıltmasın. Ama maalesef bu algılama problemi kolay çözülecek bir şey değil Türkiye’de… yani durumu analitik olarak gösterip karşı tarafı ikna etmeniz mümkün değil. Görmeden inanmam diyorlar. Ancak gördüğünüz zaman da maalesef maliyeti yazmış oluyorsunuz.

Faiz artırımına karşı olmadığını söylemek bile sinyal

● Bu saatten sonra faiz artırılsa bir işe yarar mı, yoksa geç mi kalındı?

Bugün faiz artırsanız nereye çekilecek? Ama faiz artırmanın bir yan etkisi olur mu olur… Çünkü bu davranış şunu söyleyecek Ben yaklaşımı değiştirmeye karar verdim evet ama aniden de çok sert artışlar falan beklemeyin.’ Merkez Bankası politika faizi ve hangi enstrüman devreye girerse onun da teknik detayları önemli… Faiz artırımına kategorik olarak karşı olmadığınızı söylemek bile önemli bir sinyal. Gerekirse faiz de artırırız lafını biz duymuyoruz. Bugün bu ortamda faiz artırmanın çok fazla bir anlamı yok aslında. Faiz artırabileceğinizi göstermek ve belki semboliklerle başlayıp enflasyonun düşüşüyle beraber biraz daha sert hareket etmek daha az maliyetli olabilir. Bir gün bir para politikası devreye sokmak zorundasınız. Biz faizi ehemmiyetsizleştirdik lafına başarı diye bakmayı bırakmamız lazım. Faizin olmadığı yerde diğer enstrümanlarla likidite kontrolü yapmak mikro çözümler işe yaramayacak. Bunlar faizin doğru kullanıldığı ortamlarda yardımcı enstrümanlar. Ama faizi dışarda bıraktığınız zaman boşlukta buluyorsunuz kendinizi. Bin tane mikro çözüm bir tane makro çerçeve etmez.

Orta-uzun vadede iyimserim

● Peki önümüzdeki tablo kötü mü. Türkiye’nin gözündeki ışıltıyı ne zaman göreceğiz ?

Normal bir ülkenin 3 vadesi var: kısa, orta, uzun. Ama Türkiye’nin 4 vadesi var: çok kısa, kısa, orta, uzun. Ben çok kısa ve kısa vadede Türkiye ile ilgili kötümserim. Veri bazlı baktığında kötümser olmamak çok zor. Orta- uzun vadede Türkiye ile ilgili iyimserim. Bu ülkenin iktisadi performans anlamında garip bir kendi hayatiyeti var. Hatalar yapsa bile bu ülke gidebiliyor.