Uzunca bir süredir kamuoyunda tartışılan bir konu gündem oluşturmaya devam ediyor. Kanal İstanbul projesi için muhalefetin yapılmasına karşı çıkması, iktidarın da inatla yapmaya kararlı olması bizlerin de konu üzerinde düşünmesine, irdelenmesine neden oldu.

Bilim insanlarının bir kısmı, Kanal İstanbul’un hayata geçmesi durumunda su havzalarının yok olacağını, deprem riskinin artacağını, tarım arazilerinin kaybolacağını, yapılacak faaliyetler sebebiyle İstanbul trafiğinin daha da kötü olacağını savunurken; bir diğer kesim de Boğaz geçişlerinin kaza riskini önleyeceğini, geçişlerden alınacak bedel Türkiye’ye gelir sağlayacağını ifade etmektedir.

İşin bir başka boyutu da uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu yönündedir ancak ben bu konuda problem olacağını hiç düşünmüyorum.

Kanal İstanbul, uluslararası bir gelişim, prestij ve gelir kaynağı olabilir. Bu konuda hiç endişe yok. Ancak ekonomik boyutu ile irdelemek gerekir. Devletten bir kuruş çıkmadan yap-işlet-devret modeliyle projenin yapılacağını iddia edenlere itibar etmek çok zor. Çünkü daha önce yapılan oto yol, hastane, köprü, tünel projeleri de aynı modelle yapıldı ama geçiş garantili olduğundan biz vatandaşların cebinden kullanmadığımız halde milyarlarca TL para çıkmış oldu. Kanal İstanbul da aynı yol izleneceğinden devletten para çıkmaması söz konusu olamaz.

Yap-işlet-devret projelerini daha önce bir yazımda ele almıştım. Tekrar detaylara burada girmeyeceğim. Yapılan hastaneler, otoyollar gibi uzun vadeli yatırımlar hepimizin yararına ve uluslararası saygınlığımızı arttıran projelerdir. Ayrıca bu projelerde yüzbinlerce vatandaşımıza iş imkânı sağlanıyor.

Konuya dönecek olursak Kanal İstanbul’a karşı çıkamayız ama şu anda ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar gereği ertelenmesinde fayda sağlanacaktır. Bu projeden önce gelen ekonomik göstergeler göz önüne alınmalıdır. Millî gelirin artması, gelir dağılımının düzenlenmesi, işsizliğin önlenmesi gibi faktörler dikkate alınmalıdır.

Kanal İstanbul ile ilgili bir tartışmayı da muhalefet parti liderleri başlattı. İlk olarak CHP genel başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu, daha sonra da İyi Parti genel başkanı Sn. Meral Akşener projeye başından beri karşı oldukları için ihalelere katılan müteahhitlere hitaben” konuya dahil olmayın ödeme yapmayacağız” diye kaynağı ol mayan birer söylemde bulundular. Bunun üzerine de Sn. Cumhurbaşkanı “Devlette devamlılık esastır, uluslararası tahkim sizden bu parayı söke söke alırlar “ifadesini kullandı.

Önce isterseniz tahkim konusunu irdeleyelim. Dünyada yanlış bilmiyorsam 196 tane ülke var. Bunun 150 tanesi Uluslararası tahkim kuruluna dahil olmuş. Yani tahkim hâkim demektir. Uluslararası hâkim kuruluna Türkiye ‘de dahil olmuş. Tahkim, uluslararası anlaşmazlıklarda hakimlik görevi üslenen bir kurumdur ve biz de bu kurumun kararlarına bağlı kalacağımızın altına imzamızı atmışız. Öte yandan tahkim bize yabancı değildir. Daha önce yaşadığımız telsim, Motorola olayı tahkim yoluyla çözülmüştür. Diğer taraftan futbol kulüpleri milyonlarca Euro, milyonlarca dolar taahhüt ederek futbolcu transferleri yapıyorlar. Taahhüt edilen para ödenmeyince FİFA nın da devreye girmesiyle tahkime başvurarak paralarını alıyorlar.

Sn. Cumhurbaşkanı, söyleminde son derece haklıdır. Devlette devamlılık esastır.1954 yılına kadar T.C. devleti Osmanlı İmparatorluğunun borçlarını devlette devamlılık esasına dayanarak ödemiştir. Dolayısıyla muhalefet liderlerinin ödemeyiz sözlerinin geçerliliği kesinlikle yoktur.

Meseleye başka açıdan bakacak olursak sanki iktidara gelmeleri garantiymiş gibi konuşuyorlar. Bugün kamuoyu yoklamaları ortadadır. İktidar partisi ne kadar oy kaybetse de gene birinci parti olarak karşımızdadır. Bu yüzden CHP’nin tek başına iktidara gelmesi olağan dışıdır. Ancak Sn. Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle dostlarla birlikte az ihtimalle iktidara gelebilirler. CHP tepe yönetimi bunun farkında olduğundan dostlarımızla ifadesini kullanıyor.

Ödemeyiz demek her iki muhalefet liderine de yakışmadı. Devlette devamlılığın esas olduğunu, uluslararası tahkim kurulunu bilmemeleri mümkün değildir. Her partinin özellikle muhalefet partilerinin temel hedefi tek başına iktidara gelmek olmalıdır. Bu günkü tabloya baktığımızda Ak Parti den başka tek başına iktidar hedefi olan parti neredeyse yoktur. Sadece Sn. Muharrem İnce cumhurbaşkanı adayı olacağını ve tek başına iktidar olmayı amaçladığını beyan etmiştir.

Bir diğer konu da erken seçim meselesidir. Muhalefet partileri erken seçim taleplerini sık sık dile getirmelerine rağmen ortada bir aday isim de bulunmamaktadır.

Konuya dönecek olursak muhalefet liderlerinin sözleri kabul edilecek nitelikte olmayıp, mafyavari sözledir. Ödemem, vermem ne demek? Bu konuların uluslararası kuralları olduğu ve devlette devamlılığın esas olduğu aşikardır. Ancak yapılan ihalelerde yolsuzluk veya usulsüzlük varsa onların ortaya çıkarılması, suçluların adalete teslim edilmesi konusunda beyanları her vatandaş tarafından taktirle karşılanır.

Olayın bir diğer tarafı da uluslararası yatırımcılar yönündendir. Ekonomik büyüme için bir ülkede yabancı yatırımcıların gelmesi, yeni iş imkânı yaratması, ülkete döviz girdisi sağlaması vazgeçilmez bir faktördür.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist