Enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik gibi konular gündemimizde kalmaya devam ediyor ve epeyce bir süre daha kalacak gibi gözüküyor. Özellikle asgari ücretliler ve emekliler her zaman olduğu gibi geçim sıkıntısı çekmeye devam ediyor ve sürekli aile bütçesini denkleştirmeye çalışıyorlar.

Enflasyon ve pahalılık kelimelerinin anlamı, çoğu zaman vatandaşlarımız tarafından aynı olarak algılanmasına rağmen bu iki kelimenin anlamı farklıdır. Enflasyon, bir ülkede fiyatların yükselmesi; pahalılık ise alım gücünün düşmesini ifade eder. Örneğin maaşınız aynı olduğu halde yüksek fiyattan dolayı alım gücünüz düştü ise pahalılık söz konusudur. Hâlbuki maaşını yükseldiğimde fiyatların da yükselmesine rağmen alım gücünüz aynı veya eskisinden daha fazla ise enflasyon gündem olacaktır.

Ücret artışları yurdumuzda her dönem tartışma konusu olmuştur. Genel olarak artışlar TÜİK in belirlediği enflasyon oranları baz alınarak hesaplanır. Bu yılbaşında yapılan ücret ayarlamalarına gelecek olursak;

Memur %30,5

Asgari ücretli %50

Emekli %25 zam aldılar. Burada emekli ve memurlar yılda iki defa (ocak-temmuz); asgari ücretli ise yılbaşında olmak üzere yılda bir defa zam almaktadır.

Bildiğiniz gibi TÜİK aralık ayı TÜFE oranını %36 olarak açıklamıştı ve yapılan ücret zamları bu oran baz alınarak uygulandı. Asgari ücrete yapılan zam oranı yüksek gözükmüştü ve işçilerimiz adına sevinmiştik ama daha maaşını alamadan işçilerimizin maaşı da enflasyon karşısında eridi gitti. Bir de asgari geçim indirimi de kaldırılmış oldu.

Memurlara gelince onların aldığı %7,5 enflasyon zammı da Ocak 2022 aylık enflasyon oranı olan %10 barajının altında kaldığı için hiç önemi kalmadı.

Emekliler ise en az oranla her zamanki gibi geçim sıkıntısı çekmeye mahkûm edilir En düşük emekli maaşı 2500 TL oldu ama bu da yükselen fiyatlar karşısında komik kaldı.

Emekli maaşını en düşüğü asgari ücret seviyesinde olmalıdır. Bu konuda Sn. Cumhurbaşkanımız temmuz döneminde farkların giderileceği, halkımızın fiyatlar karşısında ezdirilmeyeceği sözünü verdi.

Ocak ayı enflasyon oranlarında sadece gıda da artış oranı %55 olarak açıklanmıştır ve bu da gerçeği yansıtmamaktadır. Bugün pazara çıktığımızda yaz sebzelerini baz almadan baktığımızda karnabahar, biber gibi sebzelerin 25-30 TL bandında diğer sebze ve meyvelerin de en düşüğünün 10-15 TL olduğunu söylemek zor değildir. Bu durumda halkın büyük bir bölümü kilo ile değil tane ile alım yapmaktadır. Acı bir gerçek ise marketlerde bazı ürünlerin alarm cihazına bağlı olmasıdır. Ayçiçek yağının bardak ile satışa konu olması da bir gerçektir.

Son yapılan elektrik, doğalgaz, akaryakıt, ulaşım zamlarından sonra yazılı ve görsel basında izlediklerimiz hakikaten düşündürücüdür.. Hükümet bu zamların yüzde elliden fazlasını sübvanse ettiği halde ödeme zorluğu çeken haneler maalesef çoğunluktadır. İşin daha da vahim tarafı elektrik yakmamak için televizyon ışığında aydınlanmaya çalışan, doğalgaz tüketmemek için battaniye veya kalın giysilerle ısınmaya çalışan vatandaşlarımızın haberleri çok sık l gündeme gelmektedir. Akaryakıt zamları ise neredeyse her gün yapılmakta ,30 veya 40 TL tasarruf amacıyla benzin istasyonlarında uzun kuyruklar oluşmaktadır. Arabası olmayanı akaryakıt zamları ilgilendirmez diyebilirsiniz ama asıl gerçek öyle değildir. Günümüzde geçimini arabasıyla sağlayan birçok vatandaşımızın geçim kaynağı arabasıdır. Ayrıca nakliye süresince mazot ve otoyol ücretleri yediğimiz besin maddelerine eklenmektedir. Antalya’dan İstanbul’a gelen sebze, marketlerde 4-5 kat fazlasına satılmaktadır. Dolayısıyla akaryakıt günlük hayatımızın vazgeçilmezidir. Özel aracı olan vatandaşlar da artık toplu taşıma araçlarını kullanmayı tercih etmektedir. Bu yüzde İstanbul’da trafik rahatlamıştır.

Elektrik fiyatlarında yapılan tarife değişikliği doğru bir yaklaşımdır ama hanelerdeki kadar işyerlerini etkilemeyecektir. Son dönemde elektrik faturalarının yüksekliği nedeniyle kepenk kapatan esnafların olduğunu söyleyebiliriz.

Enflasyonun düşmesi için üretim girdi maliyetlerinin aşağı yönlü hareket etmesi zorunludur. Çiftçinin kullandığı gübre, tohum, ilaç, mazot fiyatları iki katından fazla arttığından bazı çiftçilerimizin tarlaları ekilmemektedir. Çünkü çiftçilerimiz de borç aldıkları kredileri ödeme güçlüğü içine düşmüşlerdir. Düşük faiz politikası sadece bankalara değil, öncelikle çiftçilerimize uygulanmalıdır. Bunun yanında üretim destekleri de arttırılmalıdır.

Özellikle ithal ikame malların üretiminde devlet desteğinin arttırılması sağlanmalıdır.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist