Türkiye’de 2025 yılının Kasım ayında açıklanan enflasyon rakamları, sabit gelirli vatandaşlar açısından yeni bir ekonomik gerçekliği gözler önüne serdi. TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon %31,07, aylık enflasyon ise %0,87 olarak gerçekleşti. Bu rakamlar, özellikle asgari ücretliler ve emekliler için alım gücünde ciddi kayıpların yaşandığını ortaya koyuyor. Uzmanlar, bu kaybın sadece nominal gelir üzerinden değil, yaşam standartları, temel ihtiyaçların karşılanması ve tasarruf yapabilme kapasitesi üzerinden de değerlendirildiğinde, çok daha ciddi boyutlara ulaştığını vurguluyor.
Asgari Ücretlinin 2025 Serüveni
DİSK-AR ve bağımsız araştırma kurumlarının verilerine göre, 2025’in ilk 10 ayında asgari ücretlinin alım gücü toplamda yaklaşık 6.300 TL azaldı. Bu, asgari ücretin nominal olarak sabit kalsa bile, enflasyon karşısında reel değerinin eridiğini gösteriyor. Özellikle gıda, kira, enerji ve ulaşım gibi temel kalemlerdeki fiyat artışları, maaş artışlarının çok üzerinde seyretti.
Örneğin; temel gıda ürünlerinde yaşanan artış, resmi enflasyon rakamlarına tam yansımıyor olsa da günlük yaşamda hissedilen fiyat artışı asgari ücretlinin bütçesini ciddi şekilde daraltıyor. Aylık maaşını tamamen temel harcamalara ayıran bir kişi, ufak bir sağlık harcaması veya beklenmedik gider karşısında tasarruf yapma şansı bulamıyor.
Araştırmalar, 2025’in ilk dokuz ayında, asgari ücretlinin alım gücündeki erimenin yaklaşık 5.600 TL civarında olduğunu ortaya koyuyor. Bu tablo, maaş artışlarının enflasyonun gerisinde kalmasının bireyler üzerinde yarattığı baskıyı gözler önüne seriyor. Yani asgari ücretin nominal rakamı, reel hayat karşısında adeta “yetersiz” kalıyor.
Emeklilerin Durumu: Sessiz Kriz
Emekliler ise benzer şekilde reel gelir kaybı yaşıyor. 2025 yılı boyunca enflasyonun çift haneli seyri, emekli aylıklarının alım gücünü zayıflattı. Özellikle düşük gelirli emekliler, temel ihtiyaçlarını sabit maaşla karşılamaya çalışanlar, enflasyon baskısı altında daha savunmasız kaldı.
Emekli maaşları, çoğunlukla sabit ve düzenli olduğu için, fiyat dalgalanmalarına karşı doğrudan korunmasız durumda. Eğer 2026’da yapılacak zamlar, enflasyon farkını tam olarak karşılamazsa, emeklilerin reel gelirindeki erime devam edecek. Bu durum, sadece ekonomik değil, sosyal bir risk de yaratıyor: Yaşam kalitesinin düşmesi, sağlık harcamalarının karşılanamaması ve sosyal dışlanma riski artıyor.
Kayıpların Kaynağı: Yapısal ve Günlük Etkenler
Alım gücü kaybının temel nedenleri birkaç başlık altında toplanabilir:
Fiyat Artışları: Gıda, kira, enerji ve ulaşımda yaşanan yükselişler, resmi enflasyon rakamlarına tam olarak yansımıyor. Özellikle kış aylarında enerji fiyatlarındaki artış, temel harcamaların artmasına yol açıyor.
Vergi ve Prim Kesintileri: Sabit maaşlı çalışan ve emekli vatandaşlar, gelirlerinden yapılan kesintiler nedeniyle enflasyon karşısında daha az koruma buluyor. Net maaş üzerinden hesaplansa bile, bu kesintiler alım gücünü azaltıyor.
Ücret Artışlarının Yetersizliği: Maaş ve emekli zammı artışlarının enflasyonun altında kalması, reel gelir kaybını kalıcı hale getiriyor.
Bu nedenle, 2025’in son çeyreğinde, nominal gelirin reel alım gücü ile örtüşmediği bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Günlük yaşamda, bireyler sadece harcama planlarını yeniden gözden geçirmekle kalmıyor; aynı zamanda geleceğe dair tasarruf ve yatırım yapma imkanları da azalıyor.
Sosyal ve Ekonomik Etkiler
Alım gücü kaybı, sadece bireylerin bütçesini etkilemekle kalmıyor; ekonominin geneline de yansıyor:
Tüketim Daralması: Alım gücünün azalması, özellikle temel tüketim harcamalarını sınırlıyor. Bu durum, üretim ve ticaret zincirlerinde domino etkisi yaratabilir.
Tasarruf Olanaklarının Azalması: Sabit gelirli vatandaşların tasarruf yapma şansı azalıyor; bu, ekonomik krizlere karşı korunmasız kalmayı beraberinde getiriyor.
Toplumsal Gerilim: Gelir dağılımındaki dengesizlik, sosyal huzursuzluğu artırabilir. Sabit gelirli vatandaşların yaşam maliyetleri hızla artarken, gelir artışlarının bu hıza yetişememesi, toplumsal eşitsizliği derinleştiriyor.
2026 İçin Uyarılar ve Öneriler
2025 Kasım verileri, asgari ücretli ve emekli vatandaşların “geçim koşullarının” kırılganlığını ortaya koyuyor. Eğer 2026’da iyileşme bekleniyorsa, iki temel yol bulunuyor:
Enflasyonun Düşürülmesi: Fiyat artışlarının kontrol altına alınması, özellikle temel ihtiyaç kalemlerinde.
Ücret ve Maaş Artışlarının Enflasyonu Yansıtması: Hem asgari ücret hem de emekli maaşlarında yapılacak artışların, enflasyon oranının üzerinde olması, reel gelir kaybının önüne geçebilir.
Aksi takdirde, 2026’da sabit gelirli vatandaşların alım gücü kaybı devam edecek ve toplumsal refah üzerinde baskı artacaktır. Gazeteciler, ekonomi yönetimi ve politika yapıcılar, bu tabloyu görmezden gelmemeli; sosyal güvenlik ve ücret politikalarını buna göre yeniden gözden geçirmelidir.
Türkiye’de asgari ücretli ve emekli nüfus, reel gelir kaybı ile karşı karşıya kaldıkça, ekonomik kararların bireylerin günlük yaşamına etkisi daha görünür hâle geliyor. Kasım 2025 verileri, sabit gelirli vatandaşların “geleceğe güvenle bakma” kapasitesinin azaldığını ve acil önlemler alınmadığı takdirde 2026’da bu durumun daha da derinleşebileceğini ortaya koyuyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar