Avrupa sessiz bir dönüşümden geçiyor: nüfus hızla yaşlanıyor, çalışma çağındaki bireylerin sayısı azalıyor ve hükümetlerin omuzlarındaki mali yük giderek ağırlaşıyor. Ancak bu tabloyu daha da çarpıcı hale getiren nokta, yaşlanan toplumların yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir dönüşüm de yaşaması. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) yeni raporu, meseleye hem ekonomik hem siyasi açıdan bakan kapsamlı bir çerçeve sunuyor ve çarpıcı bir uyarıda bulunuyor: Yapay zekâ bile bu gidişatı tek başına durduramaz; gereken şey gençliği merkeze alan politik bir devrimdir.
Demografik Zamanlayıcı: 2050’ye Doğru Çalışma Çağı Daralıyor
Veriler, Avrupa’daki yükselen ekonomilerin önümüzdeki çeyrek yüzyılda ciddi bir üretkenlik kaybı ile karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Çalışma çağındaki nüfusun daralması, kişi başına GSYH büyümesini yıllık ortalama 0,4 yüzde puan azaltabilir. Bu, tek başına bir rakam değil; sosyal güvenlik sistemlerinden vergi gelirlerine, sağlık harcamalarından kamu borçlanmasına kadar tüm makroekonomik dengeleri sarsabilecek bir dalga demek.
Bu dalganın arkasındaki iki temel itici güç ise iyi bilinen fakat giderek hızlanan iki olgu: azalan doğurganlık ve uzayan yaşam süresi. Ancak raporun altını çizdiği kritik nokta şu: Demografik eğilimler, hükümetlerin boş bırakabileceği bir alan değil; çünkü harekete geçmek için gereken fırsat penceresi her geçen yıl daha da daralıyor.
EBRD Baş ekonomisti Beata Javorcik’in ifadesiyle, “Demografik trendler seçenekleri kapatmadan önce adım atmanın zamanı şimdi.”
Siyaset Yaşlanırken Reform Cesareti Zayıflıyor
Raporun belki de en çarpıcı bulgusu, ekonomik tehdidin arkasındaki siyasi dinamik. EBRD araştırmacıları, nüfus yaşlandıkça siyasetçilerin ortalama yaşının da yükseldiğine dikkat çekiyor. Bu durum, reform alanını “siyasetin yaşlanması” başlığı altında daraltıyor.
Daha yaşlı seçmenler daha sık sandığa gidiyor. Daha yaşlı seçmenler, emeklilik yaşının yükseltilmesi, sosyal güvenlik reformu, göç politikalarının esnetilmesi gibi uzun vadeli ama kısa vadede rahatsızlık yaratabilecek değişikliklere daha isteksiz yaklaşıyor. Sonuç? Reform ihtiyacının en yüksek olduğu alanlar, en az siyasi cesaretin gösterildiği başlıklara dönüşüyor.
Nitekim OECD verileri, 18–29 yaş arası gençlerin oy verme olasılığının, 50 yaş üzeri gruplara göre 21 puan daha düşük olduğunu ortaya koyuyor. Genç seçmen sandığa gitmeyince, geleceğin politikaları bugünün demografik ağırlıklarıyla şekilleniyor.
Doğurganlık Teşvikleri Kalıcı Değil
EBRD’nin uzun dönemli değerlendirmeleri, doğurganlığı artırmaya yönelik politikaların sınırlı etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Bugün EBRD bölgesindeki ülkelerin büyük kısmı doğum teşviki uyguluyor; oysa 1980’de bu oran yalnızca yüzde 5’ti. Aradan geçen kırk yılda hükümetlerin bu alanda daha aktif hale gelmesi bile doğurganlık eğrisini kalıcı biçimde yukarı çekmeye yetmedi.
Cömert teşvik paketleri kısa süreli sıçramalar yarattı; ancak teşvik sona erdiğinde doğurganlık hızla eski seviyesine geri dönüyor. Ekonomistler için bu sonuç çarpıcı bir gerçeği hatırlatıyor: Kültürel ve yapısal eğilimler, parasal teşviklerin üzerinde bir baskı gücüne sahip.
Yapay Zekâ Tek Başına Kurtarıcı Değil
Son yılların en popüler çözüm önerisi ise yapay zekâ ve otomasyon. Ancak EBRD, bu teknolojilerin verimliliği artırabileceğini kabul etmekle birlikte, tek başına demografik çöküşü durduracak ölçekte bir etki yaratmalarının mümkün olmadığını vurguluyor.
EBRD ekonomilerinde yapay zekâdan en çok fayda sağlayabilecek işlerde çalışanların oranı, gelişmiş Avrupa’ya kıyasla daha düşük. Bu da teknolojik dönüşümün potansiyelinin sınırlı kalabileceğini gösteriyor.
Ayrıca yapay zekâ, bazı sektörlerde çalışanların verimliliğini artırırken, bazı mesleklerde iş kaybına yol açabilir. Dolayısıyla bu alan hem fırsat hem risk barındırıyor. Kısacası, yapay zekâ önemli bir araç ama bir “sihirli değnek” değil.
En Etkili Başlık: İşgücüne Katılımın Artması
EBRD’ye göre, yaşlanmanın ekonomik maliyetine karşı en güçlü araç, daha fazla insanın, özellikle de daha ileri yaştaki bireylerin işgücüne katılması. Bu öneri, birçok Avrupa ülkesi için acil bir zorunluluk haline gelmiş durumda.
Mevcut tablo ise karışık bir resim sunuyor: Emeklilik yaşları 55 ile 67 arasında yükseltiliyor olsa da fiili emeklilik yaşı birçok ülkede daha aşağıda. Erken emeklilik seçenekleri var oldukça, resmi yaş sınırlarını artırmak beklenen etkiyi yaratmayabiliyor.
Bu noktada yine siyasi irade devreye giriyor. Yaşlanan bir toplumda emeklilik reformu, siyasi açıdan en hassas başlıklardan biri. EBRD’nin tespitiyle, “Kendi kuşaklarının ihtiyaçlarına daha duyarlı hale gelen liderler, gereksinim duyulan uzun vadeli reformlara mesafe koyuyor.”
Göç: Avrupa’nın Zorlandığı Ama Vazgeçemeyeceği Seçenek
Göç konusu raporun önemli bir bölümünü oluşturuyor. EBRD ekonomilerinde göç verme oranları yüksek, göç alma oranları ise oldukça düşük. 2020 itibarıyla bölge nüfusunun yalnızca %6,4’ü yurtdışında doğmuş. Bu oran, gelişmiş ekonomilerde %20.
Oysa genç ve nitelikli göçmenler, yaşlanan toplumlar için önemli bir denge unsuru. Ancak siyasi alanda yaşlı kuşakların ağırlığı arttıkça göç politikaları da daha kısıtlayıcı hale geliyor. Genç seçmen kitlesi göç konusunda daha olumlu görüşlere sahip olsa da siyasi temsil eksikliği nedeniyle bu görüşler karar alma süreçlerinde yankı bulmuyor.
Çözüm: Gençliği Siyasette, Ekonomide ve Kararlarda Merkeze Yerleştirmek
EBRD’nin vardığı sonuç, demografik krizin teknik bir mesele olmanın çok ötesinde olduğu. Bu kriz, gençlerin siyasetteki görünürlüğünü ve etkisini artırmadan çözülemez. Reformlar bir yandan emeklilik yaşını, işgücü katılımını, teknolojiyi ve göçü kapsarken; diğer yandan siyasi temsil yapısını da yeniden dengelemeyi gerektiriyor.
Gençlik politikaları, artık sadece eğitim veya istihdam başlıklarıyla sınırlı bir alan değil; ülkelerin gelecekte karşı karşıya kalacağı mali yükü hafifletecek ana makroekonomik araç haline gelmiş durumda.
Kaynak: Euronews
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar