Günümüz küresel ekonomisinde, ülkelerin ekonomik dengelerini sağlamak için dış kaynaklara olan bağımlılığı giderek artıyor. Bu kaynaklar arasında en dikkat çekici olanlardan biri, diaspora toplulukları aracılığıyla yapılan döviz transferleri. Diaspora, yani yurtdışında yaşayan vatandaş toplulukları hem kendi ailelerini hem de bulundukları ülkelerin ekonomilerini desteklemek için önemli miktarda döviz gönderiyor. Türkiye özelinde de bu durum uzun yıllardır ekonomik analizlerin gündeminde. Peki, bu kaynaklar ekonomik kalkınmaya ne kadar katkı sağlıyor, hangi riskleri barındırıyor ve sürdürülebilir mi?
Döviz Girişinde Diasporanın Rolü
Diaspora kaynaklı döviz transferleri, genellikle göçmen işçilerin ülkelerine gönderdikleri para olarak bilinse de bunun kapsamı çok daha geniş. Bu transferler, sadece bireysel aile yardımları değil, aynı zamanda yatırımlar, iş kurma destekleri, gayrimenkul alımları ve çeşitli sosyal projelere katkılar şeklinde de gerçekleşiyor. Küresel düzeyde, Dünya Bankası verilerine göre gelişmekte olan ülkelerin döviz gelirlerinin önemli bir kısmı diaspora aracılığıyla sağlanıyor. Türkiye özelinde ise, özellikle Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşları ve ikinci kuşak göçmenler, yılda milyarlarca dolarlık kaynak transferi sağlıyor.
Bu kaynaklar, döviz rezervlerini artırmanın yanı sıra cari açığın finansmanında da kritik bir rol oynuyor. Özellikle ekonomik dalgalanmaların yoğun olduğu dönemlerde, diaspora transferleri adeta bir tampon görevi görüyor. 2024 yılı verilerine göre Türkiye’ye gelen yıllık diaspora transferleri yaklaşık 8-10 milyar dolar arasında değişiyor ve bu rakam resmi yatırımlar ve doğrudan yabancı sermaye girişleri ile kıyaslandığında oldukça kayda değer.
Ekonomik Katkılar ve Sektörel Etkiler
Diaspora kaynaklı döviz, tüketici harcamalarından yatırım fonlarına kadar geniş bir yelpazede ekonomiye katkı sağlıyor. Aileler tarafından gönderilen dövizler, genellikle temel tüketim harcamalarına ve eğitim ile sağlık gibi hizmetlere yöneliyor. Bu durum, yerel ekonomiyi doğrudan canlandırırken, özellikle kırsal bölgelerde önemli bir gelir kaynağı oluşturuyor. Öte yandan, diaspora aracılığıyla yapılan yatırım ve iş kurma girişimleri, girişimcilik ekosistemine yeni fonlar kazandırıyor ve istihdam yaratma potansiyelini artırıyor.
Ancak burada kritik nokta, bu kaynakların çoğunlukla kısa vadeli ve hedef odaklı olması. Örneğin, ailelere yapılan düzenli transferler tüketimi artırırken, uzun vadeli üretken yatırımlara dönüşmeyebiliyor. Dolayısıyla, diaspora kaynaklarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi, girişimcilik ve yatırım kanallarıyla doğru yönetildiğinde çok daha etkili olabiliyor.
Riskler ve Bağımlılık Sorunu
Her ekonomik kaynak gibi, diaspora döviz transferleri de riskleri beraberinde getiriyor. İlk olarak, bu gelirler ülke ekonomisinin dışsal bir faktöre bağımlılığını artırıyor. Küresel ekonomik krizler, işsizlik oranlarındaki dalgalanmalar veya göçmenlerin yaşadığı ülkelerdeki siyasi değişimler, diaspora gelirlerini aniden azaltabilir. Böyle bir durumda, ekonomik dengesizlikler ve döviz sıkıntısı yaşanması kaçınılmaz hale geliyor.
İkinci olarak, aşırı döviz bağımlılığı, yerli üretimi ve tasarrufu olumsuz etkileyebilir. Ailelerin dışarıdan düzenli gelir alması, bazı bölgelerde yerel üretim ve girişimciliği azaltabiliyor. Bu durum uzun vadede ekonomik yapının kırılganlaşmasına yol açabiliyor. Özellikle tarım ve küçük ölçekli üretim sektörlerinde, dövizle gelen gelirler yerel üretim motivasyonunu düşürebiliyor.
Sürdürülebilirlik ve Politika Önerileri
Diaspora kaynaklı döviz transferlerinin ekonomik faydasını maksimize etmek için politika yapıcıların stratejik adımlar atması gerekiyor. Öncelikle, bu kaynakların kayıt altına alınması ve yatırım kanallarına yönlendirilmesi kritik. Türkiye’de bazı bankalar ve finans kuruluşları, diaspora yatırımlarını teşvik eden özel hesap ve fon sistemleri geliştirmiş durumda. Ancak bunların kapsamı hâlâ sınırlı ve daha geniş bir sistematik yaklaşım gerekli.
Ayrıca, diaspora ile sürekli iletişim ve güven inşası da önem taşıyor. Göçmen toplulukların, kendi ülkelerine olan bağlılıklarını ekonomik iş birliklerine dönüştürebilmeleri hem yatırım hem de sosyal projeler açısından büyük bir potansiyel yaratıyor. Eğitim, teknoloji ve yeşil ekonomi gibi stratejik alanlarda diaspora katkısını artırmak, uzun vadede hem ekonomik büyümeyi hem de sürdürülebilir kalkınmayı destekleyebilir.
Sonuç: Can Suyu mu, Risk mi?
Diaspora kaynaklı döviz transferleri, doğru yönetildiğinde ülkeler için adeta ekonomik bir can suyu niteliğinde. Cari açığın finansmanında, döviz rezervlerinin güçlendirilmesinde ve yerel ekonomilerin desteklenmesinde kritik rol oynuyor. Ancak kontrolsüz ve kısa vadeli bağımlılıklar, ekonomiyi dışsal şoklara karşı savunmasız bırakıyor. Türkiye örneğinde görüldüğü gibi, diaspora ile kurulan sağlam finansal ve stratejik köprüler, yalnızca döviz girişini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliğine de katkıda bulunuyor.
Kısaca, diaspora kaynaklı döviz transferleri, doğru politika ve yatırım stratejileriyle hem bireysel refahı hem de ulusal ekonomiyi güçlendiren bir araç olabilir. Bu kaynakların sadece tüketim odaklı değil, üretim ve yatırım odaklı kullanılabilmesi, Türkiye’nin ekonomik dayanıklılığını artırmanın anahtarı olarak öne çıkıyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar