Burcu GÖKSÜZOĞLU / FİNANS SOHBETLERİ

– Reel kesimin şikayetlerinin ardından Merkez Bankası’nın faiz indirimi ve aldığı bazı önlemler sonrasında tabelada ticari kredi faizleri düştü. Bu düşüş kalıcı mı yoksa bankacılık sektöründe fiyatlama davranışlarında bozulma sürüyor mu?

Bu faiz oranları bir anlamda belli grup krediler için şu anda tatbik edilen bir kredi faiz oranıdır. Biraz alınan kararların getirdiği zorlamalar neticesinde oluşmuş bir faiz ortamı ama mevcut enflasyonu düşünecek olursak, daha evvelden şikayet edilen 50’li 60’lı rakamlar bile aslında enflasyonun altında bir faiz oranı idi. Burada tabii en önemli sıkıntı girişimcinin, iş sahibinin bir türlü krediye ulaşamaması. Bu bahsettiğimiz faiz oranları yatırım, o da kabul edilen tabii ki yatırımlar artı ihracatla ilgili firmalara verilen… Ama bunun dışında firmaların da başta işletme sermayesi veya yaptıkları ithalatın finansmanı için gerekli finansman kaynaklarına şu anda ulaşmakta sıkıntı çekiliyor. Peki istenilen bu muydu?

Biraz buydu. Merkez Bankası mali politikalarda yaratılmayan daralmayı ekonomideki bu tip aldığı kararlarla bir anlamda yavaşlatmaya ve daha hızlı büyümenin önüne geçmeye çalışıyor. Çünkü düşündükleri şu, eğer çok fazla kredi olursa bu iki tarafa gidiyor. Bir bazen art niyetliler döviz alarak döviz stoklarını arttırıyorlar ya da bu ithalata yönelmek suretiyle dış ticaret başta olmak üzere akabinde cari dengede büyük meblağlara ulaşan bir açık yaratıyor.

– Peki Merkez Bankası faiz indiriminin gerekçesini ekonomiyi desteklemek olarak açıklamıştı…

Bunu ak-kara değil gri şeklinde yorumlayabilirim. Dar alanda rahatlatıcı ya da daha düşük faizle kredi kullandırma politikası diyebiliriz çünkü kredinin sınırlarını açmıyor sadece belirlediği alanda kullanılacak kredilere daha düşük bir faiz uygulanmasına yönelik bir politika. Daraltıcı değil zaten daralmış, peki genişletici mi, hayır genişletmiyor. Sadece o dar koridorda, rahatlık sağlamaya çalışıyor. Düşük faiz politikasıyla yatırımcı ve ihracatçıyı finanse etmeye çalışıyor ve onlara destek vermeye çalışıyor diye yorumlayabilirim.

TL KREDİLERİN ARTIŞ HIZI ENFLASYONUN ALTINDA

– Kredi faiziyle politika faizi yakınsayacak mesajını da vermişti. Ancak geçen yıldan bu yana bakıldığında kredi faizlerinin politika faizi kadar düşmediğini görüyoruz. Siz bir yakınsama bekliyor musunuz?

Uygulanan politikalarla faizler biraz düşürülmeye çalışıldı ama eğer siz kredilere munzam karşılık ayırtırsanız, eğer siz verilen her krediye bundan sonra karşılığında 5 veya 10 yıl vadeli zorunlu olarak tahvil almalısınız derseniz… Netice itibariyle bankaların bir de kredilerin bir risk katsayısı vardır, o da verdiğiniz her kredi sermayeden belli bir oranda bir düşüm sağlar. Onların eğer katsayılarını arttırdığınız zaman sizin maliyetleriniz artar. Bir de bunun üstüne problemli kredi rasyosunu da koyarsanız riske göre fiyat ayarlaması deniyor kısacası bankacılık sektöründe, politika faizinin düşük olmasından ziyade bu dediğim faktörlere bakmak lazım. Bunları da Merkez Bankası’yla BDDK beraber belirliyorlar. O yüzden onların bu belirledikleri politika çerçevesinde kredi faizlerinin politika faizine yaklaşması benim matematik bilgime göre çok mümkün gözükmüyor. Ama başka yöntemlerle bunu yaklaştırabilirler mi, olabilir.

– Başka ne gibi yöntemlerle olabilir?

Bankaların bu faizler civarında veya belli kredilerle yaratacakları istisnalarla faizleri aşağıya çekmeye çalışabilirler ama onun dışında doğal olarak matematiksel olarak bu dediğim nedenlerden dolayı pek mümkün değil.

– O zaman ticari kredilerde bundan sonra bir ivmelenme beklememeli miyiz?

Beklememeliyiz ama zaten aslında son zamanlarda bir ara artış hızından bahsedildi çok yüksek diye, artmasından değil nominal rakam olarak. Artış hızı tedirginlik yarattığı için önlem almaya çalıştılar. Aslında baktığımız zaman özellikle TL krediler başta olmak üzere çünkü bu risk kredileri çok kısıtlı. Sadece ihracat ya da belli meblağda ihracat yapabilenler döviz kredisi kullanabiliyorlar veya işte tahmin ediyorum yeni eklenen şeylerle teşvik belgeli kredilerde kullanabiliyorlar. Onun dışında özellikle TL kredilerin başta olmak üzere artış rakamlarına, nominal rakamlara bakarsak yılbaşından tarafa zaten yüzde 32’lik bir artış var. Bu zaten enflasyonun altında. Böyle olduğu zaman bu bankacılık sektörü kredilerinde bir herhangi bir büyümeden bahsedemeyiz, döviz kredileri kurdan dolayı artıyor. Kurun artışını koyarsak onlar negatifte, döviz kredileri küçülüyor demektir. Yüzde 22 artmış yılbaşından bu tarafa. Ben krediler öyle çok vahim bir şekilde artıyor diye düşünmüyorum. Enflasyonun üzerinde bir artış olursa belki o zaman gerçek anlamda bir büyümeden, gerçek bir artıştan bahsedebiliriz. Onun altındaki bütün rakamlar aslında nominal olarak bir daralmaya işaret eder.

– Peki tüketici kredileri tarafında beklentileriniz neler?

Amerika veya Avrupa’ya göre hala düşük olsa da Türkiye’de son zamanlarda tüketici kredilerinde bir yükselme oldu. Kredi kartlarıyla birlikte tüketici kredilerini de toparlarsak iyi bir rakama geldi. Ama bu biraz da tüketimin 2020 ve 2021 yıllarında teşvik edilmesinden kaynaklanan rakamlar olarak görmek lazım. ‘2022’de aman enfl asyon geliyor. Yarın daha pahalı olur, alacağımızı şimdi alalım’ diye öne çekilmiş bir talep olarak görmek lazım. Bence bundan sonra alınacak tüketici kredisi ya nakit akımı ya da düzeltmeye yöneliktir. Ya da işte başka bir borcu, başka bir borçla kapatmak yönetimidir. O yüzden tüketici kredilerinde çok artış bekleyemeyiz.

Kağıt üzerinde kâr gibi görünüyor

– Bankaların net karı ilk 7 ayda geçen yıla göre 5 kat arttı. Kar artışında bankaların TÜFE’ye endeksli tahvil gelirleri ve politika faizinden sağlanan düşük maliyetli fonlamanın etkisi büyük deniyor. Son alınan menkul kıymet tesis etme kararı, karlılığı nasıl etkileyecek?

Biraz enflasyonun etkisi biraz da TÜFE, ki önümüzdeki sene TÜFE endeksli fiyatlar herhalde negatif yazar diye düşünüyorum. Enfl asyonun hızındaki düşüklükten dolayı ya da getiriler az olacak. Diğer taraftan mecburen aldıkları sabit kuponlu faizler şu anda alınan önlemler çerçevesinde zorunlu olarak düşmüş durumda. Ama bunu satmaya kalksanız alacak kimsenin pek olacağını zannetmiyorum. O yüzden kağıt üstünde muhasebe kuralları gereği bir kar görünüyor, birincisi bunun düzelmesi için enflasyon muhasebesine geçilmesi lazım. Ama siyasi beklentiler sebebiyle şimdilik enflasyon muhasebesi 2023’ün sonuna kadar galiba ertelenmiş durumda. Enflasyon muhasebesine geçildiğinde sadece bankalar değil, şirketlerin de karlılıklarında bir düşüklük olacak. Bu da bütçedeki vergi gelirlerini azaltıcı yönde olacağı için şu anda tercih edilmediği görüşündeyim. O nedenle bu rakamlar bizleri aldatmasın, yanıltmasın. Bunların ben şu anki konjonktürde muhasebesel nitelikte olduğuna inanıyorum. Niye? Sermayenin getirisi önemli. Enflasyon yüzde 80’lerde seyrederken, sermayenin getirisi yüzde 40-50’lerdeyse biz burada bir başarıdan, büyümeden, gerçek anlamda bir karlılıktan bahsedemeyiz. Bu şu demektir. Bankalar aslında sermaye bazında zarar ettikleri için yarı öbür gün kredi verme kapasitelerinde bir düşüklük olacak demektir. Çünkü döviz bazında da baktığımız zaman eskiden 100 milyar dolar olan bir banka bugün düşmüş 50 milyar dolarlık bir bankaya, bir erimeden bahsediyoruz. O açıdan bu rakamlar enflasyonla şişirilmiş şişmiş rakamlar olarak görmekte fayda var. Şu an için eğer bu politika faizi bu şekilde devam ettirilirse, bankalar daha evvelden aldıkları yüzde 22-23’lük sabit kuponlulardan kar yazmaya devam edecekler. Ama bundan sonra alacakları faizler 11’lerde 12’lerde oradan herhangi bir ilerde kar yazmaları söz konusu olmadığı için 2023’te zaten çok ayan beyan belli bankalar bu şekilde bu oranlarda kar edemeyecekler. Ben 40 senedir bankacılık sektörünün içindeyim, böyle bir dönem görmedim. Ondan evvel varsa bilmiyorum.

Kredi kullanımını engellememek gerekiyor

– Tüketici kredilerine bir sınırlandırma gelir mi?

Ben düşünmüyorum. Zaten yeteri kadar sınırları çizildi artı halkın refahı açısından, yani nakit akımını da böyle bir ortam ve düzenlemeler için kredi kullanmalarını pek engellememek gerekiyor diye düşünüyorum. O tarafa da getirilecek kısıtlamalar özellikle ileride daha başka sıkıntılara yol açabilir. İşte o zaman belki gerçek anlamda takibe düşen sayı artabilir veya ekonomide çarkların iyice yavaşlaması anlamına gelir. Şu anda tüketici kredileri tarafı cari dengeyi, dış ticaret açığını veya dengesini artıracak veya orada negatif bir görüntü yaratacak durumda değil. Asıl sorun diye düşünülen yer, ticari kredilerde idi. Bu aynı durumu hatırlar mısınız bilmem, 2010-2011 döneminde de görmüştük. O zaman da makroihtiyati tedbirler çerçevesinde kredi artışlarına sınırlar getirilmeye çalışmıştı. Rakamı da hatırlıyorum, yüzde 15’ten fazla nominal olarak artmasın diye ama o ekonominin devinimi içerisinde bu tip sınırlamaların pek faydası olmadığını gördük. Burada da bir büyüme hızında düşüklük belki göreceğiz. O zaman bu mevcut uygulamaların, kısıtlamaların belki tekrar gözden geçirilmesi gündeme gelecektir.

Mevduatta yıl sonu artış yüzde 60-70 olabilir

– Kur korumalı mevduatın performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonomideki dolarizasyonun, adını kur korumalı mevduat gibi farklı bir isimle tanımlamak suretiyle, o dövizdeki olan talebi Türk Lirası dövize endeksli mevduat gibi bir tarafa park ettik. Eğer bir dünyadaki daralma neticesinde, bizim cari dengemizde iyileşmeler söz konusu olursa biz rezervlerimizi artırabilirsek, aşırı tüketimden biz biraz daha az tüketen toplum haline gelebilirsek o zaman bu kur korumalı mevduat amacına ulaşır. Ama şu ana kadar bu dediğim değişimleri, az önce saydığım nedenlerden dolayı da sağlayamadığınız için kolay değil, hele böylesine kırılgan hassas bir coğrafyada ve kırılgan bir ekonominiz varsa. O yüzden gelinen nokta son derece normal. Bunun biraz düzelmesi için Türkiye’de iktidar partisinin uyguladığı politikalarda revizyona gidilmesi lazım, biraz da yurt dışındaki gelişmelerin toparlanmasını beklemek gerekecek. Mevduat tarafı da ilk 7 ayda yüzde 40 artmış, yıl sonu beklentiniz nedir? En azından 60- 70 civarında olabilir çünkü insanlar mevduat konusunda, bizim zaten tasarruf açığı olan bir ülke olduğumuz için sadece enfl asyona paralel rakamlar ortaya çıkabilir. Ama dediğim gibi hepsi enflasyonun altında kalan rakamlar olacağı için aslında bir anlamda mevduatın da kredinin de artmadığını söyleyebiliriz bu bağlamda.

Amaç dövizi yatırım aracı olmaktan çıkarmak

– Peki sizce adı konulmamış bir sermaye kontrolü mü uygulanıyor ve daha ne gibi önlemler gelebilir? Ağırlaştırılabilir mi?

Sermaye kontrolü diyemem, demek de istemiyorum açıkçası. Ama amaç dövizi bir yatırım aracı olarak görmekten çıkartmak. Belki böyle özetleyebiliriz. O yüzden daha fazla önlem gelir mi, benim şu an için öyle hemen aklıma bir şey gelmiyor ama bozulmalar devam ederse veyahut daha kötü bir durum tabloyla ileride karşılaşırsak. Ben pek karşılaşacağımızı da zannetmiyorum. Çünkü enerji fiyatları geleceğe yere kadar geldi. Bizim cari dengemizi bozan dış ticaretteki dengeleri bozan en büyük kalem odur. Ondan daha fazla bir bozulma olacağını zannetmediğim için, dövize olan talebi kısmak için daha sert önlemlerin geleceğine pek inanmıyorum. Belki acaba daha nasıl Türkiye’ye döviz getirilebilir, onu nasıl teşvik ederiz o yönde adımlar atılabilir. Onu da zaman içerisinde göreceğiz ama çok fazla kısıtlayıcı önlem getirdikçe şüpheler uyanmakta, acaba işler kötüye mi gidiyor endişesiyle insanlarda, yatırımcılarda farklı yollara meyil etme görülüyor. Şimdi belli serbestileri tanımak, belli kontrolleri koymak suretiyle işi biraz daha rahat yürütebiliriz ama çok daraltacağım demeye başlarsanız o zaman kaçış yolları veya başka farklı uygulamalar gelebilir yatırımcılar tarafından. Orada da çok dikkatli olmak gerekiyor.