Türkiye’de sağlık yatırımları, son yıllarda mimarisi ve büyüklüğüyle dikkat çeken şehir hastaneleriyle adeta sembolize edildi. “Modern, kapsamlı ve büyük kapasiteli sağlık hizmeti sunacak” sloganıyla hayata geçirilen bu projeler, bir yandan sağlık altyapısını güçlendirirken, diğer yandan devlet bütçesini de ciddi şekilde zorlamaya başladı. Son açıklanan verilere göre, şehir hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na maliyeti tam 101 milyar TL’ye ulaştı. Bu, yalnızca inşaat ve yatırım maliyetlerini değil, aynı zamanda kira, işletme ve bakım giderlerini de kapsayan toplam bir yük.
Bütçeye Ağır Darbe
101 milyar TL’lik yük, yıllık sağlık bütçesinin önemli bir bölümünü tek başına tüketiyor. Bakanlığın kaynakları, bu devasa projelerin kira ve işletme giderlerini karşılamak için kullanılırken, diğer sağlık hizmetlerine ayrılan pay giderek azalıyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli hastaneler, birinci basamak sağlık hizmetleri ve acil servisler bu durumdan doğrudan etkileniyor. Küresel sağlık krizlerinde esnekliği artıran şehir hastaneleri, normal dönemlerde bütçeyi adeta rehin alıyor.
Şehir hastanelerinin finansal yapısı, kamu-özel iş birliği (PPP) modeline dayanıyor. Özel sektörün inşa ettiği hastaneler, devlet tarafından uzun yıllar boyunca kira ve hizmet bedeli karşılığında kullanılıyor. Başlangıçta “düşük maliyetli” görünen bu model, yıllar içinde kira artışları, işletme giderleri ve bakım masraflarıyla bütçeyi giderek daha fazla zorluyor. İşte 101 milyar TL’lik toplam maliyetin büyük kısmı da bu uzun vadeli yükümlülüklerden kaynaklanıyor.
Sağlık Hizmetinde Dengesizlik
Şehir hastaneleri büyükşehirlerde yoğunlaşırken, kırsal ve küçük şehirlerdeki sağlık yatırımları geri planda kalıyor. Modern cihazlarla donatılmış bu devasa kompleksler, büyükşehirlerdeki hasta yoğunluğunu karşılamakta başarılı olsa da Türkiye’nin dört bir yanındaki sağlık hizmetlerinin dengeli dağılımına katkıda bulunamıyor. Küçük hastaneler ve sağlık ocakları, bütçe kısıtlamaları nedeniyle gerekli modernizasyon ve personel desteğini alamıyor. Bu da hizmet kalitesinde bölgesel farklılıkları artırıyor.
Ayrıca şehir hastanelerine ayrılan yüksek bütçe, diğer sağlık alanlarını da dolaylı olarak etkiliyor. Örneğin, acil sağlık hizmetleri, önleyici sağlık programları ve toplum sağlığı yatırımları yeterince kaynak bulamayabiliyor. Bu durum, özellikle kronik hastalık yönetimi ve erken teşhis programlarını zayıflatıyor, uzun vadede maliyetlerin daha da artmasına yol açıyor.
Kamuoyunda Tartışmalar
Şehir hastanelerinin maliyeti, kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açıyor. Muhalefet ve sağlık uzmanları, 100 milyar TL’nin daha dengeli ve yaygın bir şekilde kullanılabileceğini savunuyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli hastanelere, birinci basamak sağlık hizmetlerine ve kırsal bölgelere yapılacak yatırımların, sağlık sisteminin genel verimliliğini artıracağı görüşü öne çıkıyor. “Büyük gösteriş, küçük verim” eleştirisi, şehir hastanelerinin sürdürülebilirliğini sorgulayan en yaygın yorumlardan biri.
Öte yandan savunucular, şehir hastanelerinin büyük kapasiteli yoğun bakım üniteleri, gelişmiş tıbbi cihazları ve uzman personeli ile büyükşehirlerdeki hasta taleplerini karşıladığını belirtiyor. Pandemi döneminde ve sağlık krizlerinde, bu hastaneler Türkiye’nin sağlık sisteminin esnekliğini gösterdi. Ancak maliyet ve bütçe baskısı göz önüne alındığında, modelin sürdürülebilirliği tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Alternatif Perspektifler
Uzmanlar, şehir hastaneleri modelinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. Kamu-özel iş birliği modeli, yüksek maliyetler ve uzun vadeli yükümlülükler göz önüne alındığında, kısa vadede sağlık hizmetine erişimi artırsa da uzun vadede finansal sürdürülebilirliği riske atıyor. Önerilen çözüm, kaynakların dengeli dağıtılması ve özellikle küçük hastanelerin, birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi yönünde. Ayrıca, şehir hastanelerinin kira ve işletme maliyetlerinin azaltılması, finansal yükü hafifletecek stratejik bir adım olarak öne çıkıyor.
Sonuç
Türkiye’de şehir hastaneleri, sağlık sisteminin modernleşmesi ve büyük hasta taleplerinin karşılanması açısından önemli bir adım. Ancak, 101 milyar TL’lik maliyet, devlet bütçesi üzerindeki baskıyı görünür kılıyor ve sistemin sürdürülebilirliği açısından soru işaretleri yaratıyor. Sağlık Bakanlığı’nın, şehir hastanelerinin finansal yükünü dengeleyecek, diğer sağlık alanlarına kaynak aktarımını sağlayacak ve özellikle kırsal bölgelerde sağlık hizmeti erişimini güçlendirecek adımlar atması kritik önem taşıyor. Aksi halde, şehir hastaneleri sadece sağlık hizmetinin simgesi değil, bütçenin rehin alındığı bir yatırım olarak anılmaya devam edecek.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar