ABD Senatosu’na sunulan yeni bir yasa tasarısı, uluslararası enerji piyasalarında sarsıcı etkiler yaratabilecek nitelikte. İki partiden de geniş destek alan bu tasarı, yalnızca Rusya’yı hedef almakla kalmıyor; aynı zamanda Rusya’dan enerji ithal eden ülkeleri de ekonomik olarak cezalandırmayı amaçlıyor. En dikkat çekici unsur ise, Rusya’dan enerji ithalatı yapan ülkelere en az %500 oranında gümrük vergisi uygulanmasının öngörülmesi. Bu durum, Türkiye başta olmak üzere Hindistan, Çin ve bazı Avrupa Birliği ülkeleri açısından ciddi bir risk anlamına geliyor. ABD, bu adımıyla yalnızca Moskova’nın gelir kaynaklarını kesmeyi değil, aynı zamanda Kremlin yönetimini Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeye zorlamayı hedefliyor.
Ancak bu yasa tasarısı, doğrudan hedef alınan ülkelerin enerji güvenliği, dış ticaret dengesi ve diplomatik ilişkileri açısından son derece hassas bir dönemi işaret ediyor. Türkiye, Rusya ile uzun yıllardır süregelen enerji iş birliği ve stratejik boru hattı projeleri nedeniyle bu tehdidin merkezinde yer alıyor.
TÜRKİYE’NİN RUS ENERJİSİNE BAĞIMLILIĞI: MAVİ AKIM VE TÜRKAKIM GERÇEĞİ
Türkiye’nin Rusya’dan aldığı doğalgaz miktarı hem sanayi hem de konut tüketimi açısından belirleyici bir rol oynuyor. Özellikle Mavi Akım ve Türk Akım boru hatları, Türkiye’nin doğrudan Rusya ile yürüttüğü enerji iş birliğinin iki temel ayağını oluşturuyor. Bu iki hat sayesinde Rus gazı, Karadeniz üzerinden doğrudan Türkiye’ye ulaşıyor ve Türkiye buradan hem iç tüketimini karşılıyor hem de Avrupa’ya enerji transferinde bir köprü işlevi görüyor.
ABD’nin yasa tasarısıyla getirmeyi planladığı yüzde 500 oranındaki vergi, bu ticaret modelini sürdürülemez hale getirebilir. Türkiye, bu kadar yüksek bir gümrük vergisini ödeyerek Rus gazını ithal etmeye devam ederse, bu maliyetin doğrudan tüketiciye ve sanayiye yansıtılması kaçınılmaz olacaktır. Diğer yandan, bu ticaretten vazgeçilmesi ise alternatif enerji kaynaklarının henüz hazır olmaması nedeniyle ciddi bir arz güvenliği sorunu doğuracaktır.
Bu nedenle Türkiye, iki yönlü bir baskı ile karşı karşıya kalmaktadır: Bir yanda enerji ihtiyacını güvenli ve uygun fiyatla karşılamak, diğer yanda ABD ile stratejik ilişkileri korumak.
ABD’NİN AMAÇLARI VE YASANIN KÜRESEL ETKİLERİ
Yasa tasarısının temel amacı, Rusya’nın enerji gelirlerini keserek savaş ekonomisini zayıflatmak ve Moskova’yı uluslararası sistemde izole etmektir. Washington, özellikle Ukrayna savaşı nedeniyle uyguladığı yaptırımların yeterince sonuç vermediği düşüncesiyle, şimdi daha dolaylı ve kapsamlı bir ekonomik baskı mekanizması kurmak istemektedir.
Ancak tasarının kapsamı geniştir: Rusya’dan gaz, petrol veya diğer enerji ürünlerini alan her ülke potansiyel olarak bu ağır vergilerle karşı karşıya kalabilir. Bu da küresel enerji piyasalarında büyük dalgalanmalara, tedarik zincirlerinde bozulmalara ve enerji fiyatlarında ciddi artışlara neden olabilir.
Türkiye açısından en çarpıcı unsurlardan biri, bu yaptırımların Trump’ın inisiyatifine bırakılmasıdır. Yasaya göre, ABD Başkanı’na 180 gün süreyle muafiyet tanıma yetkisi verilmiştir. Ancak bu yetki bağlayıcı değil; yani yürütmenin bu muafiyeti kullanıp kullanmaması tamamen siyasi karar olacaktır. Donald Trump’ın önceki dönem dış politika tercihleri dikkate alındığında, bu kararın net bir diplomatik pazarlık konusu haline gelebileceği anlaşılmaktadır.
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ SEÇENEKLER: RİSKLER VE STRATEJİK HAMLELER
Bu gelişme, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde enerji politikasında ve dış ticaretinde yeni bir denge arayışına girmesini zorunlu kılıyor. Rusya’dan enerji alımının bu kadar maliyetli hale gelmesi durumunda:
Enerji çeşitlendirme politikaları hızlandırılabilir. Azerbaycan, İran, Katar gibi alternatif kaynaklara yönelme süreci daha stratejik bir boyut kazanabilir.
Yenilenebilir enerji yatırımları (güneş, rüzgâr, hidro) daha fazla teşvik edilebilir.
ABD ile müzakere ve istisna arayışları yoğunlaştırılabilir. Türkiye’nin hem NATO üyesi olması hem de jeostratejik konumu, bu süreçte diplomatik avantaj sağlayabilir.
AB ülkeleriyle ortak bir diplomatik çizgi izlenerek, yaptırımlar karşısında bir kolektif direnç mekanizması geliştirilebilir.
Ancak tüm bu seçeneklerin kısa vadede etkili sonuçlar üretmesi oldukça zor. Türkiye’nin mevcut enerji altyapısı, Rusya’dan gelen doğalgazın yerini hızla doldurabilecek esneklikte değildir. Ayrıca, enerji arz güvenliğiyle ilgili yaşanabilecek bir kriz hem ekonomik büyümeyi hem de toplumsal refahı ciddi biçimde etkileyebilir.
SONUÇ: YENİ BİR ENERJİ JEOPOLİTİĞİ DÖNEMİ
ABD Senatosu’nda gündeme gelen bu yasa tasarısı, sadece Rusya’ya karşı bir yaptırım aracı olmanın ötesine geçerek, küresel enerji düzenini dönüştürmeye aday bir hamle niteliğindedir. Bu düzenlemeden en çok etkilenecek ülkelerin başında ise Türkiye gelmektedir.
Mevcut enerji bağımlılığı, stratejik konum ve jeopolitik hassasiyetler göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin bu gelişmeleri çok boyutlu bir stratejiyle karşılaması hayati önemdedir. Aksi takdirde, ABD ile ilişkilerde gerilim tırmanabilir, enerji arzında istikrarsızlık yaşanabilir ve ekonomik dengeler ciddi biçimde sarsılabilir.
Bu nedenle Türkiye’nin, enerji diplomasisini yeniden şekillendirecek, dış ticaret risklerini azaltacak ve alternatif kaynaklara dayalı uzun vadeli bir enerji vizyonu oluşturması artık kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiştir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar