2022 yılı başından bu yana iğneden ipliğe aklınıza ne geliyorsa zamlanmayan hiçbir ürün kalmadı ve nerede duracağı hakkında tahmin yürütmek çok zorlaştı.

Ağustos 2021 tarihinde alınan düşük faiz politikası ile birlikte ülkemizde enflasyon ve hayat pahalılığı kendini gösterdi ve özellikle dar ve orta gelirli vatandaşlarımız her geçen gün artarak geçim sıkıntısı çekmeye başladı.

Genel olarak döviz kurları ile enflasyon paralel olarak yükseldiği varsayımını esas alırsak yılbaşında dolar kuru12 TL civarında idi. Mayıs ayı TÜFE enflasyon oranı ise TÜİK tarafından %73,5 olarak açıklandı. Dolar kur ise 16,50 TL olduğuna göre yılbaşından bugüne kadar yaklaşık %25 civarında arttığı, enflasyonun ise yılbaşından bugüne kadar %35,64 olduğu gerçeği ele alındığında dövizin baskı ile tutulabildiği bir gerçektir. Merkez bankası net rezervimizin 52 milyar dolar olduğu söyleniyor.

Açıklana enflasyon oranlarından da görüleceği gibi ÜFE ile TÜFE arasındaki makas da oldukça açık seyrediyor ve bu da enflasyonun önümüzdeki süreçte de devam edeceğinin bir göstergesidir. Burada önemli bir konu üretim girdi maliyetlerinin artış eğilimini sürdürmesi ve tüketici maliyetlerine henüz yansıtılmamış olması ve mümkün olan en kısa sürede tüketici fiyatlarının yükseleceği gerçeğidir. Yani enflasyon yukarı yönlü seyredecektir. Ülkemizde yapılan üretiminde kullanılan ara mal veya hammaddenin yaklaşık %50 si yurt dışından dövizle tedarik edilmektedir ve döviz kurları yükseldikçe üretim maliyetleri de yükselmektedir. Dolayısıyla katma değeri yüksek, ithal ikame mal üretimine ağırlık vermeliyiz. Aksi taktirde üretim maliyetleri artar ve enflasyonu sürekli yaşamak durumunda kalabiliriz.

2022 yılı ilk çeyreğinde ekonomik büyüme oranımız %7,3 olarak açıklandı. Vatandaş olarak baktığımızda ise, büyüme hane halkı harcamalarının artması veya gelir düzeyinin yükselmesi, ülkede üretimin artması, işsizliğin azalması gerekir. Çarşı, Pazar enflasyonu ise TÜİK in açıkladığı oranla ilgisi olmadığı bir gerçek. Mayıs ayında benzine %23, süt ve süt ürünlerine %25, tam buğday ekmeğe %30, çaya da %50 zam geldiği halde TÜİK in mayıs ayı enflasyonu %2,98 verildi. Bu oran gerçeği yansıtmadığı aşikardır. Özellikle akaryakıt ürünlerine birbiri ardına yapılan zamlar iğneden ipliğe her ürüne zam olarak yansımaktadır. Yaz mevsiminin gelmesi ile birlikte beklenen sebze ve meyve fiyatları maalesef düşmedi ve daha da ötesi akaryakıt zamları ile yükselen lojistik maliyetleri de yükseleceğinden zam olarak da yansıyabilir.

Ocak mayıs ayında dış ticaret açığımız 4,3 milyar dolar. Yani ihracatımız hızla yükseldiği halde ithalatımızı bir türlü ihracatı geçemiyor. Bunun sebebi dışa bağımlı olduğumuz enerji maliyetleri ve ithal ikame malların üretmememiz olacaktır. Dışa bağımlı olduğumuz temel ürünlerin fiyatını biz belirleyemiyoruz ve dolar kuru arttıkça girdi maliyetlerimiz de yükseliyor. Ancak düşük faiz politikasına geçmeseydik döviz kurları bu kadar yükselmeseydi hem ithalat rakamımız azalacak hem de enflasyon bu kadar yükselmeyecekti diye düşünebiliriz.

Öte yandan bir yıl içinde ödememiz gereken dış borcumuz 181 milyar dolar ve yıl sonunda da 55 milyar dolar dış ticaret açığımızın oluşacağı da tahmin edilenler arasında bulunuyor. Ayrıca kur korumalı mevduat dahil edilerek bütçe açığımız ise 800 milyar TL’yi bulabilir. Yani devlet olarak düşündüğümüzde zam yapmaktan başka çare gözükmüyor. Hepimiz isteriz ki gelir düzeyimiz çoğalsın, alım gücümüz yükselsin, harcamalarımız artsın, işsizlik azalsın ama maalesef hepsi birlikte mümkün gözükmüyor.

Bir diğer konu da devletimizin döviz ihtiyacının yukarıda bahsettiğim gibi dış borçlar için elzem olması. Ülkemizin CDS primi yaşadığımız enflasyon ve hayat pahalılığı gibi etkenlerle 730 kadar çıkmış durumdadır. Yani dışarıdan borç alacağımızda normal faizin üstüne yaklaşık %7 gibi yüksek bir rakam eklemek durumundayız ve borçlanma maliyetimiz çift haneli olması gerekebilir.

Önemli bir diğer konu da temmuz ayında memur ve emekliye yapılacak ücret zamlarıdır. TÜİK in açıkladığı mayıs ayına kadar olan beş aylık enflasyon oranı %35,64 dür ve buna haziran ayı enflasyon oranını da ilave ettiğimizde yaklaşık %40 gibi bir oran bulacağız ve bu da ücretlerde yapılacak iyileştirmeye baz alınacaktır. Ancak bunun yetersiz olduğunu hepimiz biliyoruz. %40 zam verildiğinde yılbaşından bugüne kadar olan enflasyon farkı verilmiş olacak ama önümüzdeki dönem yaşayacağımız enflasyon da dikkate alınmalıdır yani yapılacak ücret zammı en az %80 olmalıdır ama bu da devlet bütçemiz elvermediği için mümkün gözükmüyor.

Enflasyon, özellikle dar ve orta gelirli vatandaşlarımızı olumsuz etkilemektedir. Bir diğer kötü tarafı da zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmasıdır.

Türk işin açıkladığına göre nisan ayında açlık sınırı 5323 TL, yoksulluk sınırı 17340 TL dir. Yani asgari ücret bugün için açlık sınırının altındadır. Öte yandan emeklilere verilen en düşük maaş asgari ücrete eşit olmalıdır. Umarız temmuz ayında her şey dilediğimiz gibi olur.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist