Şebnem TURHAN

Enflasyon, 2021’de beklentilerin üzerinde yüzde 36.08 artarken, yapılan değerlendirmeler enflasyonda henüz en kötünün geride kalmadığını gösteriyor. Yıllık enflasyonda yüzde 40-50 seviyeleri konuşuluyor. Peki enflasyon bir hiperenflasyona dönüşür mü, yoksa atılacak adımlarla yükseliş sınırlanabilir mi? Ekonomistler DÜNYA’ya değerlendirdi…

Atılım Murat: Kur korumalı mevduatta faiz serbest bırakılabilir

TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Atılım Murat, yeni zamlarla birlikte ocakta yüzde 8-10 seviyesinde enflasyon görülebileceğini belirterek sadece elektrik zamlarının 2.5 puanlık bir etkisi olacağını vurguladı. Yıllık enflasyonun yüzde 40-50 seviyelerine yükselebileceğini belirten Murat, şöyle devam etti: “Eğer kurda yeni bir şok yaşanmazsa ikinci çeyrekten itibaren enflasyon yavaş yavaş düşüşe geçebilir. Yılı da muhtemelen yüzde 30’lar seviyesinde kapatırız. Hiperenflasyon olacağını düşünmüyorum. Ama çok yüksek çift haneli enflasyonlar yaşayacağız ve tahmin yapmak da zorlaşıyor. Yüzde 40-50’lerde zirve yapacağımızı düşünüyorum.”

Merkez Bankası’nın ocak ayı Para Politikası Kurulu’nda bir hamlesi olmayacağını ve bu ayı pas geçeceğini düşündüğünü belirten Atılım Murat, yüksek enflasyona karşı ise önce kur korumalı TL mevduatı ürününün yüzde 17 olan faiz sınırının kaldırılabileceğini ardından ise enflasyon korumalı yeni ürünlerin devreye girebileceğini söyledi. Murat, enflasyondaki duruma göre ise sonrasında bir faiz artışının gündeme gelebileceğini vurguladı.

Erhan Aslanoğlu: Hiperenflasyon hissini güçlü şekilde aldık

Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, enflasyon rakamlarının çok yüksek fakat sürpriz olmadığını belirterek endekslerde ağırlığı yüksek ürünlerin izlenebilen fiyatlarının böylesine yüksek bir artışa işaret ettiğini vurguladı. Aslanoğlu, “Hayatımıza en çok dokunan, gıda, ulaştırma, ev eşyası gibi sektörlerde yıllık TÜFE yüzde 40-50 civarlarında. Hissedilen enflasyonda en az bu seviyelerde diye düşünüyorum. Manşet TÜFE’nin kısa sürede yüzde 40-45 arasına gelme ihtimali yüksek. Ötesi kurlardaki seyre bağlı olacak. Aralık ayı gıda enflasyonu yüzde 15 üzerinde. Bu sektörde Ocak ayında hafif bir düzeltme olabilir fakat diğer sektörlerde düşüş ihtimali zor görünüyor” diye konuştu.

Geçmiş deneyimlerin Türkiye’de hiperenflasyonun çok kolay olmadığını gösterdiğini vurgulayan Aslanoğlu şöyle konuştu: “Ücretlerde endekslenme olmadıkça, bu olasılık azalır ama zaten çok yüksek bir enflasyonumuz var ve bunun yarattığı sıkıntıyı fazlasıyla yaşıyoruz. Son aylardaki fiyatlama davranışları, günlük fiyat ayarlamaları, bizlere hiperenflasyon hissini güçlü bir şekilde verdi. Yapılması gereken para politikası başta olmak üzere kapsamlı bir dezenflasyon programının devreye girmesidir.”

Tuğrul Belli: Yüksek enflasyonla boğuşmaya devam edeceğiz

Dünya Gazetesi Yazarı Tuğrul Belli de gelen rakamların hiç şaşırtıcı olmadığını söyleyerek şöyle konuştu: “ÜFE’nin de çok yüksek gelmesi önümüzdeki dönemde enflasyonun artmaya devam edeceğini gösteriyor. Fiyat hareketleri yukarı doğru esnek aşağı doğru ise katı olduğu için nette fiyatlarda döviz kurundaki düşüşe paralel bir düşüş beklemek çok gerçekçi değil. Kaldı ki döviz kurları üzerindeki baskı devam ediyor gibi. Ücretlerdeki artış da enflasyonun yüksek seviyede devam etmesine sebep olacaktır. Bütçe disiplini tamamen kaybedilmediği ve para basarak finanse edilmediği sürece hiperenflasyona gitmez. Ancak para politikasının bu şekilde devam etmesi durumunda yüksek enflasyonla boğuşmaya devam edeceğiz.”

Serhat Gürleyen: Kendiliğinden düşmesini sağlayacak bir neden yok

İş Yatırım Araştırma Direktörü Serhat Gürleyen, kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mallara (elektrik, doğalgaz, akaryakıt ve ulaştırma hizmetleri) yapılan rekor zamlar, kur şokunun gecikmeli etkileri ve beklentilerde bozulmayla yılın ilk aylarında enflasyonun yüzde 40’ı geçmesini beklediklerini kaydederek, Merkez Bankası’nın ocak ayı toplantısında ne yapacağını görmek için 2022 sonu için yüzde 30’luk enflasyon tahmininde şimdilik bir değişikliğe gitmediklerini belirtti. Uygulanmakta olan aşırı genişleyici para ve gelirler politikalarından hızlı bir U dönüşü yapılmazsa, enflasyonun kendiliğinden düşmesini sağlayacak bir neden görmediklerini dile getirerek “Türkiye kur-enflasyon-ücret sarmalına girmiş durumda ve bu sarmaldan çıkmamız maalesef kolay olmayacak” diye konuştu.

Seltem İyigün: Makroihtiyati uygulamalar gündeme gelebilir

Coface Türkiye Ekonomisti Seltem İyigün, aralık ayı verisinde kurdan en hızlı etkilenen dayanıklı tüketim mallarındaki artışın yanı sıra hizmet fiyatlarındaki artışın öne çıktığını belirterek şöyle konuştu: “Ancak bu kalemlerin dışında da tüm endekse yaygın artışlar söz konusu. Bunun önemli bir kısmı maliyet etkisinden kaynaklı ancak fiyat artışlarının hızlı ve yüksek olması nedeniyle öne çekilen talebin de etkisi olduğu söylenebilir. Üretici fiyatlarındaki artışın geldiği seviye önümüzdeki aylarda tüketici fiyatlarına daha geçişkenlik etkisiyle yansıyacak artışların olduğuna işaret ediyor. Önümüzdeki dönemde reel faizin seyri ve kurdaki gidişat yine belirleyici olmaya devam edecek. Cari denge tarafındaki gelişmeler de takip edilecek.” İyigün, “Mevcut koşullar altında, faiz aracı yerine makro ihtiyati uygulamalar gündeme gelebilir. İhracat ve üretim tarafındaki olumlu seyrin devamı için maliyet baskısı da firmalar açısından önemli olmaya devam edecek. Merkez Bankası’nın ocak ayı toplantısındaki değerlendirmelerini takip edeceğiz” diye konuştu.

Burcu Aydın Özüdoğru: İki seçenek var

Burcu Aydın Özüdoğru ise enflasyonda ‘zirveye ulaşıldı ve bundan sonra fiyat artışları makulleşecek’ düşüncesinin şu an için zor göründüğünü söyledi. Özüdoğru şu değerlendirmede bulundu: “Peki bundan sonraki süreç nasıl devam edebilir? Seçeneklerden en iyimseri; ancak en az olası görüneni, Hükümetin izlediği ekonomi politikalarının sonuçlarını değerlendirerek düşük faiz ile enflasyonu düşüremeyeceğini kabul etmesi ve genel kabul görmüş ekonomi politikalarını uygulayacağı yönünde karar almasıdır. Son 3 yıl içinde değişen birçok maliye bakanı ve merkez bankası başkanının olduğu bir dönemde alınan bu kararın güvenilirliği piyasa tarafından sorgulanacaktır. Yeni politikaların sürdürülebilirliği konusunda hanehalkına, firmalara ve yatırımcılara güven veren kurumsal altyapıyı pekiştirecek düzenlemelerin gelmesi de gerekecektir.

En olası görünen; ancak bu ülkede yaşayan veya iş yapan kişiler için en olumsuz olan seçenek ise mevcut politikalarda ısrar edilmesidir. Bu ısrar, uluslararası piyasalarda sıkılaşan para politikası karşısında ülke risk primini daha da artıracak, kurdaki değer kayıplarını tetikleyerek enflasyonu daha da yukarı taşıyacak, hanehalkının fakirleşmesini, firmaların ise sermayelerinin aşınmasına sebep olacaktır. Aşağı yönlü bu gidişat ise ülkenin yapacağı siyasi tercihe göre yön değiştirebilecektir. Türkiye’nin dinamik yapısı ve zengin insan gücünü göz önüne aldığımızda, 2022 yılının kurumsal yönetimde liyakat ve kuralların esas alındığı bir yıl olmasını dilerim.