Dünya’da önemli stratejik sektörlerden birisi de ilaç sektörüdür. Nasıl ki Savunma Sanayi ülke savunması açısından çok önemli ise, ilaç sektörü de toplum sağlığının korunması ve devamlılığı açısından oldukça değerli ve hassas bir sektördür. Toplum sağlığının kaçınılmaz unsurlarından birisidir.

Dünya ilaç sektörü 2 Trilyon USD düzeyinde bir hacme sahiptir. 2032 yılı tahmini ise yaklaşık 3,2 trilyon USD (Kaynak; Fortun Business Inside) düzeyindedir. Dünya pazarının %45’ine Kuzey Amerika hakim konumdadır. ABD önemli bir ilaç üreticisi ama aynı zamanda en büyük ithalatçılardan birisidir. İlaç sektörünün önemini dünya Covid19 salgını ile yaygın bir şekilde canlı olarak yaşadı ve gördü. Batılı ülkelerin büyük bir kısmı ilaç ve aşı temini konusunda ciddi sıkıntılara maruz kaldı. Oluşturduğu ekonomik yükün boyutu ise ayrı bir değerlendirme konusu. Bu noktada özellikle bir konuya dikkat çekmek gerekiyor, Covid19 salgını esnasında yeterli paraya sahip olmak ihtiyaç duyulan ilaç ve teçhizatın temini için yeterli olamamıştır. Üretici ülkeler kendi önceliklerini kaile alarak çok karlı dahi olsa ilaç satmaktan kaçınmışlardır. Hatta ilaç ve teçhizat yüklü gemilere el konularak teslim adresine ulaşımına engel olan batılı ülkeler ile de karşılaşılmıştır.

Diğer bir ifade ile ilaç sektörü ülke geleceği ve toplum sağlığının garanti altına alınması açısından kaçınılmaz önemi haiz bir gerçekliktir. Buna özellikle Ukrayna-Rusya savaşı ile gıda üretim ve temininde karşılaşılan güçlüklerden dolayı, bitkisel ve hayvansal üretimde kullanımı zorunlu olan ilaçları da ilave edersek gerek ülke gerek toplum gerek ise gıda güvenliği açısından nedenli hassas bir konu üzerinde durduğumuzu görmek mümkün olacaktır.

Türkiye dünya ilaç üretim ve ticaretinde ilk 20 ülke arasında yer almaktadır. 2024 verilerine göre ilaç sektörü hacmimiz yaklaşık 210 Milyar TL seviyesindedir. Toplam GSMH’mizin nerede ise %10’una isabet etmektedir. Türkiye yapısı itibariyle hem üretici hem ihracatçı ama aynı zamanda önemli miktarda ilaç ithal eden ülkeler arasında yer almaktadır. Eğer yıllık ilaç ithalatımızın toplam iç piyasada tüketilen ilaç değer tutarının yaklaşık %45 seviyesine ulaştığını söyler isek (Kaynak Türkiye İlaç İşverenler Sendikası), ilaç konusunda ithalata da ne denli ihtiyacımızın bulunduğunu görmek mümkün olabilecektir.

Bu itibarla ile ilaç sektörü stratejik hassas bir sektör olduğu gibi ekonomi açısından da oldukça büyük önemi haiz bulunduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Sağlıklı istikrarlı bir üretim ve sürdürülebilir bir ekonomik yapının sağlıklı bir toplum yapısıyla mümkün olabileceğini de akılda tutmak gerekmektedir.

Muhtemelen bu nedenlerle olsa gerek ki, ABD dünyanın önemli ilaç ve jenerik ilaç üretici firmalarına sahip olarak, 760 Milyar USD ile ülkemizin toplam dış ticaret hacmi üzerinde ilaç sektörü üretim ve pazar payına sahip konumda, Başkan Trump sektörü özel bir kapsamda ele alıp değerlendirmiş ve 5 Ağustosta yaptığı açıklamada ilaç sektörünü önceliklemiş ve özellikle ABD’ye ilaç ithalatında üretici firmaların takip etmeleri gereken laboratuvar tetkik ve onay süreçlerinin ciddi anlamda sıkılaştırılacağını ilan etmiş, 150 yakın ABD’li ilaç firmasından bundan böyle üretimlerini ABD’ye taşımaları yönünde taahhüt istemiş, ilaç sektörüne yönelik ithal vergisini inanılmaz bir şekilde önümüzdeki iki yıl içerisinde önce %150 takiben ise %250 seviyesine kadar yükseltme tehdidinde bulunmuştur. Trump ayrıca giderek büyüyen bütçe açığını kapatabilmek için iç piyasada fiyat indirimi konusunda da taahhüt isteyen açık ifadelerde bulunmuştur. İngiltere’yle varılan anlaşmada da en zorlu kesim ilaç sektörü olarak kendisini göstermiştir.

