Otomotiv bir ülkede sanayi ve kalkınmayı sağlayan ana yürütücü sektör, ekonominin motoru konumundadır. Nitekim, AB’nin en önemli ihraç kalemi otomotivdir. Avrupa’da Almanya, tüm dünyada sahip olduğu değerli otomobil markaları ile meşhur olup, Mercedes, Porsche, BMW bunlardan bazılarıdır. Almanya lüks otomobil segmentinde çok uzun yıllar dünyada liderliği elinde tutmuş ve sektörden elde ettiği ekonomik, siyasi güç ile AB’yi tüm zorluklarına rağmen ayakta tutmayı sağlayabilmiştir. Gerek Covid 19, gerek ise Ukrayna-Rusya savaşıyla Avrupa’da ortaya çıkan enerji ve gıda krizi, takiben Rusya’ya karşı uygulanan ambargo ve kısıtlamalar AB ihracatını önemli ölçüde etkileyerek hem üretimde maliyet artışına hem de ciddi anlamda pazar daralmasına neden olmuştur.

AB’nin tabi olduğu sıkıntılı ekonomik sürece, Çin’in 2024 yılından bu yana elektrikli otomobil sektöründe baskın bir şekilde uyguladığı haksız rekabet, sektöre yönelik DTÖ kurallarına aykırı olduğu belirtilen devlet teşvikleriyle pazar genişletmesi, AB’yi kısmen ayakta tutan otomotiv sektörü ve Almanya’yı beklenmedik ekonomik zorluklarla karşı karşıya bırakmıştır. Sektörde oluşan bu rekabet AB’yi zor durumu sokar iken bir başka boyutu ile de birçok ticari konuda karşı karşıya gelen ABD ve AB’yi Çin’e karşı bir araya getirmiştir. Önce ABD, Çin’e karşı kısıtlayıcı teknik tedbirler ve ilave GV ile kendisini korumaya almış, 2024 Kasım’dan itibaren ortak sorun karşısında AB’de ABD ile ismi konulmamış bir mutabakatla Çin elektrikli otomobillerine %35 seviyesinde ek GV’siyle koruma mekanizması oluşturmuştur. Çin’in elektrikli otomobil sektöründeki sıra dışı rekabet baskısı, AB ve ABD’yi birbirine yaklaştırmıştır.

Otomotiv sektöründe yaşanan bu gelişmelere ilaveten, iklim değişikliği ve çevrenin korunması esas alınarak ortaya konulan “İklim Anlaşması” ve bu kapsamda AB’nin 2035 yılından itibaren içten yanmalı motorlu araç üretimini durdurma kararı, sektörü olumsuz etkileyen farklı bir unsur olarak, üretim ve pazarlama projeksiyonlarını gözden geçirmeye zorlayan unsur olmuştur.

Ayrıca, Çin’in zaman içerisinde sektörde edindiği birikimle otomotiv üretimine yönelik nerede ise sınırsız destek anlayışı, yerli tüketicileri Çin menşeli otomobil kullanmaya zorlaması, lüks otomobil kategorisinde ciddi anlamda pazar edinerek, üretimini genişletmesi, Alman otomotiv sektörünün en büyük pazarı Çin’de sıkıntıya girmesine ve satışlarının önemli ölçüde gerilemesine neden olmuştur. Çin’deki AB menşeli lüks otomobil satışlarındaki büyük gerilemenin yanı sıra AB’nin ikinci önemli pazarı olan, ABD’nin GV oranındaki ilave artış tehdidi otomotiv sektörünü, ABD ile anlaşma sağlanmasına yönelik baskı mekanizması oluşturmaya zorlamış, Komisyon Başkanlığı üzerinde, anlaşma sağlanması yönünde tüm imkanlarını kullanmıştır.

ABD’nin, Çin ve Japonya ile anlaşma sağlamasıyla dünya ticaretinde yeni bir aşama ve dünya ticaretinin yeniden şekillenmesi sürecine girilmiştir. Dünya’da toplamda 182 ülkenin tabi olduğu bu yeni süreçte Çin ve Japonya ile imzalanan anlaşmalar bir ölçüde AB’yi baskı altına almış ABD ile ticari mutabakatın önünü açıp, kolaylaştırıcı önemli bir etken olmuştur.

Nitekim, AB-ABD arasında 27 temmuzda İskoçya’da zorlu bir mücadele sonucunda AB menşeli ürünlere %15 GV uygulaması ilkesine dayalı anlaşma AB içerisinde geniş boyutlu tartışmalara neden olmuş, AB’nin ABD karşısında üye ülkeleri yeterince savunamadığı ve AB Komisyon Başkanı Van der Leyen’nin anlaşmayı Trump’a büyük bir başarı unsuru olarak sunduğu ifade edilerek, sert eleştirilere neden olmuştur.

Diğer taraftan, İki Alman otomotiv devinin 30 Temmuz Çarşamba günü yapmış olduğu basın açıklamasında Mercedes-May Bach’ın 2024 ikinci çeyreği ile kıyasla 2025’te ikinci çeyreğinde %69, Porsche’nin ise karlılığında %91 oranında bir gerileme olduğunu açıkladılar. Her iki büyük firma söz konusu daralmanın ve karlılıktaki kayda değer gerilemenin Çin pazarındaki kayıptan kaynaklandığını ifade ettiler. Ayrıca AB bünyesinde elektrikli otomobil sektöründeki yavaş ilerlemenin bu gerilmede ikinci önemli etken olarak ortaya çıktığına da yer verdiler.

Avrupa’nın diğer önde gelen otomobil üreticileri, yaptıkları açıklamalarda kârlarının 2025’in ilk yarısında 2024’ün aynı dönemine göre üçte birden fazla düştüğünü duyurmuştu. Avrupa pazarına odaklanan orta sınıf bir marka olan Skoda, %8,5’lik işletme marjı ile Porsche’den daha fazla kar elde ettiğini beyan etti. Bir başka ifade ile lüks otomobil üreten segmentin gidişattan etkilenerek gerçekten zor durumda olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bilindiği gibi, dünyanın en büyük otomotiv pazarı olan Çin’de son on beş yılda ortalama her üç araçtan birini satan Alman otomobil üreticileri bu pazardaki pay ve etkinliğini önemli ölçüde kaybettiği gibi, Çin otomotiv sektörü rekabet edilemeyen elektrikli otomobillerle AB üreticilerini kendi pazarlarında da zor duruma sokmayı başarmışlardır.

Çin’de yaşanan emlak krizini takiben, Çin firmalarının yabancı lüks otomobil alımındaki çekingenliği, sivil müşterilerin ise, AB orijinli otomobil yerine Çin otoritelerinin farklı yöntemle uyguladığı baskı sonucu yerli üretim lüks otomobilleri tercih etmeleri, AB otomotiv sektörünün içinde bulunduğu açmazı daha da arttırmıştır.

AB Otomotiv sektörü için, Çin kadar önemli ikinci büyük pazar ABD’dir. Anlaşma öncesi, Nisan ve Temmuz ayları arasında ABD, AB menşeli araçlara uyguladığı %27,5 nispetindeki GV oranını anlaşma ile 1 Ağustos’san itibaren %15 olarak belirlemiştir. Varılan anlaşma ile vergi oranı makul seviyeye indirilmiş olmakla birlikte 2 Nisan öncesi uygulanan %2,5 ile kıyaslanamayacak ölçüde yüksektir. Ara dönemde %27,5 düzeyindeki yüksek vergiden en fazla Audi ve Porsche olumsuz etkilenmiş ihracatları gerilemiştir.

Bu gerekçelerden hareketle AB ekonomisinin lokomotifi Alman otomotiv sektörü büyük bir baskı ile birçok kesimin eleştirdiği anlaşmanın imzalanmasını sağlamış, ABD ile iş birliğini devam ettirebilme zemininin korunması yönünde büyük çaba sarf etmiş, AB bünyesindeki diğer ülke ve sektörlerin yapılan anlaşmayı bu denli sert eleştirmelerinin gerekçesini anlamak kolaylaşmıştır. Bu anlaşmayı sektörün olumsuz şartlara karşı ABD ile iş birliğini kuvvetlendirme girişimi olarak görmek de mümkündür.

Konunun Türkiye’yi ilgilendiren boyutu ise, ülkemizde hem AB hem Çin menşeli otomotiv yatırımlarının geniş ölçüde mevcut olması yatırımların artırılması yönündeki beklentimizdir. Ayrıca, 85 Milyon nüfusu ile Türkiye her iki taraf için çok önemli ve ciddi bir pazar konumundadır. Her iki kesimin (AB ve Çin) Türkiye pazarında ciddi seviyede rekabetinin bulunduğunu ifade etmek gerekmektedir. Yıllık otomotiv dış ticaret hacmimiz 50-55 Milyar USD üzerindedir. Sektör oluşturduğu istihdam ile ekonomiyi canlı tutan, döviz geliri sağlanan dinamik bir sektörüdür. Otomotiv sektörü GB ile sanayimize öncülük etmiş, ekonomik anlamda kalkınmamıza da önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Türkiye otomotivde hem üretici-ihracatçı ama aynı zamanda da önemli ithalatçı ülke konumundadır.

Genel anlamda olduğu gibi, Türkiye’nin otomotiv sektörü açısından da ABD-AB-Çin piyasalarını hassas bir şekilde yakından takip etmesi, otomotiv sektöründe ulaştığımız başarı seviyesinin korunmasının bir gereği olup, ayrıca sektörün DTÖ kurallarına uygun mekanizmalar ile desteklenerek, yabancı sermaye yatırımı açısından cazibemizin korunması önemlidir. Yatırım cazibemizin yanı sıra 2024 yılında 32,2 milyar USD seviyesine ulaşan ihracatımıza ait pazar payımızın korunması ve geliştirilmesine katkı sağlanması, ekonomimizin gelişimi açısından bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ömer Faruk DOĞAN
Ankara, 2.Ağustos.2025