Trump’ın ikinci kez ABD Başkanı seçilmesi ve göreve başladığı günden bu yana ortaya koyduğu yönetim şekli ve kararları sadece ABD’yi değil, tüm dünyayı etkisi altına aldı. ABD ekonomisini iyileştirme, bütçe açığını kapama ve borçlarını dengeleme yaklaşımıyla, 2 Nisan’da başlattığı yeni vergi anlayışı sadece dünya ticareti değil aynı zamanda dünya siyasetinin de yeniden şekillenmesine kapı araladı.

Trump’ın 182 ülkeye yönelik ilave GV uygulaması ilanıyla, dünya birçok yenilikle karşı karşıya kaldı. Dünya ticaret devleri müzakere alanında karşılıklı güçlerini yoklama ve yeni arayışlar içerisine girdi. ABD’nin Çin’le geçici olarak sağladığı mutabakat, Japonya ile anlaşması, ardından AB ile sağlanan anlaşma dünya ticaretinin yeniden şekillenmesine ve dünyanın önde gelen ticaret büyükleri arasında rekabetin yükselmesine, var olan gri alanların çoğalmasına yol açtı.

Henüz ABD, Çin ve AB’yle tam mutabakat sağlamış değil. Ticari vergiler konusunda bir ilke anlaşması oluştu, ancak detaylandırılıp ürün bazında mutabakat sağlanmış değil. Bu durumu, Trump’ın yeni müzakere taktiği olarak, kararların anlaşma sağlanan her iki tarafa yönelik etkilerini değerlendirebilmek ve gerektiğinde yeni yaklaşımlar sağlayabilmek için bir gözlem süreci olarak değerlendirmek de mümkün.

Trump, ilave GV’lerini sadece bir ticaret unsuru olarak değil, aynı zamanda bazı ülkeleri siyasi yaklaşım farklılıklarından dolayı siyasi ceza ve her ne kadar ismi konmamış ise de; bir yaptırım olarak nitelendirmek mümkün. Kanada, Meksika, Çin en açık bilinen örneklerinden. Göçmen sorunu, uyuşturucu kartelleri ve AI yapay zekâ ve özellikle ABD’nin rekabette kısmen geride kaldığı elektrikli otomobillerde öne çıkan ülkeleri durdurma, yavaşlatma unsuru olarak kullandığı rahatlıkla görülebilmektedir.

Bu kısıtlamaların içerisinde en açık ve bariz olanı ise Hindistan’a karşı uyguladığı %25 GV ilaveten % 25 oranında da Hindistan’ın Rusya ile olan enerji ticaretinden dolayı özel bir yaptırım şeklinde eklenen %25 ilave vergiyle birlikte toplamda % 50 GV’siyle Hindistan şu an ABD’nin ticarette en yüksek seviyede vergiyle cezalandırdığı ülkeler arasında yer almaktadır.

Hindistan her ne kadar 1,3 Milyar nüfusunun enerji ihtiyacını giderebilecek Rusya dışında şu an başka bir alternatifi olmadığını gündeme getirse de Trump bu açıklamadan tatmin olmamış görünmektedir. Hindistan’a yönelik vergi dışındı başka kısıtlar da uygulamada. Bu nedenle Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin’i dahi geçmiş bulunan Hindistan dünya ticaretinde zirve için büyük bir gayret ve atılım içerisinde, özellikle AI, yazılım, ilaç sektörü ve elektronik alanında rekabet için büyük çaba sarf etmektedir.

Ukrayna Rusya savaşının başladığı dönemde Rusya’ya karşı yaptırım uygulama ve Rusya’nın hareket alanını daraltarak ekonomik anlamda sıkıntıya düşürme amacıyla önemli kısıtların getirildiği süreçte ABD’nin en büyük endişesi, Rusya-Çin-Hindistan birlikteliği ve ABD çıkarlarına karşı bir blok oluşturması ihtimaliydi. Nitekim BRICS ve özellikle AB adayı, GB içerisinde yer alan, NATO kurucu üyeliği bulunan Türkiye’nin BRICS ile yakınlaşması kayda değer bir tedirginlik oluşturmuş gerek AB gerekse ABD önemli bir müttefikin karşı alana kayması gibi, çok anlamı olmayan ciddi bir tereddüt yaşamıştı. BRICS içerisindeki tartışmalar sonucu, Türkiye’nin BRICS üyeliği talebinin zamana yayılışmış olması bir ölçüde her iki partnerimizi de sakinleştirdi. Ancak, her iki kesimin Hindistan endişeleri ortadan kalkmadı. Aksine Trump’ın Çin’den sonra rekabette en çok zorlandığı Hindistan’a yüksek seviyeli vergi uygulaması, aslında bir ölçüde Hindistan’ın elini rahatlatarak, çok daha rahat müttefik arayışı ve ilişkilerini sıklaştırmaya teşvik etti.

Hindistan’a yönelik % 50 GV ilan edildiği ağustos ayı başında Başbakan Modi en büyük silah tedarikçisi ve tarihi ortağı Rusya ile alenen ilişkileri sıklaştıracağını ilan etti. Bu sürecin devamı olarak Hindistan Başbakanı Modi, Dışişleri Bakanı Lavrov ile görüşmek üzere kendi Dışişleri Bakanını 21 Ağustos da Moskova ya gönderme kararı aldı. Bu gelişme aslında Trump’ın arzu ettiği, Hindistan’ı Rusya’dan uzaklaştırma anlayışı için tam bir ters etki oluşturdu ve Hindistan çok daha rahat bir şekilde hem Rusya hem de Çin ile ilişkilerini yoğunlaştırmak ve yeni bir birliktelik oluşturmak için süreci hızlandırma gayreti içerisine yöneltti.

Çin, ABD’den sonra Hindistan’ın en büyük ikinci ticaret ortağıdır ve oldukça dengesiz bir ticaret yapısına sahiptir. 2024 yılında Hindistan, Çin’e karşı 99,21 milyar dolarlık bir ticaret açığı kaydetti. Hindistan ekonomisinin, yüksek teknoloji sektörleri olan ilaç ve elektronik gibi tüm sektörleri, Çin kaynaklarına oldukça bağımlıdır. Ticaretini tekrar dengeleyebilmek ve ülkenin sanayileşmesine ilave imkan sağlayabilmek için, Yeni Delhi ülkeyi tekrar Çin yatırımlarına açmayı planlamakta ve farklı bir ekonomik birlikteliğin oluşmasına imkan verecek nitelikte girişimlerde bulunmaktadır. Her iki ülkenin temel ihtiyacı olan enerjinin ciddi anlamda Rusya’dan temin edilebilecek olması ise bu üçlü ilişkiyi istikrarlı ve korunaklı hale getirecek önemli bir faktör olarak karşımıza çıkarmaktadır. Olası bu birlikteliğin dünya ticaret dengelerini yeniden sarsabilecek güçte olduğunun ABD’de AB’nin de farkında olsa gerek. Ancak sürecin ne yöne evrileceği belirsizliğini halen korumaktadır.

Aslında bu durum, Rusya’ya ciddi anlamda tepkili olan ve önemli kısıtlamalar uygulayan AB ve ABD için gerek siyasi alanda gerekse ticari alanda birçok riski bünyesinde bulundurmaktadır. Farkında olunması gereken ciddi ve önemli bir husus ise enerji devi Rusya ile teknoloji öncüsü Çin ve yüksek seviyede ucuz iş gücü kapasitesine sahip Hindistan üçlüsünün bir araya gelmesi halinde ABD’nin ve AB’nin bu yeni oluşacak ittifak ile hem ticari alanda hem siyasi alanda ciddi şekilde rekabet sıkıntısı ile karşı karşıya kalması olasılığıdır.

Türkiye ise, sahip olduğu stratejik konumu ticaret yolları üzerindeki tartışılmaz coğrafi üstünlükleri ve özellikle de Çin’in AB’ye ve Batı’ya açılmada önemli ticari partner olarak gördüğü ülke olarak, daha önemli bir pozisyona sürüklemektedir. Cumhuriyetimizin II. Yüzyılında Sn. Cumhurbaşkanımız tarafından ortaya konan “Türkiye Vizyonu” aynı kapsamda Dışişleri Bakanımız Sn. Fidan tarafından yürütülen “İnsani barışçıl dış politika” yaklaşımı çerçevesinde özellikle taraflar arasında barış temin etme amaçlı kesimleri bir araya getirme yönünde Türkiye’nin sahip olduğu birikim tecrübe ve etkin rol kabiliyeti, muhtemelen oluşacak bu yeni denge sürecinde de Türkiye’nin önemini ön plana çıkaracaktır. Uluslararası alanda üzerimize düşen insanı sorumlulukları daha da artıracak gibi görünmektedir.

Cumhuriyetimizin sahip olduğu birikim, coğrafya ve tarihimizin getirmiş olduğu ilave katma değer, ülkemizin barışçıl, tarafsız yaklaşımı ki bu özelliği nedeniyle Ukrayna-Rusya liderlerini ve müzakere heyetlerini en çok bir araya getiren ülke olarak uluslararası düzeydeki güvenilirliği, her halükârda ufukta beliren yeni süreçte de önemli ve yeni görevleri beraberinde getirecek görünmektedir. Mevcut yapısıyla Türkiye bunların üstesinden gelebilecek alt yapı ve birikime sahip konumdadır. Birçok ülkenin bu anlamdaki Türkiye’ye olan güveni ve ülkemizden birçok konuda arabuluculuk talepleri de durumun en önemli göstergesidir. Yeter ki, ülke içerisindeki birlik ve beraberliği bozacak, ulusal mutabakat anlayışımıza yönelik tehditleri doğru algılayıp, zamanında bütünlük içerisinde millet olarak tedbir alabilelim.

Ömer Faruk DOĞAN
Ankara, 18.Ağustos.2025