Türkiye’nin tarım ve hayvancılık sektörleri, yüz yıllardır ülke ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyor. Ancak günümüzde bu sektörler, küçük üretici yapısı, piyasa dalgalanmaları, yüksek girdi maliyetleri, pazarlama zorlukları ve küresel rekabet baskısı gibi çok yönlü sorunlarla karşı karşıya. Bu tablo içinde, üreticilerin tek başına ayakta kalabilmesi giderek güçleşirken, kooperatifleşme modeli yeniden stratejik bir çözüm olarak gündemin merkezine yerleşiyor.
Kooperatifler, üreticilerin bir araya gelerek hem üretim hem de pazarlama süreçlerinde güç birliği oluşturduğu, dayanışma esasına dayalı ekonomik örgütlenmelerdir. Tarımda ve hayvancılıkta kooperatifleşme, yalnızca bir ekonomik model değil, aynı zamanda kırsal kalkınmanın, gelir adaletinin ve sürdürülebilir üretimin teminatı olarak da görülüyor.
Bugün Avrupa Birliği ülkelerinde tarımın omurgasını kooperatifler oluşturuyor. Örneğin Hollanda’da süt üretiminin yaklaşık %90’ı, Danimarka’da et üretiminin %80’i, Fransa’da ise tarımsal üretimin %70’ten fazlası kooperatifler aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Türkiye’de ise kooperatifleşme oranı hâlâ arzu edilen seviyeye ulaşmış değil. Oysa tarım ve hayvancılıkta kooperatifleşme, küçük üreticiyi büyük sermayeye karşı koruyan en etkin kalkınma aracıdır.
Kooperatifleşmenin Ekonomik Gücü
Tarım ve hayvancılıkta kooperatifleşme, üreticilere sadece mali dayanışma sağlamaz; aynı zamanda girdilerde tasarruf, satışta pazarlık gücü ve yatırımda verimlilik kazandırır.
Bir üreticinin tek başına yem, gübre, tohum ya da mazot tedarikinde elde edemeyeceği fiyat avantajı, kooperatifin toplu alım gücüyle sağlanabilir. Aynı şekilde ürününü bireysel olarak pazarlamak zorunda kalan üretici, kooperatif sayesinde daha geniş pazarlara erişebilir, ihracat yapabilir, katma değerli ürünler üretebilir.
Kooperatifin ortak gücü, üreticiyi hem finansal hem de psikolojik olarak güçlendirir. Çünkü üretici artık yalnız değildir; aynı amaç uğruna çalışan bir topluluğun parçasıdır. Bu yapı, üretim planlamasının sağlıklı yapılmasını, kalite standartlarının yükselmesini ve gelir istikrarının sağlanmasını mümkün kılar.
Kooperatifler aynı zamanda finansmana erişimde köprü işlevi görür. Bankalar ya da tarımsal kalkınma kurumları, bireysel çiftçiye kredi verirken yüksek risk görürken, kooperatif çatısı altında örgütlenen üreticilere daha uygun koşullarda finansman sağlayabilir.
Bu durum hem küçük üreticinin elini güçlendirir hem de sektörün genel verimliliğini artırır.
Hayvancılıkta Kooperatif Modelinin Katkıları
Hayvancılıkta kooperatifleşme, özellikle yem, veteriner hizmetleri, üretim planlaması ve ürün pazarlaması konularında büyük avantaj sağlar.
Birçok bölgede küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık yapan üreticiler, yem fiyatlarındaki artış nedeniyle maliyet baskısı altında. Kooperatifler, toplu yem alımıyla maliyeti düşürebilir, üyelerine uygun ödeme koşulları sunabilir. Ayrıca veteriner ve suni tohumlama hizmetleri kooperatif çatısı altında organize edildiğinde hem kalite hem de erişim kolaylığı sağlanır.
Et ve süt kooperatifleri, üreticinin elindeki ürünü doğrudan işleyerek katma değer yaratır. Süt toplayan kooperatifler, sütü peynir, yoğurt, tereyağı gibi ürünlere dönüştürerek hem üretici gelirini artırır hem de yerelde istihdam oluşturur.
Bu modelin başarılı örneklerini Türkiye’nin birçok bölgesinde görmek mümkündür. Örneğin Balıkesir, İzmir, Konya, Aydın ve Kars gibi illerde faaliyet gösteren süt kooperatifleri, üreticinin gelirini istikrara kavuşturmuş, yerel markalar oluşturmuş ve üretim zincirinde güven tesis etmiştir.
Bununla birlikte hayvancılıkta kooperatifleşmenin en kritik yönü, piyasa dalgalanmalarına karşı üreticiyi koruma kapasitesidir. Et ve süt fiyatlarında yaşanan ani değişimler, küçük üreticiyi zor durumda bırakırken, kooperatifler bu değişimleri daha dengeli yönetebilir, ürünleri uygun zamanda depolayabilir ya da işleyerek değerlendirilebilir hale getirebilir.
Tarımda Ortak Üretim ve Pazarlama Gücü
Tarım sektöründe kooperatifler, sadece üretim değil aynı zamanda pazarlama ve lojistik açısından da stratejik bir rol oynar. Küçük üreticilerin tek başına erişemeyeceği zincir marketlerle ya da ihracat kanallarıyla kooperatifler aracılığıyla sözleşmeli üretim yapılabilir.
Bu sayede hem üretim planlaması sağlanır hem de üretici, ürününü hangi fiyattan satacağını önceden bilir. Kooperatifler ayrıca soğuk hava depoları, paketleme tesisleri, işleme fabrikaları kurarak ürünlerin raf ömrünü uzatabilir ve katma değerini artırabilir.
Türkiye’de tarımsal üretimin parçalı yapısı, verimlilik açısından ciddi bir sorun oluşturuyor. Tarım kooperatifleri, bu parçalı yapıyı üretim planlamasıyla birleştirip ekonomik ölçekte büyüme sağlayabilir.
Örneğin bir bölgedeki üreticiler aynı ürün grubuna yönelip, kooperatif üzerinden ortak makine parkı kurduklarında hem maliyet düşer hem de üretim kapasitesi artar. Bu model, modern tarım tekniklerinin uygulanmasını da kolaylaştırır.
Kırsal Kalkınmanın Sosyal Boyutu
Kooperatifleşme yalnızca ekonomik bir model değildir; aynı zamanda kırsal toplumun dayanışma kültürünü canlandıran sosyal bir harekettir.
Köylerde, ilçelerde ya da üretim bölgelerinde kurulan tarım ve hayvancılık kooperatifleri, üreticiler arasında güven, dayanışma ve ortak hedef bilinci oluşturur. Bu durum, kırsaldan kente göçü de azaltabilir.
Özellikle gençlerin ve kadınların üretim süreçlerine katılımı, kooperatifler aracılığıyla daha kolay sağlanır. Kadın üretici kooperatifleri, son yıllarda yerelde ekonomiye katılımın ve toplumsal görünürlüğün en güçlü araçlarından biri haline gelmiştir.
Birçok bölgede kadınların öncülüğünde kurulan kooperatifler, el emeği ürünlerinden süt ürünlerine, organik tarımdan kırsal turizme kadar geniş bir yelpazede faaliyet göstermekte hem gelir yaratmakta hem de sosyal dayanışmayı güçlendirmektedir.
Politika Önerileri ve Geleceğe Bakış
Türkiye’de kooperatifçiliğin güçlenebilmesi için yasal altyapının sadeleştirilmesi, teşviklerin artırılması ve eğitim desteğinin yaygınlaştırılması gerekiyor.
Üreticilerin kooperatifleşmeye yönelik önyargıları, geçmişteki başarısız örnekler nedeniyle sürüyor. Bu nedenle şeffaf yönetim, hesap verebilirlik ve profesyonel işletmecilik anlayışı yeni kuşak kooperatiflerin temel ilkeleri olmalı.
Devletin rolü ise, üreticiye doğrudan müdahale etmekten çok, kooperatiflerin rekabet gücünü artıracak ortamı yaratmak olmalı.
Dijitalleşme de bu dönüşümün önemli bir ayağıdır. Tarım ve hayvancılık kooperatifleri dijital platformlar üzerinden üyelerine bilgi, fiyat, pazar ve girdi hizmeti sunarak daha etkin hale gelebilir.
Bununla birlikte, kooperatiflerin ulusal düzeyde bir ağ oluşturması, pazarlama ve ihracat kapasitesini büyük ölçüde artıracaktır.
Sonuç: Üretimin Geleceği Kooperatifte
Kooperatifleşme, sadece bir örgütlenme biçimi değil, üretimin geleceğini şekillendiren bir dayanışma felsefesidir.
Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta sürdürülebilir büyüme, gelir adaleti ve gıda güvenliğini sağlaması için, küçük üreticinin bir araya gelmesi şarttır.
Küresel rekabetin sertleştiği, iklim değişikliğinin üretimi zorlaştırdığı bu dönemde, “tek başına üretici” modeli artık yerini “birlikte güçlü üretici” modeline bırakmak zorundadır.
Kooperatifler, bu dönüşümün anahtarıdır. Çünkü toprağın bereketi, ancak ortak akıl ve dayanışma ile kalıcı hale gelir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar