Yıllardır süren gıda ve tarım ürünlerinde yaşadığımız fiyat artışlarına bir türlü çözüm bulunamadı ve gıda enflasyonu hız kesmeden devam ediyor. Önceki yıllarda denemesi yapılan tanzim satış mağazaları, daha sonra da birçok bölgede açılan tarım kredi kooperatifi satış mağazaları da sorunu çözmedi. En son ise marketlerin denetimi konusu gündeme geldi.

Market denetimlerimde beş büyük markete ciddi rakamlarda para cezası verilmesi sanırım etkili olmuştur. Çünkü yapılan bu denetimler sırasında gıda işletmelerinin aralarında anlaşarak fiyat belirlediği, kendi aralarında kurdukları iletişim grubu ile anlaşarak hepsi aynı fiyatı taşıyan etiketlere sahip oldukları anlaşıldı.

Ancak yukarıda yazdıklarım sorunu kökünden çözmez, geçici çözüm olabilir. Fiyat denetimleri sondan değil, işin başından başlamalıdır. Markete gelene kadar sebze ve meyvenin veya gıda ürünlerinin geçirdiği aşamalarda katlanan mekanizmalar kontrol edilmelidir. Öncelikle olaya çiftçiden başlamak gerekir. Üreticinin girdi maliyetlerindeki artış, çiftçinin kredi maliyetleri gözden geçirilerek ilk etapta bunların denetim altına alınması zorunludur.

TÜİK tarafından açıklanan tarımda üretici fiyat endeksi %36 gibi yüksek bir orandır. Geçtiğimiz bir yılda en basit çiftçinin olmazsa olmaz giderlerinden gübre yedi kat, mazot ise iki kat zamlanmıştır. Bunun yanında gübre, işçilik, nakliye gibi harcamalarda da kayda değer artışlar söz konusudur. Hal böyle olunca da üretici zarar edeceğini düşünerek tarlasını ekmekten vazgeçmekte ve kayıtlı çiftçi sayısı da her geçen yıl azalmaktadır.2021 yılının ocak ayında 568395 çiftçi kayıtlı iken bu sayı 500066 ya kadar gerilemiştir. Öte yandan borcunu ödemekte son derece zorlanan çiftçi sayısı da az değildir. Takipteki kredi borcu ise Kasım 2021 de 4,3 milyar TL’dir.

Bir diğer konu, kamuoyunda çok tartışılan aracı kurumların enflasyonu yükselttiği yorumlarıdır. Toptancı haller tarım sektörünün olmazsa olmazıdır. Çünkü komisyoncular da çiftçiye avans kredi kullandırmaktadır ve üretici ürününün ekim aşamasında destek almaktadır. Tarım ürünlerinin maliyet artışındaki payı yaklaşık %12-13 civarındadır. Hâlbuki Antalya halinden İstanbul’da tüketiciye ulaşan ürünlerde fiyat farkı 3-4 kata kadar yükselmektedir. Yani komisyoncunun aldığı ve devlete ödenen vergiler %13 gibi düşük bir maliyettir. Demek ki hal giderleri diğer giderlerin yanında önemsiz konumdadır.

 Haller kanununa göre marketlerin veya sebze ve meyve tüccarlarının direk tüketiciden mal alması mümkün değildir. Çünkü hal rüsumu ve KDV ödemek zorundadır. Toptancı hallerin çalışma sistemine göz atacak olursak;

Türkiye’de üretici hali ve tüketici hali olmak üzere iki türlü hal faaliyettedir. Örneğin Antalya veya Mersin halinin %90 ı üretici ürünleri ile iştigaldir ama İstanbul veya Ankara öyle değildir ve genelde hazır ürünler satılmaktadır. Üretici hallerde müstahsil malını komisyoncuya getirir ve komisyoncular da haldeki tüccara, marketlere ürünleri piyasa değerleri ile satarlar. Komisyoncudan mal alan tüccar, sebze ve meyveyi ambalajlayıp yurdun çeşitli illerindeki haller vasıtasıyla ürünleri satılır ve satış değeri de o günkü arz talep durumuna göredir. Yani kar mı edecek zarar mı edecek belli değildir. Sebze ve meyve dayanıksız tüketim malı olduğu için hemen satılmak durumundadır. Bu arada sebze ve meyve tüccarının giderlerini de unutmayalım. Ortaokul ve lise yıllarımda ben de Antalya halinde tüccarın yanında işçiliğini ve basit muhasebesini yaptığım için olayı yakından biliyorum. En başta gelen işçi maliyetleri, ambalaj giderleri, nakliye bedelleri, kira, genel giderler totalde yüksek rakamlara ulaşmaktadır. Yukarıda belirttiğim gibi, malın ne fiyata satılacağı belli olmadığından kar veya zarar da kesin değildir.

Maalesef ülkemizde sıkı ve sürdürülebilir tarım politikası mevcut değildir. Öncelikle çiftçinin girdi maliyetleri kontrol altına alınmalı, verilen destekler arttırılmalı ve teşvik edilmelidir. Ekim alanımız 6,8 milyon hektar kadardır ve 2020 yılı buğday üretimimiz 20,5 milyon ton olmasına rağmen ithal etmek durumunda kalıyoruz ve ithal maliyeti de toprak mahsulleri ofisinin alım fiyatından daha yüksektir. İthal ettiğimiz buğdayı makarna yapıp ihracat yapıyoruz ama rekoltemizi neden yükseltemiyoruz? Yüzölçümü bizim Konya kadar olan Hollanda tüm dünyaya tarım ürünleri ihracatı yapıyor da biz neden yapamıyoruz?

Ülkemizde 1970’lerde başlayan sanayi devrimi ile köyden kente göç başladığından bu yana ekilecek tarlalar yavaş yavaş terkedilmiş, köy nüfusu azaldığından tarım ürünleri üretimiz azalma eğilimine girmiştir. Bugün ise bazı parti programlarında kentten köye göç projeleri yerini almaktadır.

Sonuç olarak halkımızın temel tüketimi olan tarım ürünleri aracılardan daha çok üretim maliyetlerinin artmasından kaynaklanan sebeplerle fiyatları yükselmektedir. Öncelikle bu maliyetlerin düşürülmesi sağlanmalıdır.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN