1970’lerin başı, dünya ekonomisinin derin dönüşümler yaşadığı, siyasal ve ticari dengelerin yeniden şekillendiği bir dönemdi. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise bu dönüşümlerin kalbine oturan en önemli düzenlemelerden biri, 1974 Ticaret Yasası (Trade Act of 1974) oldu. Bu yasa, yalnızca ABD’nin dış ticaret politikasını yeniden kurgulamakla kalmadı; aynı zamanda uluslararası ekonomik düzenin de uzun vadeli gelişimini etkileyen bir çerçeve sundu. Bugün geriye bakıldığında, bu yasanın etkileri hâlâ hissediliyor ve küresel ticaretin işleyişinde bir “yönlendirici belge” niteliği taşıyor.

Yasaya Giden Yol: Petrol Krizi, Bretton Woods’un Çöküşü ve Yeni Ekonomi Düzeni
1970’ler başında dünya, peş peşe gelen ekonomik şoklarla sarsıldı. 1971’de Bretton Woods sistemi çökmüş, ABD doları altına sabitlenmiş rezerv para olma özelliğini yitirmişti. Bu durum, uluslararası ticaretin dengesini bozarken ülkeler arasında rekabeti kızıştırdı. Ardından 1973 petrol krizi, Batı ekonomilerinde enflasyon ve durgunluğu aynı anda besleyen “stagflasyon” kavramını hayatımıza soktu.

ABD Kongresi, bu koşullar altında, hem Amerikan endüstrisini küresel rekabet karşısında korumak hem de ticaret anlaşmaları yoluyla yeni pazarlar yaratmak için kapsamlı bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duydu. İşte 1974 Ticaret Yasası bu ortamda kabul edildi.

Yasanın Öne Çıkan Düzenlemeleri

1974 Ticaret Yasası, bir bakıma “çifte karakterli” bir düzenleme olarak öne çıktı. Hem serbest ticareti teşvik eden hükümler içeriyor hem de korumacı araçlara kapı aralıyordu.

Başkanlık Yetkileri ve “Fast-Track” Mekanizması: Yasa, başkana uluslararası ticaret anlaşmaları yapma konusunda geniş yetkiler tanıdı. Özellikle “fast-track authority” adı verilen düzenleme ile Kongre’nin ticaret anlaşmalarını yalnızca onaylama ya da reddetme yetkisi vardı; anlaşmaları değiştirme hakkı yoktu. Bu, ABD’nin daha hızlı ve etkin biçimde uluslararası anlaşmalara katılmasını sağladı.

301. Madde (Section 301): Belki de yasanın en tartışmalı kısmı burasıydı. Bu madde, ABD’ye karşı “ayrımcı” ya da “adil olmayan” ticaret uygulamaları yapan ülkelere karşı başkana doğrudan yaptırım uygulama yetkisi verdi. Özünde, ABD’nin ticarette tek taraflı güç kullanma mekanizması anlamına geliyordu. 1980’lerden itibaren Japonya’ya, 1990’larda Çin’e ve hatta Avrupa ülkelerine karşı bu yetki defalarca kullanıldı.

Genelleştirilmiş Preferanslar Sistemi (GSP): Yasa ile birlikte gelişmekte olan ülkelere gümrük vergilerinde belirli kolaylıklar tanındı. Bu sistem, kalkınmakta olan ekonomilerin küresel ticarete entegre olmasını hedeflese de zaman zaman ABD’nin dış politika çıkarlarına bağlı olarak “ödül-ceza” mekanizması gibi işletildi.

Yasanın Etkileri: Korumacılıktan Küreselleşmeye

1974 Ticaret Yasası’nın en önemli etkisi, ABD’nin dünya ticaretinde hem “oyun kurucu” hem de “hakem” rolünü pekiştirmesiydi. Bir yandan serbest ticareti destekleyen müzakerelerle (örneğin Tokyo Turu GATT görüşmeleri) öncülük etti; öte yandan ulusal çıkarlarını korumak için sert korumacı önlemleri meşrulaştırdı.

Bu ikili yaklaşım, aslında Amerikan ticaret politikasının sonraki on yıllardaki karakterini belirledi. 1980’lerde Reagan yönetimi, Japonya’ya karşı otomotiv ve elektronik alanında Section 301 yaptırımlarını devreye soktu. 1990’larda ise Clinton yönetimi, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne giriş sürecinde bu yasanın sağladığı araçlardan yararlandı.

Bir başka deyişle, 1974 Ticaret Yasası hem küresel serbest ticaret ideolojisinin taşıyıcısı oldu hem de ABD’ye, gerektiğinde tek taraflı ekonomik baskı uygulama gücü verdi. Bu çelişki, aslında günümüzde ABD-Çin ticaret savaşlarının da tarihsel zeminini oluşturdu.

Eleştiriler ve Tartışmalar

Yasa, kabul edildiği günden bu yana çeşitli eleştirilere konu oldu.

Tek taraflılık sorunu: Özellikle Section 301, ABD’nin “hakem ve oyuncu” rolünü aynı anda üstlenmesine neden oldu. Birçok ülke, Washington’un bu yetkiyi uluslararası kuralları bypass ederek kendi çıkarına kullandığını savundu.

Küresel dengesizlik: GSP gibi düzenlemeler başlangıçta kalkınma dostu görünse de ABD’nin siyasi ilişkilerine göre uygulamaları kaldırıp geri getirmesi gelişmekte olan ülkelerde istikrarsızlık yarattı.

İç politikaya etkisi: Yasa, ABD içinde de zaman zaman tartışıldı. Amerikan işçi sendikaları, yabancı ülkelerden gelen rekabetin yerli sanayiyi zayıflattığını öne sürerken; serbest ticaret yanlıları ise yasanın korumacı yönlerinin küresel rekabet gücünü azaltacağını savundu.

Bugüne Yansımalar

Aradan yarım yüzyıl geçmesine rağmen, 1974 Ticaret Yasası’nın izleri hâlâ güncel. Donald Trump döneminde Çin’e yönelik gümrük vergilerinin önemli bir kısmı Section 301’e dayanıyordu. Joe Biden yönetimi de aynı maddeyi elinde güçlü bir koz olarak tutmaya devam ediyor.

Küresel ekonomi bugün de benzer sorunlarla karşı karşıya: enerji krizleri, ticaret savaşları, yükselen korumacılık. Tüm bu gelişmeler, 1974 Ticaret Yasası’nın yalnızca tarihsel bir düzenleme değil, hâlâ canlı ve etkili bir araç olduğunu gösteriyor.

Sonuç: İki Ucu Keskin Bir Kılıç

1974 Ticaret Yasası, aslında Amerikan ticaret politikasının “iki yüzlü doğasını” en iyi yansıtan belgelerden biri. Bir yandan serbest ticaretin savunucusu gibi görünürken, diğer yandan ulusal çıkarlarını önceleyen tek taraflı adımlara imkân tanıyor. Bu ikilik, ABD’nin küresel ekonomik liderliğinin temelinde yatan stratejik pragmatizmi ortaya koyuyor.

Bugün dünya ticareti yeniden büyük dönüşümlerin eşiğinde. Dijitalleşme, yapay zekâ, yeşil enerji yatırımları ve tedarik zincirlerindeki kırılmalar, yeni kuralları gündeme getiriyor. Ancak hangi kurallar yazılırsa yazılsın, 1974 Ticaret Yasası’nın çizdiği çerçevenin etkilerini silmek mümkün görünmüyor. Bir anlamda bu yasa, ABD’nin küresel ticaret sahnesinde hem “hâkim” hem de “oyuncu” olarak kalmasının sembolü.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar