Köy ve Mahallelerden Büyük şehirlerimize kadar Memleketimizin iliğini kemiğini sömüren bir tutum ve davranışımız var. İsraf, savurganlık, boş işlere para harcamak.

Konunun önce iki boyutu var.

1-Kişisel tutum ve davranışlarımız

2-Kurumsal tutum ve davranışlarımız

Kurumsal savurganlıklarımızın boyutu o denli büyük ki ekonomik hayatımızda onulmaz yaralar açan tamir edilemez çaplı.  Bunlardan da en başta geleni beyinlerin değerlendirilememesi. Buna şöyle de isim verebiliriz, yanlış da olmaz, beyin göçü veya yetişmiş beyinlerin kendi sahalarından uzak konularda çalıştırılması.

Öyle ki nice gencimiz yokluk içerisinde veya varsıl da olsa, ta uzaklarda ABD, İngiltere, Uzak Asya v.d. ülkelerde istisnai konularda eğitim almış, doktora yapmış ve yetkililerin cilalı sözleri ile memleketlerine dönmüşler ama onları Türkiye’deki kıymet bilmezlik onları yeniden uzak yolları gözletir olmuş. İşin en kötü yanı da bu konuyu ağırlıklı olarak ele alıp düşünen ve değerlendiren bir birim yada insanımızın olmayışı veya olsa da etkisiz oluşu. Veya altının bakırcılar tarafından değerlendirmeye alınması olayı gibi olması.

Beyinlerin değerlendirilememesi konusunda yaşadığım bir örnek: 1975-76 yılları MSB  AR-GE de Bilimsel İstişare toplantısında Birçok üst düzey General MS Bakan ve Müsteşar dahil, ve çok kıymetli zirvede bilim adamları var. Ord. Prof. Dr. Fahir Yeniçay (A.Ü. Fizik hocası),sözünü budaktan sakınmayan bir pir-i fani ki herkesten önce söz aldı. Asteğmenleri nasıl nerede değerlendiriyorsunuz diyerek bir soru ile toplantıyı açmıştı. Ve görevli birim amirlerinden değişik cevaplar geldi. Tabii ki o zaman mesleğinde çalışamayan birçok Asteğmen de vardı ki Fahir Hoca gürledi; bizim yeğen Ahen de makine mühendisi olmuş gitmiş Balıkesir’de takım komutanı yapmışsınız. Onun Askeri Fabrikalarda gezinmesi dahi takım komutanlığından bu memleket için daha yararlı olur. Tabii ki yaş ve bilgisine saygı gereği kimse yanıt verememiş, ağzını açamamıştı. Göz önünde bulundurulması gerekli ana konulardan birisi de böylesi meslek dalları konusunda değerlendirme yetkisi verilenlerin gerekli bilgi ve donanımdan uzak oluşu en büyük açmazımız olsa gerek.

Konumuzda odak noktası amacımızı sanırım açıklayabildikten sonra, resmi kurum ve kuruluşların, Devlet Daireleri, Belediyeler de var olan fiziksel savurganlıklar, geliyor iş gene beyine dayanıyor. O denli gereksiz yatırım ve işler gösteriş ve popülizm adına icra ediliyor ki değil bir Türkiye belki beş Türkiye daha yaratılabilirdi. İnsanlar, yetki alanlar veya verilenler işin önem, getiri ve verimliliği göz önüne alınmadan ve fizibilite denen kavramı hiç kullanmadan öylesi fütursuz yatırımlar yapıyorlar ki bilenlerin içi sızlıyor. Bilmeyenler de çok şiddetli alkış tutmaya devam ediyor.

Şimdi desek ki her kaza ve kasabalarda iş yükünü yaklaşık hesaplayıp bir Toprak ve Hayvan hastalıkları teşhis ve tedavi laboratuvarı açalım denilse tümüyle ilgisiz kalınır veya gülünür geçilir. Ha keza Her köye bir okuma odası küçük bir kütüphane. Ancak bu ve benzer konular için yerel yönetimler de Mülki amirlerimiz de hevesli değil. Birkaç istisna duyarlı kişilik elbette vardır.

Her köy ve kasaba ve İlçe girişlerine devasa çelik konstrüksiyon hoş geldiniz takları yaptırılır! Tümüyle faydasız. Küçük bir tabela da o işi görür. O çelik putrel, profil ve boruların imalat işyerini gören, yüzlerce 0C sıcaklıkta üretildiğini bilen insan bir çiviyi bile israf edemez.

Kişisel israf kalemlerimiz, çeşitleri ve neler yapılabilir konusu bir başka yazımızla ele alınacaktır.

Hayata anlam katan israfız yaşam dileklerimle.

Sağlıcakla.

Alim Doğan ÖZCİVAN

Metalurji Yük.Müh./A Sınıfı İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı