Ekonomik büyüme bir ülkede iki dönem üretilen mal ve hizmet toplamlarının artış oranıdır. Genel olarak gayri safi milli hasıla veya gayri safi yurtiçi hasıla cinsinden hesaplanır.

Tanımlardan sonra anlaşılacağı gibi ekonomik büyüme üretimle doğru orantılıdır. Ne kadar üretim yapılırsa istihdam o kadar artacak, işsizlik azalacak, devletin vergi gelirleri artacak, halkın refah seviyesi yükselecek, ülkeye döviz girdisi sağlanacaktır.

Ekonomik büyümeyi sağlamak için arz talep dengesini de unutmamak gerekir. Halkın gelir seviyesi yükseldikçe harcamaları da artacağından ülkede yapılan üretim tüketimi karşılamalı hatta daha fazlası yapılarak ihraç edilmelidir. Ayrıca ülkeden yapılan ihracat ithalattan fazla olmalıdır.

Devlet, üretim ve yatırımları arttırmak için çeşitli destekler sağlayarak ekonomik büyümeyi hedeflemektedir.

Ekonomik büyüme yıllık bazda hesaplandığı gibi çeyrek dönemlerde de hesaplanır. Yukarıdaki tanımda ekonomik büyümeyi tanımlarken bir ülkede bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin, bir dönem önce üretilen mal ve hizmetlerin toplamına oranıdır. Şöyle ki

2020 yılında üretilen mal ve hizmetler=1000

2019 yılında üretilen mal ve hizmetler= 800 ise

2020 yılı için ekonomik büyüme=1000/800 =1,25-1=25 %25 olarak hesaplanır.

Ekonomik büyüme sermayenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sermaye yeterli ise ülkede gerekli yatırımlar yapılabilir.

Bugün Şubat 2022 sonu itibariyle %11 oranında büyüdüğümüz TÜİK tarafından açıklandı. Enflasyon oranları gibi TÜİK in açıkladığı büyüme oranı da inandırıcı gelmiyor. Çünkü vatandaş olarak bırakın büyümeyi hissetmeyi, küçüldüğümüzü bariz bir şekilde hissediyoruz.

Ekonomik büyümeyi nasıl hissederiz.? Örneğin asgari ücretli bir vatandaş olarak düşünelim. Ocak ayı enflasyon oranı TÜİK tarafından %50 olarak açıklanmıştı. Yılbaşı’nda ise asgari ücret %50 oranında arttırılmıştı. Bu durumda kişinin geliri artmış ama enflasyona maruz kalmış demektir. Hâlbuki asgari ücrete enflasyon %50 iken %60 oranında zam yapılsaydı vatandaş %z10 büyüdüğünü hissedebilirdi. Kişisel büyüme alım gücünün yükselmesi ile belirgin duruma gelir. Başka bir ifade ile vatandaş aldığı yeni maaşla, eskiden aldığı maaş ile satın aldığından daha fazla ürün alabiliyorsa ekonomik büyümeden bahsedilebilir.

Açıklanan %11 büyüme rakamı gerçeklerden uzaktır. Yaşadığımız yüksek enflasyon ortamında neredeyse her gün temel ürünlere zam yapılmaktadır ve halkın alım gücü her geçen gün azalmaktadır. Dolayısıyla ekonomik büyümeden bahsetmek mümkün değildir. TÜİK tarafından yapılan hesaplarda dolar kurunun 6,88 TL olarak baz alındığını yazılı ve görsel basından okumaktayız. Ancak bugün için dolar kuru iki katına çıkmıştır.

Ekonomik büyümenin en belirgin koşullarından birisi de ülkede üretim kaynaklarının çoğalması, işsizliğin azalması, ihracatın atması gibi temel ekonomik faktörlerin olumlu seyir izlemesiyle mümkün olacaktır. Üretim her ekonomik modelde en ön planda olmalıdır. Çünkü döviz girdilerinin artarak merkez bankası rezervlerinin yükselmesi, tüketici güven endeksi, yabancı yatırımcıların ülkeye gelmesi, vergi gelirlerinin artması ancak üretimin çoğalması ile mümkündür.

Ekonomik büyümenin bir diğer faktörü ise cari açık değil cari fazlanın oluşmasıdır. Yapılan ihracat rakamı, ithalat rakamından fazla olmalıdır ki bu fazla sağlanabilsin. Ülke olarak ihracatımız yüksek rakamlara ulaşmasına rağmen ithalatımız daha fazla olduğundan 10 milyar cari açık vermekteyiz. Biraz daha açmak gerekirse değersiz ürünleri satıp değerli ürünleri alıyoruz anlamına gelir.

İthalatta önemli olan ithal ikame malların yurtdışından girdilerinin azaltılmasıdır. Ayrıca üretim kalemlerinde kullanılan ara mal veya yardımcı mallar ülkemizde üretilmeli böylelikle dövizin yurt dışına çıkışına engel olunmalıdır.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist