Bugün günlerden 14 Eylül 2015.

Türk Lirası yaklaşık bir yıldır “istikrarlı” bir şekilde değer kaybediyor. Bir yıl önce bugün 1 $ = 2,21 TL; 1 € = 2,86 TL iken, bu değerler bugün, sırasıyla 3,06 ve 3,47 TL seviyelerinde. Çapraz kurlarda ise, geçen yıl bugün € / $’ın 1,29’luk düzeyi, bugün 1,14 olmuş durumda. TL’ nin Dolara karşı % 38, Euro’ya karşı % 21 değer kaybı söz konusu.

“Ne oldu da TL buralara geldi?” konusunu tartışmayacağız. Zira geçtiğimiz bir, bir buçuk yıl içinde bu konu etraflıca konuşuldu.

Konumuz, TL’de yaşanan durumun, bize, 1970, 80 ve 90’lardaki ihracatı teşvik sistemini hatırlatmış olmasıdır. O yıllarda TL’nin sürekli değer kaybı, ihracatçı için, vergi iadesi ile birlikte en değerli ihracatı teşvik unsuru idi. Evet, her ikisi de, yani “vergi iadesi” ve “TL’nin değer kaybı” maalesef ihracatçılarımızın can simitleriydi.

Vergi iadesi uygulamaları, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği’nin sert itirazlarına uzun müddet dayansa da, 1995 yılının başında yerini, adına “İhracatta Devlet Yardımları” denilen sisteme terk etmiştir.

TL’nin değer kaybı ise, son olarak 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizlerinin akabinde çok yüksek seviyelerde olmuş; ihracat artmış, ithalat azalmış ve sonuçta, o tarihten bu yana, yani 14 yıldır göremediğimiz % 75,7 oranında bir “ihracatın ithalatı karşılama oranı” gerçekleşmiştir.

Takip eden süreçte TL’nin değer kaybı yavaşlamış, giderek durmuş ve tam tersi bir seyirle TL değer kazanmıştır. Bu “değer kazanma”, teknik ayrıntılara girmeden söyleyelim, neticede bizi, 2011 yılında 106 milyar dolarlık bir dış ticaret açığına getirmiştir.

Gelelim günümüze. Özellikle son 3 aydır izlediğimiz TL’nin sürekli ve yüksek seviyelerdeki değer kaybı bize eski yılları hatırlatmaktadır. Bu durumda, beklentinin “ihracatın artması yönünde olması gerekir” diye düşünmek de yanlış olmayacaktır. Ancak, bu defa durumun farklı olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Zira, özellikle dahilde işleme çerçevesindeki ithalatımızın Dolarla, ihracatımızın Euro ile olması ve bundan da önemlisi, Avrupa başta olmak üzere, dünya genelinde bir talep gerilemesi olması, düşük TL’nin, bu defa, eskiden olduğu gibi “sevindirici” bir ihracat teşviki olmayacağı anlaşılmaktadır. Bir süredir gelen rakamlar da esasen bu vakıayı teyit eder niteliktedir. Suriye’ye durma noktasına gelen Irak’a ise zorluklarla sürdürülebilen ihracatımız da işin cabasıdır.

Konu “teşvik”ten açılmışken, ülkemizin uyguladığı ihracat teşviklerine, uluslararası ticaret eğitimi alan gençlere de bir fikir verebilmesi açısından, başlıklar halinde kısaca değinelim.

1995’e kadar:
– Vvergi iadesi ve navlun teşvikleri

1995’ten sonra:
– “İhracatta Devlet Yardımları”
– Bazı işlenmiş tarım ürünlerinde, eski vergi iadesini anımsatan “ihracat
iadeleri” (Yalnızca mahsup suretiyle)

1960’larda başlayan, revizyon ve yeniliklerle halen sürdürülen ihracat teşvikleri
– Dahilde İşleme Rejimi
– Vergi, Resim, Harç İstisnası
– İhraç Kaydıyla Yurt İçinde Satış (Tecil-Terkin Uygulaması)
– KDV İadesi
– İhracat kredileri
– İhracat Kredi Sigortası
– Faktoring
– İhracat Sayılan Satış ve Teslimler
– Geçici İthalat Rejimi
– Hedging
– ve benzer operasyonel işlemler.

Bu son kısım, biraz teorik ağırlıklı bulunabilir. Ama, bunların hepsi ve daha fazlası, bugün gelinen noktada ülkemiz ihracatçılarına sunulan olanaklardır.

Şimdi, bir ihracatçı dostumuz çıkıp şunu söyleyebilir: Bütün dünyada uygulanan bir ihracat teşvikini unuttunuz!

Tahmin edelim: “Gizli teşvikler mi?” acaba.