Trump’ın bu beyanatı dünya ilaç sektörüne %45 seviyesinde hâkim bulunan ABD ve ABD dışında üretim yapan ilaç firmalarıyla, İsviçre, Hindistan, Çin, Almanya, Fransa gibi sektörde etkin ülkeleri de ciddi anlamda endişeye sevk etmiştir. 24 Trilyon, USD düzeyindeki toplam dünya ticaretinden tek başına %10’a yakın pay alan ilaç sektörü hem büyümeyi, karlılığı ve hem de gelişimini tehdit eden Trump’ın bu yaklaşıma karşı çözüm arayışı içerisine girmiştir. AB üyesi ülkelerin bir bölümünün elektrikli otomobil sektörü önceliklenerek, ABD ile derinlemesine müzakere yapılmadan sağlanan mutabakatın sert şekilde eleştirilmesine sebep konulardan birisi de muhtemelen ilaç sektörü olarak görünmektedir.

Stratejik bir konu olan ilaç sektörünün insan ve toplum sağlığı açısından önemi tartışmadan uzaktır. Ekonomiye yönelik etkileri de aynı seviyede önemlidir. Üretim, Ar-Ge, istihdam ve ihracat geliri açısından önemli bir konu olmakla birlikte sektördeki polemik ve tartışmaların yoğunluğunu, farklı lobilerin bu konuda oldukça etkin olduklarını göz ardı etmemek gerekmektedir. Bir de buna Batının “Kara Kıta” olarak isimlendirdiği, Afrika’da ilaca ulaşmanın güçlüğü ve maliyeti nedeniyle çocuk, kadın ve genç ölümleri seviyesinin yüksekliğini ilave ettiğimizde hadisenin önemi makalenin dışına taşmakta farklı insani bir boyut kazanmaktadır. Covid19 sürecinde bazı ülkelerin ilaç teçhizat yüklü gemi gasp eder iken Türkiye’nin Afrika kıtasına yönelik insani ilaç ve malzeme yardımı kampanyasını ne denli önemli olduğu ön plana çıkarmaktadır.

Çok fazla gündemde yer almasa da ilaç sektörü yapılan izahat ile hem ülke ekonomisi hem dış ticaret hem de toplum sağlığı açısından önem seviyesi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Doğal olarak gereksiz ilaç kullanımının önüne geçerek, toplumsal alanda sağlımızı koruma, dayanıklılığımızı artırma ve ekonomiye ilave tasarruf imkânı sağlama şeklindeki tali girişimlerle birlikte bu konudaki toplumsal bilinçlendirmenin unutulmaması gerekmektedir. Bu kapsamda tıp otoritelerine, sağlık sektörüne ve Eczacılık alanındaki Sivil Toplum kuruluşlarına önemli görevler düştüğünün hatırlatılması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

Nasıl ki son 20 yılda Türkiye’de Savunma Sanayi sektöründe inanılmaz büyük mesafeler kat ederek, dünya ilkler listesine girmeyi başardı ve hem doğunun hem batının önemli ölçüde dikkatini çekerek kayda değer ortaklık girişimleri gündeme geldi ise, Türkiye sahip olduğu alt yapı, eğitimli insan gücü ve hammadde potansiyeli itibariyle ilaç sektöründe de öncü ülkeler arasında yer alabilecek imkana sahip bulunmaktadır.

Bunun için toplumsal anlamda Savunma sanayiine gösterdiğimiz özeni ilaç sektörüne de göstermek suretiyle, üniversiteler ile ciddi iş birliği içerisinde Ar-ge çalışmalarını özendirerek, üretimimizi ve 1,5 Milyar USD seviyesindeki ihracatımızı, en az 10 misline kadar çıkararak, 2032’de 3,2 Trilyon USD seviyesini hedefleyen dünya ilaç pazarından üzerimize düşen kısmı almak durumundayız.

Gerek bitkisel üretimde gerekse öncelikli ve önemli tedarik konumuz hayvansal üretim konusunda ihtiyacımız olan ilaçları kendi imkanlarımız ile üretmeye özel sektörü hem tahrik hem de teşvik etmek sorumluluğumuzun her geçen gün arttığını görmemiz gerekmektedir. İlgili sorumlu kesimlerin II. yüzyıl “Yeni Türkiye Vizyonu” kapsamında bu konuyu da münferit olarak ele alıp, Savunma Sanayinde gösterdiğimiz örnek başarı kabiliyetimizin bu alanda da ortaya konması mümkün olabilecek ve 2032 Türkiye’sinde kendi ilaç ihtiyaçlarını tamamen kendisi karşılayabildiği gibi en az 10 milyar USD düzeyinde ihracat geliri sağlayan, Afrika gibi dünyanın ihtiyaç duyduğu bölgelere de daha çok insani yardım göndermeyi ihtimal etmeyen, Türkiye mümkün olabilecektir.

Ömer Faruk DOĞAN
Ankara, 21.Ağustos.2025