Ekonomi terimleri (enflasyon, hayat pahalılığı, döviz kurları, işsizlik, zamlar vd.) günlük yaşamımızda yerini korumaya devam ediyor ve uzun bir süre de gündemden düşmeyecek gibi duruyor.

Ekonomik büyüme bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin artmasıdır. Örneğin geçen yıl 100 birim üretirken bu yıl 120 birim üretebiliyorsanız ve birim satış fiyatları üzerinden toplam olarak (enflasyondan arındırılmış haliyle) ekonomik %20 oranında büyümüş demektir.

Bir başka ifade ile bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin birim satış fiyatları ile çarpılması sonucu GSYİH (Gayri safi yurt içi hasıla) rakamı bulunur.

Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Bir el aletleri fabrikası düşünelim. Geçen yıl 100 birim pense,200 birim kerpeten ,300 birim çekiç,400 birim boru anahtarı üretmiş olsun. Bunların satış fiyatları ile çarpım toplamı 15,000 TL olduğunu varsayalım. Bu yıl ise 120 birim pense,180 birim kerpeten,350 birim çekiç,420 birim boru anahtarı ürettiğimizi düşünelim ve bu üretim çeşitlerini birim satış fiyatları ile çarpımının toplamı 18,000 TL olursa fabrikanın ekonomik büyümesi %20 olacaktır. (Enflasyon yoksa) Aynı formülü ülke için uyguladığımızda ülkede üretilen mal ve hizmet toplamının geçen yıla göre oranı o ülkenin ekonomik büyümesini verecektir. Eğer geçen yıla göre mal ve hizmet üretimi azaldıysa ekonomik küçülme söz konusu olacaktır.

Ancak burada çok önemli bir ayrıntıyı unutmamak gerekir. Enflasyonun etkisini ve fiyatlara yansımasını hesaba katmak zorundayız. Örneğin geçen yıl 100 birim penseyi 10 TL’den sattığınızda 1000 TL elde ediyorsunuz ama %20 enflasyon varsa ve bu yıl 120 birim penseyi 12 TL’den sattığınız kaydıyla 120×12 =1440 TL elde edeceksiniz. Bu durumda büyüme 1440/100=%44 olması yanıltıcıdır. Çünkü %44 çıkan ekonomik büyüme oranından %20 enflasyon farlı arındırmalıdır.

Gelelim TÜİK tarafından açıklanan 2022 yılı ilk çeyrek büyüme rakamlarına;

Açıklanan raporda Türkiye ekonomisinin 2022 ocak-şubat-mart aylarında ekonomik büyümesi %7,3 olarak belirtilmiştir. Diğer bir ifade ile GSYİH aynı dönemde %7,3 artmıştır. GSYİH yı oluşturan faaliyetlerin içinde en yüksek oran %24,2 ile finans ve sigorta faaliyetleri, en düşük oran ise yüzde 0,9 ile tarım olarak açıklanmıştır. İnşaat sektöründe ise %7,2 lik azalış gözlemlenmektedir.

Finans sektörünün en fazla büyüme oranını göstermesi mevcut ekonomik programda son derece doğaldır. Çünkü Ağustos 2021 de başlayıp Aralık 2021’e kadar devam eden ve %19 dan %14 e kadar inen politika faizlerinin 2022 yılı başından bugüne sabit kalması bankacılık ve finans sektörü açısından bakıldığında oldukça karlı bir dönemdir. Politika faizi, diğer bankaların merkez bankasında gereksinim duydukları miktar kadar (genelde haftalık olarak) aldıkları paranın faizidir. Yani bankalar, %14 ile merkez bankasından aldıkları parayı %25-30’a varan oranlarla işletme ve ihtiyaç sahiplerine yaklaşık %25-30 ile satarak neredeyse iki katına yakın kar elde etmektedirler ki bu dönemde bankacılık sektörü altın dönemini yaşamaktadır. Ayrıca devlet %26 gibi bir oranla tahvil çıkararak borçlanmaktadır. Demem o ki bankalar hiç müşteri aramadan aldıkları düşük faizli parayı devlete %12 karla satarak ödenmeme riskinden de kurtulmuş olmaktadır.

Tüm dünyada faizler yükselirken bizde sabit kalmaya devam ediyor. Hiçbir vatandaşımız faizin yükselmesini istemez ve hatta sıfır olmasını tavsiye eder ama sadece faiz düşürmekle ekonominin dengelerinin sağlanamadığını yaşadığımız süreçte gördük ve yaşamaya devam ediyoruz.

TÜİK in açıkladığı raporda yerleşik hane halkı harcamalarının 2022 yılı birinci çeyreğinde %19,5 arttığını görüyoruz. Yani bizim ev harcamalarımız %19,5 artmış. Mart ayında gene TÜİK tarafından açıklanan TÜFE rakamı hatırlayacağınız üzere %61,14 idi. Bizim ev harcamamız enflasyon etkisiyle %61,14 artsaydı aynı ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyor olduğumuzu söyleyebilirdik ama maalesef harcamamız %19,5 da kalmış. Bu demektir ki ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz ve gün geçtikçe fakirleşiyoruz. İhtiyaç duyduğumuz ürünleri alamıyoruz ve gelirimiz giderleri karşılayamıyor.

Vatandaş olarak %7,3 lük büyümeyi hissetmediğimiz kesindir. Çünkü hayat pahalılığı sürekli artarak devam ediyor ve alım gücümüz her geçen gün düşme eğilimini sürdürüyor. Yılbaşından bu yana her gün zamları ve enflasyonu daha fazla hisseder hale geldik ve her gün zam haberlerini takip etmekten bıktık artık. Cari açık devam ettiği müddetçe ve izlediğimiz ekonomi politikasını değiştirmedikçe enflasyon yükselmesi sürecek gibi gözüküyor. Yakıt, elektrik gibi temel ihtiyaçlarımızı da dışarıdan temin ettiğimiz için ithalatımız ihracatımızdan daha fazla vermeye devam ediyor. Ancak döviz kurları bu kadar yükselmeseydi ithalatımız da düşük olurdu, enflasyon da bu kadar yükselmezdi.

Konuyu özetlemeye çalışalım; ülkede ekonomik büyümenin hissedilebilmesi için fert başına düşen milli gelirin artması gerekir. Başka bir ifade ile hane halkı gelirinin daha fazlalaşması, alım gücünün yükselmesi ve harcamaların artması ile olacaktır. Bu da ancak ülkede üretim kaynaklarının doğru kullanılması, ithal ikame ürünlerin üretimine ağırlık verilmesi, ihracatın arttırılması ile gerçekleşecektir.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist