Son yıllarda dünya genelinde doğurganlık oranlarının düşmesi, sadece bireysel tercihlerle açıklanamayacak kadar karmaşık ve çok boyutlu bir sorundur. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ile YouGov’un yaptığı kapsamlı araştırma, çocuk sahibi olma kararlarının ardında sadece “istememe” değil, çok daha derin ve yapısal engeller olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Çalışmaya göre, insanların ideal çocuk sayısı aslında iki civarında; ancak ekonomik, sağlık ve sosyal koşullar bu arzunun gerçekleşmesini engelliyor.
Araştırmada yer alan dört AB ülkesi — İtalya, Almanya, İsveç ve Macaristan — sosyal ve ekonomik açıdan birbirinden farklı yapılar barındırsa da ortak sorunlar dikkat çekiyor. Öncelikle sağlık faktörleri, özellikle kısırlık ve kronik hastalıklar, birçok birey ve çiftin çocuk sahibi olma hayallerini doğrudan zedeliyor. İtalya’da katılımcıların yaklaşık yüzde 15’i bu tür sağlık sorunlarından mustarip. Bu, tıbbi altyapının ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinin doğrudan doğurganlığı artırabileceğine işaret ediyor. Almanya ve İsveç gibi gelişmiş ülkelerde bile benzer sağlık kaynaklı engeller görülmesi, bu sorunun sadece gelişmekte olan ülkelerin değil, tüm dünyada karşılaşılan ortak bir sorun olduğunu gösteriyor.
Ekonomik faktörler ise belki de en çok üzerinde durulması gereken engellerden biri. Macaristan’da her üç kişiden biri mali yetersizlikler sebebiyle istedikleri kadar çocuk sahibi olamıyor. Almanya ve İsveç’te de ekonomik kaygılar çocuk yapma kararını doğrudan etkiliyor. Bu durum, günümüz dünyasında çocuk yetiştirmenin ciddi maliyetler doğurmasıyla bağlantılı. Barınma, eğitim, sağlık ve bakım giderleri, genç ailelerin üzerine ağır bir yük olarak biniyor. Ayrıca, iş güvencesizliği ve işsizlik oranlarının yüksek olması, özellikle İtalya’da yüzde 30 gibi yüksek bir oranda çocuk sahibi olma isteğini baskılıyor. Bu durum, ekonomik belirsizliklerin aile planlamasında büyük rol oynadığını gösteriyor. Gençler, istikrarsız gelir kaynakları ve iş güvencesi eksikliği yüzünden çocuk sahibi olmaktan çekiniyor.
Sosyal ve siyasi ortam da çocuk sahibi olmanın önündeki diğer engeller arasında yer alıyor. İtalya’da her beş kişiden biri, mevcut siyasi ve toplumsal koşulların aile kurmayı zorlaştırdığı görüşünde. Bu, toplumun genel ruh halinin ve devlet politikalarının doğrudan bireylerin kararlarını etkilediğini gösteriyor. Belirsiz ekonomik gelecek, sosyal destek eksikliği, yetersiz çocuk bakım hizmetleri gibi faktörler, ailelerin çocuk sahibi olma motivasyonunu azaltıyor.
Bir diğer önemli husus ise uygun eş bulma sorunu. İtalya, İsveç ve Macaristan’da katılımcıların yaklaşık yüzde 17’si, hayatlarını paylaşacak güvenilir bir partner bulamamayı çocuk sahibi olmayı engelleyen faktörlerden biri olarak gösteriyor. Bu sosyal yapıdaki değişimler, bireylerin yalnızlık, ilişki kurma zorlukları gibi yeni ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya kaldığını ortaya koyuyor.
Araştırmanın en kritik mesajı ise şudur: İnsanlar çocuk sahibi olmayı istemiyor değil; çocuk sahibi olma hakkını özgürce kullanabilecekleri gerçek bir seçeneğe sahip değiller. Bu hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ele alınması gereken çok yönlü bir meseledir. Ekonomik istikrarın sağlanması, iş güvencesinin artırılması, sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve sosyal destek mekanizmalarının geliştirilmesi, doğurganlık oranlarının artmasına doğrudan katkı sağlayacaktır.
Özellikle kadınların iş hayatında yaşadığı zorluklar, doğum sonrası desteğin eksikliği ve çocuk bakım hizmetlerindeki yetersizlikler, kadınların çocuk sahibi olma kararını zorlaştıran önemli unsurlar arasında yer alıyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin esnetilmesi ve eşit sorumluluk paylaşımının teşvik edilmesi hem kadınların hem de erkeklerin aile planlamasında daha rahat karar verebilmesini mümkün kılar.
Sonuç olarak, düşük doğurganlık sadece bireylerin çocuk sahibi olmama tercihi değildir; bu, ekonomik, sağlık ve sosyal engellerin yarattığı bir sonuçtur. Ülkeler ve toplumlar, sürdürülebilir nüfus politikaları oluştururken bu çok katmanlı sorunları göz önünde bulundurmalı; ailelere gerçek anlamda destek olacak adımlar atmalıdır. Aksi takdirde, sadece doğum oranlarını artırmaya odaklanan politikalar başarısızlıkla sonuçlanabilir ve toplumların geleceği daha da belirsizleşebilir.
Kaynak: Euronews
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar