Son yıllarda küresel işgücü piyasasında yaşanan dönüşüm, artık yalnızca istihdamın niceliğine değil niteliğine odaklanmayı zorunlu kılıyor. “Kaliteli işler” (decent work / quality jobs) kavramı, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından ortaya atıldığından beri giderek daha fazla ülkenin ekonomik planlarında ve sosyal politika tasarımlarında yer buluyor. Ancak bu kavram, yalnızca yüksek ücretli, sosyal güvenceli bir işten ibaret değil. Daha geniş bir çerçeve içinde değerlendirildiğinde kaliteli işler stratejisi; çalışanların haklarının güvence altına alındığı, üretkenliğin teşvik edildiği, yaşam kalitesini yükselten, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir ekonomi modelinin temel yapı taşıdır.
İşin Kalitesi Neden Gündemde?
Salgın sonrası dönemde ortaya çıkan ekonomik dalgalanmalar, gig ekonomisi ve platform çalışması gibi yeni iş modellerinin yaygınlaşması, esnek ama güvencesiz istihdam biçimlerini öne çıkardı. Bir yandan kayıt dışı istihdam hâlâ ciddi bir sorun olmaya devam ederken, öte yandan teknolojik dönüşüm nedeniyle pek çok iş alanı otomasyon riski altında. Bu tablo, yalnızca işsizliği önlemek değil aynı zamanda çalışanların sosyal korunmasını güçlendirmek gerektiğini gösteriyor.
Nitelikli işlere erişim, toplumsal refahın dağılımından demokratik katılıma kadar geniş bir etki alanına sahip. Kaliteli iş stratejisi, aynı zamanda ekonomik büyümenin yalnızca makro göstergelerle ölçülemeyeceğini; gelir, yaşam standardı ve hakların bütünsel olarak iyileştirilmesi gerektiğini savunuyor. Dolayısıyla meselenin merkezinde, “herkese iş” değil “herkese insan onuruna yakışır iş” hedefi yer alıyor.
Kaliteli İşlerin Unsurları
Kaliteli iş kavramı en az dört temel bileşen üzerine inşa edilir:
Ücret ve gelir güvencesi: Yaşam maliyetini karşılayabilecek seviyede gelir ve adil ücret politikası.
Güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları: İş sağlığı, iş güvenliği, psikososyal risklerin azaltılması, işyerinde saygınlık.
Sosyal koruma: Sigorta, emeklilik hakları, izinler, işsizlik yardımı gibi güvenceler.
Çalışan hakları ve örgütlenme özgürlüğü: Sendikalaşma hakkı, toplu pazarlık, ayrımcılığın engellenmesi.
Bu unsurların yokluğu, emek piyasasının tek başına büyümesiyle toplumun refahının artmayacağını açıkça gösteriyor. Bugün dünya genelinde milyonlarca kişi çalışıyor, ancak güvence ve refah bakımından kırılgan gruplara dönüşmüş durumda.
Stratejik Bir Politika Olarak Kaliteli İşler
Kaliteli işler stratejisinin gerçek anlamda hayata geçirilmesi, sadece Çalışma Bakanlığı veya sosyal politika kurumlarının meselesi değildir; ekonomi yönetiminden eğitim sistemine, bölgesel kalkınma ajanslarından yerel yönetimlere kadar çok katmanlı bir politika koordinasyonu gerektirir.
Örneğin:
Milli İstihdam Stratejisi yalnızca iş yaratmayı değil, sektörlerde verimlilik artışını ve beceri uyumunu temel hedef haline getirmelidir.
Mesleki eğitim ve yaşam boyu öğrenme altyapısı güçlendirilerek genç işsizliği ve nitelik uyumsuzluğu azaltılmalıdır.
İşveren teşvikleri, yalnızca istihdam sayısına değil istihdamın niteliğine göre tasarlanmalıdır.
Kadınlar, gençler ve dezavantajlı gruplar için özel programlar uygulanmalıdır; çünkü kaliteli iş aynı zamanda kapsayıcı iş demektir.
Yeşil ve dijital dönüşüm desteklenirken yeni iş türlerinin güvencesizliğe yol açmaması için proaktif düzenlemeler yapılmalıdır.
Kaliteli işe erişim aynı zamanda bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması anlamına gelir. İstanbul ve Ankara’da bir işin niteliği ile Güneydoğu Anadolu’da ya da kırsalda sunulan bir işin niteliği hâlâ dramatik biçimde farklı. Bu nedenle kaliteli işler stratejisi, bölgesel kalkınma politikalarıyla entegre edilmelidir.
Nitelikli İş Yoksa Ekonomik Dönüşüm de Yok
Verimliliği yüksek sektörlere geçiş, sürdürülebilir büyüme ve teknoloji yatırımları ancak nitelikli iş gücüyle mümkün olabilir. Sanayi 4.0, yapay zekâ, yeşil ekonomi gibi dönüşümler yalnızca teknolojik değil aynı zamanda sosyal bir dönüşümü de zorunlu kılmaktadır.
Kaliteli iş stratejisinin uygulanmadığı bir ekonomik yapı, düşük ücret – düşük üretkenlik tuzağı içinde sıkışır. Bu tür ekonomiler, rekabette fiyat baskısına dayalı modele mahkûm olur ve uzun vadede toplumsal refahı artıramaz. Bunun en somut göstergesi “çalışan yoksulluğu” dur. Gelir güvencesi olmayan işlerde çalışan milyonlarca kişi ekonomik büyümeden pay alamamakta, sosyal devlet mekanizmaları ise yüksek maliyet altında kalmaktadır.
Türkiye İçin Yol Haritası
Türkiye uzun süredir yüksek istihdam yaratmayı hedefleyen programlar yürütüyor, ancak iş kalitesinin artırılması konusunda daha derinlikli politikalara ihtiyaç var. Kayıt dışılığın azaltılması, ücret erozyonunun engellenmesi, sendikal hakların genişletilmesi ve sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği bu politikanın temel taşları olmalıdır.
Ayrıca işgücü piyasasının geleceği açısından:
Dijital ve yeşil dönüşüm alanlarında yeni meslek haritaları çıkarılmalı,
Freelance ve platform çalışanlarına yönelik yeni hukuki statüler oluşturulmalı,
Kamuda ve özel sektörde eşit işe eşit ücret ilkesi hayata geçirilmelidir.
Bütün bunların ötesinde kaliteli iş stratejisi, yalnızca bir ekonomik hedef değil aynı zamanda demokrasi, sosyal adalet ve insan hakları hedefidir. Çalışanların işyerinde söz sahibi olduğu, emeğin saygı gördüğü, yaşam standardının yükseldiği bir ortam, aynı zamanda daha barışçıl, daha katılımcı bir toplum yaratır.
Sonuç: Kaliteli İş, Kaliteli Gelecek
Bugün dünyada tartışılan temel mesele yalnızca işsizlik değil güvencesiz istihdamdır. İnsanların çalıştığı halde geçinemediği, sosyal olarak kendini koruyamadığı, iş güvencesinin olmadığı bir düzende ne büyüme sürdürülebilir ne de toplumsal huzur.
Kaliteli işler stratejisi, yalnızca çalışanları değil, işverenleri, ekonomiyi ve devleti ilgilendiren bir temel dönüşüm çağrısıdır. Türkiye’nin rekabetçiliği artırma hedefi ile sosyal devlet ilkesini koruma mücadelesinin ortak paydası “kaliteli iş” yaklaşımı olabilir.
Bu nedenle artık sorulması gereken soru “Kaç kişi çalışıyor?” değil; “Nasıl çalışıyorlar?” sorusudur.
Gerçek refah, ancak emek onurunun güçlendirildiği bir toplumda mümkündür.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar