Mehmet KAYA

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Merih Celasun’a Saygı Günü adıyla düzenlediği önceden belirlenmiş konularda iktisadi sunumların yapıldığı etkinliğin 7’ncisini düzenledi. Açılışında konuşan SPM Direktörü Prof. Dr. Serdar Sayan, dünyada ve bölgede yaşanan gelişmelerle salgının ardından bir kez daha tedarik zinciri, mal ve hizmet fiyatlarının artışı ile Türkiye’ye özgü sorunlar nedeniyle ekonomik zorluklar oluştuğunu, bu sorunların en fazla savunmasız, yoksul kesimleri vurduğunu kaydederek, yedinci toplantıyı yoksulluğa ayırdıklarını açıkladı. Boğaziçi Üniversitesi Emeritus Profesörü Ayşe Buğra’nın ana konuşmacı olduğu toplantının panel bölümünde ODTÜ Öğretim Üyesi Erol Taymaz, Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, Koç Üniversitesi Emeritus Profesörü İnsan Tunalı katıldı. Merih Celasun’un kızı Esin Celasun da toplantıya katıldı.

Saygı Günününde Boğaziçi Üniversitesi Emeritus Profesörü Ayşe Buğra “Sosyal Politika Düşüncesi İçinde ve İktisatta Yoksulluğa Yaklaşımlar ve Eşit Yurttaşlık İdeali” başlığıyla ana konuşmayı yaptı. Buğra, salgın dönemi ardından gelen Ukrayna-Rusya savaşı ile dünyanın yeni bir hal alacağını, yoksulluk tartışmalarının tarihi olarak adalet-siyasal düzen tartışmalarıyla birlikte yürüdüğü; sosyal sözleşmenin bir bağlamı olarak alındığı ortamda yeni düzen içinde yoksulluk sorununun nasıl bir yer teşkil edeceğinin önemli olduğunu kaydetti. “Bu tartışmalar, toplum ne kadar adil, iyi bir düzende mi yaşanıyor, iyi bir düzen mi var sorularına yol açıyor” diyen Ayşe Buğra, yoksulluk ve çalışmanın her dönem olduğu gibi bu dönemde de ilişkisinin göz önünde bulundurulmakla birlikte, çok daha geniş bir çerçeveye oturduğunu hatırlattı. Yoksulluk ve işsizlik, ucuz emek arzı gibi çalışma hayatı tartışmasının ötesinde bir çalışma ortamı ve yoksulluk ilişkisi doğduğunu kaydeden Ayşe Buğra, “Çalışma hayatıyla ilgili olarak, insanların kendini gerçekleştirme, tatmin olmasıyla da ilgili birlikte düşünülmesi lazım. İşin aslında insanı nasıl insanlıktan çıkarabileceğini düşünmek gerekli. ILO uzun zamandır bunun için ‘insana yaraşır iş-decent work’ diyor. Kadınların işgücüne katıldığı bugünlerde sosyal bakımlar, grupların dışlanması, sadece bireysel değil etnik, cinsel yönelim, bölge, mahalle gibi gruplara da bakışı gerektiren bir çok boyutlu sorun” diye konuştu.

Ayşe Buğra, neo-liberal olarak adlandırılan yeni dönemde yoksulluk ve sosyal politikalara yönelik ilginin artmasının da günümüz açısından dikkat çekici bir olgu olduğunu vurguladı. Buğra, yoksulluğu belirlemede günlük kazancın dolar cinsinden karşılığı gibi ölçütlerin yeni yaklaşımlarla tanımlanan yoksulluğu kavramaması nedeniyle yakın zamanlarda “ortanca gelirin yüzde 50’si ve yüzde 60’ından daha az geliri olanlar”ın bir ölçü olarak alınmasının yaygınlaştığını da kaydetti.

Sosyal politikanın istihdam oluşturma potansiyeli var

Salgın döneminde, sosyal politikaların geniş anlamdaki öneminin görüldüğünü söyleyen Ayşe Buğra, sosyal politikaların sadece “kaynak aktarılacak alan” olarak görüldüğü bir dönemden, istihdam oluşturan bir alan olarak algılandığı döneme geçildiğini kaydetti. Ayşe Buğra, yoksulların etiketlenmeden ve kapitalist yorumla eşitliği bozmadan bir sosyal politika olarak ‘vatandaşlık geliri’nin ön plana çıktığını da vurguladı. Bunun hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerce benimsendiğini kaydeden Buğra, vatandaş olan herkese bir gelir verilmesi ve gelir düzeyi yüksek olanlardan vergiyle geri alınması yaklaşımının ortaya çıktığını vurguladı. Buğra, temel gelirle ilgili olarak iktisatçıların, nasıl uygulanacağı ve maliyeti yanında vatandaşları tembelliğe teşvik edip-etmeme yönünün de incelenmesi gerektiğini kaydetti.

Sosyal politika ve yoksulluğa yaklaşımlar

Tarihi olarak, sosyal politika ve yoksulluğun tartışıldığını kaydeden Ayşe Buğra, son dönemde ise iki temel yaklaşımın ortaya çıktığını, çünkü tartışma alanının sadece gelir azlığından öteye geçtiğini kaydetti. Çalışan yoksulluğu, atipik-esnek çalışma modellerinin yaygınlaşması, KOBİ’lerin yaygınlaşması, üretimin çok merkezli hale gelmesi, iş değiştirmelerin hızlanması gibi olguların yaygınlaştığını; çalışan ve emekli yoksulluğu ile kayıtdışılık gibi ciddi sorunların belirdiğini kaydeden Ayşe Buğra, bunun da geniş bir yaklaşım gerektirdiğini anlattı. ILO’nun 2019 verilerine göre dünyada çalışanların yüzde 61’inin kayıt dışı, yüzde 50’sinin de sosyal güvencesiz olduğu; düşük ve orta gelirli ülkelerde her 4 çalışandan birinin, Avrupa’da ise yüzde 12’sinin yoksul olduğunu hatırlattı. Sosyal politika, yoksulluk çalışmalarının kriz dönemlerinde kırılma yaşadığını, 70’lerin sonunda ortaya çıkan gıda kıtlığı üzerine çalışmaya başlayan Amartya Sen’in yoksulluğu “Her rasyonel insanın kaçınmak isteyeceği, açlık, sağlıksızlık, erken ölüm, eğitimsizlik, siyasi baskı gibi insana zarar veren durumlara maruz kalmama özgürlüğü” olarak tanımlayarak, “yapabilirlik” kavramını ortaya attığını hatırlatan Ayşe Buğra, gelişmenin bireylerin özgürlükleriyle ilgili olduğunu, verilen imkanlarla insanların bu imkanları değerlendirmesi ilişkisi olarak ortaya çıkan “yapabilirliğin” yoksulluğu önlemede araç olarak kullanılmasını önerdiğini söyledi. Bir diğer ana yaklaşımın yoksulların “Sahip oldukları maddi, kültürel ve sosyal kaynaklar içinde yaşadıkları toplumun asgari yaşam biçimini sürdürmelerine yetmeyecek kadar kısıtlı olan insanlar” olarak tanımlandığı Avrupa’da ortaya çıkan sosyal dışlanma yaklaşımı olduğunu kaydeden Ayşe Buğra, bu yaklaşımın sadece bireylerin yoksulluğu değil, etnik, grup, mahalle, cinsiyet yönelimi gibi grupların da ele alınması; maddi, kültürel, sosyal yetilerle ve çalışan yoksulluğuyla da ilişkisinin kurulduğunu kaydetti. ILO’nun çalışmalarıyla bu iki yaklaşımın ortak noktalarının belirginleştiğini kaydeden Ayşe Buğra, sosyal dışlama ile gelişme çalışmalarının her ikisinin de çalışma hayatı sorunlarını çözmekte kullanıldığını kaydetti.

Kırılgan kesimlere vurgu yapıldı

Moderatörlüğünü ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Taymaz’ın yaptığı panel bölümünde konuşan İnsan Tunalı, çalışan kesimler içinde kırılgan durumda olanlar bulunduğunu hatırlattı. Gelir düzeyi sorununun devam ettiğini belirten Tunalı, asgari ücretin, medyan ücrete yaklaştığı bir dönem yaşandığını vurguladı ve bunun gelir seviyesi açısından iyiye işaret olmadığını kaydetti. Şartlı gelir desteği vb. sosyal destekleri öneren Dünya Bankası’nın yakın zamanda “basitleştirme”yi ön plana çıkardığını, Vatandaşlık Geliri gibi basit formüllerin ortaya çıkmaya başladığını anlattı. Hacer Foggo ise kentsel dönüşüm döneminde sosyal çalışmalarının başladığını belirterek, ilk dönem evleri yıkılan yoksul kişilerin şu anda 20’li yaşlarında bazılarının çocuk sahibi olduğunu hatırlatarak, yoksulluklarının devam ettiğine ve çocuklarının da yoksul bir ortamda yaşadığını, yoksul kişilerin yoksulluğu ileri nesillere taşıdıklarını kaydetti.