Politika faizinin düşürülmeye başlamasıyla birlikte yeni bir ekonomik model denemeye karar verildi. Söz konusu yeni model ihracat, istihdam, üretim ve büyüme odaklı olacağından cari açık sorunu ortadan kalkacak ve ithalat da azalacak.

Ancak böyle bir modelin iktisatın temel kurallarına aykırı olduğu ve bir süre sonra vazgeçileceği herkes tarafından kabul görmeye başladı. Ekonomi yetkilileri ise bu modelin altı ay sonra meyvesini vermeye başlayacağı görüşünü savunmaktalar. Öncelikle üretim ekonomisini baz alırsak bir fabrikasın fizibilitesi bile haftalar veya aylar sürebilir. Yani altı ay sonra sonuç vermesi düşünülemez. Mevcut üretim tesislerinin hızla faaliyetlerine ivme kazandırılması bu tezi doğrulayabilir. Fakat içinde bulunduğumuz ekonomik ortamda fabrikalar hammadde tedarik etmekte bin bir güçlükle karşı karşıyadır. İş insanlarımızın döviz borçları kayda değer miktarda olduğundan yükselen döviz kurları onları da olumsuz yönde etkilemekte, bir yandan borç ödeme diğer yandan da faaliyetlerini yürütebilme gayreti içindedirler. Yani yeni yatırım söz konusu değildir. Döviz kurlarının istikrarlı olmaması iş insanlarımızın yatırım kararlarını ötelemeye zorunlu bırakmıştır. Yarını göremeyen bir iş dünyası yatırım düşünemediği gibi günü kurtarmaya çalışacaktır.

Yükselen döviz kurları işçi, esnaf, memur, emekli, herkes tarafından yakından takip edilmekte ve en küçük aile bütçesi bile yapılamamakta idi.

Son yapılan T.C. Merkez bankası para piyasaları kurulu toplantısından sonra eylül ayından bu yana politika faizi 500 puan düşürülmüş oldu ve %14 seviyesine kadar indi. İş dünyası ise yetkililerden açık ve net bir açıklama beklediklerini ifade ediyor ve önümüzdeki sürecin işleyişi hakkında bilgi toplamaya çalışıyorlar. Fakat ekonomi yönetiminden böyle bir açıklama maalesef bugüne kadar gelmemişti. Durum böyle olunca ise iş dünyası bütçe yapmakta zorlanıyor ve bir takım yatırım kararlarını ötelemek zorunda kalıyordu. Sadece iş dünyası değil tabii ki yüksek döviz kurları her konuyu olumsuz yönde etkilemeye devem ediyordu.

En başta 2022 yılı bütçesi geçtiğimiz günlerde meclisten geçti ama bu bütçe yapılırken dolar 9,17 TL değerindeydi. Bugün için 17 TL duvarına dayanış durumda olduğundan devlet bütçesi bile %50 civarında yıl bitmeden erimiş olduğu ifade ediliyordu.

Ekonomide bütün bunlar yaşanırken 20 Aralık akşamı Sn.Cumhurbaşkanımız tarafından kur garantili mevduat hesabı konusunda ,tasarrufçuya zarar ettirmeyecek bir uygulama devreye sokuldu ve döviz kurları %30-35 oranında düştü.

2021 yılı dış borcumuz 475 milyar dolara ulaşmış durumdadır. Doların 1 TL artması durumunda 475  milyar TL borcumuz artmış oluyor. Yılı başında dolar kuru 7.37 TL. idi. Bugüne kadar artan rakamların hesabını size bırakıyorum.

Ülkemizde 1960 yılında kurulan ve amacı ekonomik ve sosyal kalkınmayı hızlandırmak olan devlet planlama kurumu 5 yıllık kalkınma planları yaparak ekonomiye pozitif katkı sağlamaktaydı ama bu kurum 2011 yılında kapatıldı. Bugün konjonktür el dalgalanmalar nedeniyle hiçbir kurum veya şirket planlama yapamamaktadır.

Ülkemizde 500’e yakın üniversite olmasına rağmen mezun olan gençlerimiz iş bulamamaktan yakınmaktadır. Dolayısıyla işsizlik oranları her geçen gün yükselmektedir. Daha da ötesi gençlerimiz geleceğini garanti altına almanın ülkemizde mümkün olamayacağı kanaatiyle ya yurt dışına gidip orada yerleşmek ya da yabancı şirketlerde çalışarak dövizle maaş almanın yollarını aramaktadır. Beyin göçünün en önde gelen sektörü şu aşamada sağlık sektörüdür ve hastanelerimizde doktor sıkıntısı nedeniyle muayene süresi 5 dk. Kadar indirilmiştir. Doktorlarımız maddi ve sosyal koşullar gereği yurt dışında çalışmayı tercih eder duruma gelmişlerdir.

Kamuoyunda tartışmaları devam eden Yap İşlet Devret modeli yatırımların tamamı döviz ödeme garantili olduğu için bütçeye yükü oldukça ağırlaşmıştır. Bütün ihaleler TL: ye çevrilmelidir. Bütün bu borçlar vatandaşlarımızdan tahsil edilen vergilerle ödeneceği için hepimiz borç altında eziliyoruz ve bizden sonra gelen nesillere de borç bırakıyoruz.

Döviz kurlarının yüksekliği nedeniyle halkımızın büyük çoğunluğu enflasyonun etkisiyle darboğaza girmiştir. Buna en güzel örnek fırınların neredeyse yarısından da az fiyatla satılan halk ekmek fabrikaları satış büfelerinde oluşan ve yaz kış, soğuk sıcak demeden  ekmek sıralarıdır. Vatandaş daha ucuz ekmek yiyebilmek için saatlerce bu kuyruklarda beklemektedir.

Hükümetimiz bir yandan stokçulukla mücadele kararı alarak fahiş fiyat yaratan kişi ve kurumlara istisnasız para cezası uygulamasına geçti. Ancak bu çözüm oldu mu tartışma konusudur. Çünkü esnaf sattığı bir ürünü sattığı fiyattan yerine koyamamakta, yenişini daha pahalı olarak almayı kabullense bile sermayesi eridiğinden satın alamamaktadır.

Ziraat sektörü de artan kurlardan etkilenmiş, tohum, mazot vd. girdiler döviz kurlarıyla paralel olarak arttığından ve ürünün ederi düşük fiyat olduğundan ekim yapmaktan vazgeçen ve tarım kredi kooperatiflerinden aldığı krediyi ödeyemediğinden haciz işlemiyle karşılaşan çiftçilerimiz olmuştur. Bu durumda önümüzdeki süreçte gıda kıtlığı yaşarsak sürpriz olmayacaktır. Öte yandan tarım ülkesi olmamıza rağmen birçok yiyecek maddesi ithal yolluyla geldiğinden fiyatlar da yükselme eğilimindedir. Yurt dışından getirdiğimiz ürünlere çiftçimizden daha fazla para ödediğimiz kesindir. Dışarıya vereceğimiz parayı çiftçimize vererek hem yerli tarımı özendirmeli hem de paramızın yurt dışına çıkışını önleyebiliriz.

(Devam edeceğiz)

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist