Denetim, vergi, kurumsal finansman ve danışmanlık alanında teknoloji temelli hizmetler sunan KPMG’nin COVID-19 pandemisinin devam eden etkileri ve ekonomik toparlanmaya ilişkin “2021 Küresel CEO Araştırması” yayınlandı. Pandeminin seyri boyunca düzenli olarak dünyanın dört bir yanındaki iş liderleriyle temasta bulunarak hazırlanan araştırmada 11 önemli pazardan 1.325, Türkiye’den ise 25 CEO’nun gelecek ile ilgili öngörüleri alınarak dünya genelinde yaşanan gelişmeler ve değişen yaklaşımlar derlendi.

Yenilemeye giden yol

Devam eden belirsizliğe ve istikrarsız risk ortamına rağmen CEO’lar büyüme konusunda kendilerinden emin ve iyimser bir tablo çizerken amaçlarına ilişkin güçlü bağlılıklarını koruyor ve büyümeyi sağlamanın yollarını arıyorlar.

İşte araştırmadan dikkat çeken bazı başlıklar

Ekonomik büyümeye duyulan güven artıyor: CEO’ların yüzde 60’ı küresel ekonominin büyüme kaydedeceğinden emin (bu yılın Ocak/Şubat döneminde bu oran yüzde 42 seviyesindeydi). Yeni varyantların normale dönüş sürecini yavaşlatmasına rağmen CEO’ların güven seviyesi 2020 yılı başlarındaki pandemi öncesi seviyelere dönmüş durumda. Türkiye’de ise küresel ekonominin büyüyeceğini düşünenlerin oranı yüzde 72.

Net amaçlar belirleniyor: Kamuoyunun liderlerden toplumsal sorunlar konusunda ilerleme kaydedilmesini beklediği şu dönemde katılımcıların yüzde 64’ü, şirketlerinin birincil hedefinin tüm paydaşlar için uzun vadeli değer yaratmak adına yaptıkları her işin bir amaca hizmet etmesini sağlamak olduğunu belirtiyor. Türkiye’de bu oran yüzde 71. Ocak/Şubat 2020 döneminde ise bu oran yüzde 54 seviyesindeydi.

Büyüme ve dijital gündem hız kazanıyor: Küresel CEO’ların yüzde 87’si ve Türkiye’deki CEO’ların yüzde 96’sı şirketlerinin büyüme kaydedeceğinden emin ve bu bağlamda söz konusu büyümeye ulaşılması ve dijital yetkinliğin elde edilmesi noktasında şirket birleşmeleri ve satın almaların kritik öneme sahip olduğu gözlemleniyor.

Toplumsal sorunlar konusunda sorumluluk alınıyor: Küresel katılımcıların yüzde 71’i ve Türkiye’deki CEO’ların yüzde 64’üne göre CEO’lar toplumsal sorunların ele alınması konusunda gelişme kaydedilmesiyle ilgili olarak giderek daha fazla kişisel sorumluluk üstleniyor. Bununla birlikte, küresel CEO’ların yüzde 56’sı ve Türkiye’deki CEO’ların yüzde 28’i kamuoyunun, yatırımcıların ve hükümetlerin çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık konusundaki beklentilerinin artış hızı göz önüne alındığında bu beklentileri karşılamakta zorlanabileceklerini itiraf ediyor.

Sürdürülebilirliği güçlendirmek için iş birlikleri yapılıyor: İklim değişikliği konusunda ilerleme kaydedilmesi için hem şirketlerin hem de hükümetlerin aksiyon alması gerekecek gibi gözüküyor. Bu bağlamda küresel CEO’ların yüzde 30’u ve Türkiye’deki CEO’ların yüzde 68’i gelirlerinin yüzde 10’undan fazlasını daha sürdürülebilir bir geleceğe yatırım için kullanmayı planladığını belirtiyor.

ÇSY stratejisi ile finansal getiriler arasında ilişki kuruluyor: Yüksek büyüme oranına sahip şirketlerde görev yapan CEO’ların yüzde 52’si, ÇSY programlarının finansal performansı daha ileriye taşıdığını düşünüyor. Türkiye’de ise bu oran %56 seviyesinde bulunuyor.

Çalışma hayatı için esnek bir gelecek inşa ediliyor: Katılımcıların sadece yüzde 37’si çalışanlarının büyük kısmının haftada en az iki gün uzaktan çalışacağını belirtirken yüzde 51’i ise ortak ofis alanlarına yatırım yaptıklarını söylüyor. Türkiye’de ise çalışanlarının haftada en az iki gün uzaktan çalışacağını belirtenlerin oranı yüzde 24. Bununla birlikte esnek çalışmaya uygun ortak ofis alanlarına yatırım yaptıklarını belirtenlerin oranı ise yüzde 40.

Köklü değişim yaratanlar değişime zorlanıyor: CEO’lar köklü değişim ve yenilik söz konusu olduğunda önde ve avantajlı konumda olmak istiyorlar. Küresel CEO’ların yüzde 67’si ve Türkiye’deki CEO’ların yüzde 76’sı yıkım teşhisi ve inovasyon süreçlerine yönelik yatırımları artıracaklarını belirtiyor.

Dönüşüm ve dayanıklılık için ortaklıklar kuruluyor: Küresel CEO’ların yüzde 70’i ve Türkiye’deki CEO’ların yüzde 73’ü, dijital dönüşümün hızlı temposunun devamlılığı için yeni ortaklıklar kurmanın kritik öneme sahip olacağını söylerken, yaklaşımlarına siber risklere karşı dayanıklılık hususunu dahil etmeyi de göz ardı etmiyor.