Ağustos 2021 de başlayan düşük faiz politikasıyla birlikte yükselişe geçen döviz kurlarını frenlemek, dolarizasyonu önlemek, halkın tasarruflarını yerli ve milli paramız olan Türk lirasında değerlendirmesini teşvik etmek amacıyla alınan önlemlere bir yenisi daha eklendi. GES (Gelir endeksli iç borç senedi)

Şimdiye kadar alınan önlemleri hatırlayalım. Ağustos 2021 ile Aralık 2021 arasında politika faizi 19 puandan 14 puana kadar indirildi. Ancak halka ve piyasalara yansıması derseniz hiç de iç açıcı olmadı. Döviz kurları yükseldi, %20 civarında olan TÜFE oranı bugün için %73,5 sınırına dayandı ve en önemlisi halkın alım gücü her geçen gün düştü, hayat pahalılığı kendini önemli derecede gösterdi. Özellikle gün aşırı gelen akaryakıt zamları artık dar ve orta gelirlilerin en büyük problemi haline geldi. Çünkü akaryakıt fiyatlarının artmasıyla birlikte her türlü sanayi ürünleri ve gıda lojistiğine aralıksız zam yapıldı.

Aralık 2021 de kur korumalı mevduatın yürürlüğe girmesiyle 18 TL’lere kadar yükselen dolar kuru 11,5-12 TL ye kadar KKM sayesinde geriledi. Vade sonunda doğabilecek kur farkları hazine tarafından ödeneceğinden yaptığımız tahminler TL ye dönüşün yoğun olacağı, başka bir deyişle dövize olan talebin azalacağı ve arz talep kanununa göre kurların stabil hale geleceği yönünde idi. Ama maalesef tahmin edilen gibi olmadı ve döviz kurları yükselmeye devam etti. Bu arada ekonomi yönetimi, kur korumalı mevduatın yabancılara ve işletmelere uygulanması, ihracatçının döviz getirilerinin %40′ nın TL ye çevrilmesi gibi ek önlemler almasına rağmen döviz kurları yükselişini sürdürdü ve bugün geldiğimiz noktada 17 TL sınırını aştı. Yani altı ay önceki değerine çok az kaldı.

Öte yandan kur korumalı mevduat sistemi ise hazineye yıl sonu itibarıyla 150 milyar TL civarında bir ek yük getireceği yapılan hesaplarla tahmin ediliyor. Hazinenin gelirinin toplanan vergilerden oluştuğu aşikardır. Yani hazinenin yükü vatandaşın vergilerinden karşılanacağı için bir anlamda fakirden alınıp zengine verilmektedir. Çünkü kur korumalı mevduat işlemi ancak parası olan vatandaşlar için geçerlidir.

Geçtiğimiz günlerde ekonomi yönetimi tarafından yeni önlemler açıklanacağı haberi alınca hepimiz çeşitli yorumlar yapmanın yanında TV başında gelecek haberleri beklemeye başladık. Daha önce sözü edilen enflasyona endeksli devlet tahvili ilk akla gelen önlemlerden idi. Ancak maliye bakanımız Sn. Nurettin Nebati tarafından kamuoyu bildirisinde yeni modelin getiri endeksli senet olduğu ifade edildi. Vatandaş olarak açıklanan yeni ekonomik modelin,21 Aralık 2021’deki gibi döviz kurlarının düşeceği yönünde kanaatlerimiz oluşmuştu ama maalesef öyle olmadı. Açıklama yapılmadan önce 16,76 TL ye kadar gerileyen dolar kuru açıklamanın yapılmasından sonra 17 TL sınırını aştı.

Getiri endeksli senet ise 15-22 Haziran 2022 arasında talep toplama işlemi yapılacak ve asgari gelir garantisi verilecek. Devlet kurumlarından devlet hava meydanları işletmesi ve kıyı emniyeti genel müdürlüğü işletmelerinin aynen hisse senedinde olduğu gibi 3er aylık vadede kupon karşılığı kâr payı verileceği ifade edildi.

Tasarruf sahiplerinin getiri endeksli senet işlemini benimsemeleri için enflasyondan daha yüksek gelir garantisi verilmesi gerekir. Aksi halde alınan karar gene fakir vatandaşın sırtına biner. Maliye bakanımız bir açıklamasında itiraf ettiği gibi enflasyona endeksli büyüme modelinin seçildiğini, bu sistem ile fakirlere ek yük geldiğini, ihracatçılar ve büyük firmaların kazandığını kendi ifadesinden öğrenmiş olduk.

Dolarizasyonu önlemek, halkın tasarruflarını TL cinsinden değerlendirmesine teşvik etmek için öncelikle enflasyonun düşürülmesi gerekir. Çünkü tasarruf sahipleri ve işletmeler öncelikle kendilerini enflasyondan korumak isteyeceklerdir. Ülkemizde maalesef enflasyonu belirleyen döviz kurları göz önüne alındığında ise en küçük tasarruf sahipleri bile genelde paralarını dolar olarak tutmaktadır.

Enflasyonu düşürmek için ise paramızın yeterli miktarda olması, devlet gelirlerinin maksimum seviyeye çıkması, ihracatın artması, cari açığın olmaması hatta cari fazla oluşması gibi ekonomik göstergelerin olumlu seyri gerekir. Bütün bu gelişmeler ise sadece ve sadece üretime dayalı büyüme ile mümkün olacaktır. Öncelikle dışarıdan ithal ettiğimiz üretimde kullanılan hammadde ve ara mamulleri kendimiz üreterek dışarıya olan bağımlılığımız minimuma indirmeli, yurt dışına döviz çıkışını azaltmalıyız. Aksi halde şu anda üretimin yaklaşık %50 si oranında kullanılan ithal ikame ürünler dövizle geldiğinden kur yükselişleri nedeniyle üretim maliyeti artacak, bu da enflasyonun yükselmesine sebep olacaktır.

İhracat konusunda ülkemiz gerçekten yükseliştedir ve her geçen gün ihracat rakamlarınız artmaktadır. Ancak ithalat rakamlarımız ithalattan daha fazla olduğundan cari açık veriyoruz. İthalatın fazla olmasının nedeni dışa bağımlı olduğumuz akaryakıt ve enerji maliyetleri gibi kontrolü bizde olmayan giderlerdir. Fakat döviz kurları bu kadar yüksek olmasaydı ithalatımız azalır, enflasyonu da bu kadar yükselmezdi.

Enflasyonu düşürmek için alternatiflerin birisi de döviz arzını düşürmek, halkın dövize olan talebini azaltmaktır. Ancak T.C. Merkez bankasında döviz rezervimiz yeterli ise bankalar aracılığıyla piyasaya döviz satarak kurların yükselmesi önlenebileceği gibi düşmesi de sağlanabilir. Döviz kurlarına müdahale edebilmemiz para yokluğu nedeniyle mümkün değilse (bugün olduğu gibi) kurların yükselişini ve enflasyonun yükselmesini önleyemeyiz.

Sonuç olarak her ekonomik sorunun sebebi enflasyondur. Ne kadar model uygulamaya koyarsanız koyun enflasyonu düşürmeden sonuç almak mümkün değildir. Enflasyonun düşmesi ise ülkede üretim kaynaklarının sağlıklı büyümesi ile mümkündür.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist