Devlet bütçesi, kamu gider ve gelirlerinin hükümet tarafından değerlendirilmesi için verilen yetkidir. Ancak devlet bütçesinin hükümet tarafından kullanılması Türkiye Büyük Millet Meclisi ‘nden alınacak yetki ile sınırlıdır. Başka bir deyişle hükümet, kamu gider ve gelirlerini meclisten yetki almadan kullanamaz, istediği gibi değerlendiremez.

Bu bağlamda meclisteki vekillerin onayı aynı zamanda milletin verdiği bir yetki olarak belirlenmiştir. Kamu gelir ve giderlerinin nerelere kullanıldığı veya kullanılacağı millet ile paylaşılmak durumundadır.

Bütçe, kelime anlamıyla tahmin demektir. Yani gelir ve giderlerin belirli bir zaman dilimi içindeki bir öngörüsüdür. Bütçe her zaman denk olmayabilir, yapılan tahminler tutmayabilir. Bütçenin tutmamasına sebep olarak konjonktür el dalgalanmalar, doğal afetler, yüksek enflasyon, uluslararası ilişkiler söylenebilir. Devlet bütçesinin en ideal olanı denk bütçedir. Başka bir deyişle devlet gelirlerinin giderleri karşılaması, gelir ve giderin eşit olmasıdır. Genel olarak enflasyon dönemlerinde bütçe fazlası verilmektedir.

Ülke bütçesine baktığımızda geçirdiğimiz altı ayda bütçemiz maalesef açık verdi ve ek bütçe gündeme geldi.2022 yılı için bütçe hacmi bir trilyon 751 milyar TL olarak açıklanmıştı. Ancak açıklanan bu bütçe hacmi giderlere yetmediğinden Sn. Cumhurbaşkanımız tarafından ek bütçe yöntemi ile bir trilyon 80 milyar 515 milyon TL daha harcamalar için talebi yapıldı. İstenen bu rakamın 880 milyar 474 milyon TL si genel bütçe içindeki kamu ve özel idarelerin bütçesine ilave için,200 milyar 40 milyon TL si kamu kurum ve kuruluşlarınızda çalışanlar için kullanılacağı ayrıca Cumhurbaşkanlığı ödeneği de %20,2 oranında arttırılmak üzere istendi. Yani bu ek bütçe ile birlikte 2022 bütçemiz iki trilyon 831 milyar TL olacaktır.

Ek bütçe istenmesinin sebebini hepimiz tahmin edebiliyoruz. Öncelikle tüm dünyada yaşanan ekonomik kriz, yüksek enflasyon, Rusya Ukrayna savaşının ekonomimize olumsuz etkileri nedeniyle fiyatların astronomik olarak artmasıdır. Doğal olarak ek bütçe istenmesi de normaldir. Günümüzde hepimiz aile bütçesine de ek bütçe istemek zorunda kalıyoruz. Özellikle dar gelirli ve asgari ücretliler ek zam, emekliler ise temmuz ayında enflasyonun üstünde artış oranı beklemektedir. Tabii ki hiçbir hükümet vatandaşını zor durumda bırakmak, geçim zorluğu çektirmek istemez. Ancak mevcut koşulları dikkate almak zorundayız. Devlet bütçesi uygun olmadıkça olağanüstü zam beklemek hayalden öte gidemez.

Devlet gelirlerinin en verimli en optimal şekilde kullanılması hükümetlerin görevi ve sorumluluğudur. Çünkü hükümet yetkililerine vatandaş olarak yetkiyi bizler veriyoruz. Ek bütçede dikkat çeken bir rakam kur korumalı mevduat için istenen 40 milyar TL dir.KKM yıl sonuna kadar tahminen hazineye 150 milyar TL yük getirecek.1980 li yıllarda merhum Turgut Özal tarafından dövize çevrilebilir mevduat (DÇM) olarak bu sistem o dönemde de iyi sonuç vermemiş hatta devlete bir külfet olduğu söylenmişti. Bugün de aynı veya benzeri söz geçerlidir. İlk bakışta aralık ayında astronomik seviyelere varan döviz kurlarını dizginleyebilmek için yürürlüğe konulan bu sistem geçtiğimiz altı aylık dönemde hazineye kayda değer oranında yük getirmiş onun da ötesinde dolar kuru neredeyse aralık ayındaki seviyesine yükselmiştir. Yani KKM olayı hazineye yükten başka bir şey değildir. Tahmin ediyorum ki son vadeler geldiğinde yani bu yılın sonunda bu uygulamaya son verilecektir. Çünkü devlet giderleri sadece KKM değildir ve daha birçok giderler söz konusudur.

Devlet bütçesinin açık vermesinin sebeplerinden birisi de bazı temel ürünlerde dışa bağımlı olmamızdır. Akaryakıt ve doğalgazı zorunlu olarak dışarıdan ithal ediyoruz ve maalesef fiyatı biz belirleyemiyoruz. Cari açık vermemizin en önemli sebeplerinden birisi de ithalat rakamlarımızın zorunlu ithal ürünlerinin etkisiyle çoğalmasıdır. İhracatta olan başarımızı da unutmamamız gerekir. Ancak ithalatımız yukarıda saydığım nedenlerden dolayı ihracatımızdan daha fazladır. Ayrıca üretimimizin yaklaşık ara mal ve hammaddelerin %50 si ithal girdilerden oluşmaktadır ve bu ara mallar da döviz ödenerek gelmektedir. Hükümetin yeni ekonomi programında önem verdiği ithal ikame malların yerli üretilmesi son derece önemlidir ve üretimin bahsedildiği şekilde yapılması ve artması cari fazlamız oluşmasına sebep olacaktır.

Ek bütçe meclisten geçtikten sonra gerekli olan maddi değerlerin elde edilmesi konusu gündeme gelecektir. Hepimizin bildiği gibi devletin tek geliri biz vatandaşlardan topladığı vergiler ve kamu iktisadi teşebbüslerinden sağlanan gelirlerdir. Dolayısıyla bazı ek vergiler ve bazı ürünlere gelecek zamlar ek bütçe için bir zorunluluktur.

Zamların gelmesi bir yerde önemli değildir. Önemli olan halkın alım gücünün yükselmesidir. Demem o ki temmuz ayında verilecek ücret artışları kısa bir süre sonra enflasyon karşısında eriyip gitmemelidir. Yılbaşı’nda hatırlayacağımız üzere asgari ücrete yapılan %50 nin üzerindeki zam hepimizi memnun etmişti ve çok sevinmiştik. Ancak daha zamlı maaşları almadan yaşadığımız yüksek enflasyon ile birlikte maaşlar eriyip gitti ve alım gücümüz son derece azaldı. Şuraya gelmek istiyorum; devlet bütçemiz elverdiği oranda yapılacak emekli zamları alım gücümüzü yükseltmeli ve en az %80 olmalıdır. Haziran ayı dahil olmak üzere enflasyon oranı aralık-haziran arası %40 civarında olacaktır ve maalesef bu oran baz alınacaktır.

Başka bir konu da Sn. Cumhurbaşkanımızın maaş artışıdır. Her konuda olduğu gibi bu mevzu için de ileri geri eleştirip duruyoruz. Hâlbuki emekli başbakanların, emekli milletvekillerinin maaşlarının artması Sn. Cumhurbaşkanının maaşının artmasına bağlıdır ve yasayla uygulamaya konulmuştur.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist