Küresel Talebin Yeni Dinamikleri
Son yıllarda dünya ekonomisinin yönünü belirleyen temel unsurlardan biri, küresel talep koşullarındaki dalgalanmalardır. Pandemi sonrası toparlanma sürecinde hızla artan talep, tedarik zincirlerindeki kırılmalarla birleşince birçok ülkede enflasyonist baskıları tetiklemişti. 2023 ve 2024 yıllarında merkez bankalarının sert faiz artışlarıyla bu aşırı ısınma süreci kısmen soğutuldu. Ancak 2025 itibarıyla küresel talep yeniden bir dönüm noktasında bulunuyor: Ne tam bir durgunluk var ne de güçlü bir büyüme.
Bu yeni dönemde, gelişmiş ekonomilerdeki talep yavaşlarken, gelişmekte olan ülkelerde iç talep canlılığını koruyor. ABD’de tüketici harcamaları yüksek faizlerin etkisiyle kısmen gerilese de istihdam piyasasındaki direnç, talep daralmasını sınırlı tutuyor. Avrupa’da ise enerji maliyetleri, demografik yaşlanma ve hane halkı gelirlerinin baskı altında olması, tüketim eğilimlerini zayıflatıyor. Çin’de ise ihracat temelli büyüme modelinden iç tüketime yönelim çabası sürüyor; ancak emlak sektöründeki sorunlar, hane halkı güvenini sınırlıyor.
Küresel talebin bu “dengesiz toparlanma” tablosu, uluslararası ticaret akışlarını da yeniden şekillendiriyor. Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre, 2024 sonunda küresel mal ticareti hacmi sadece %2 civarında artarken, hizmet ticareti %7’ye yakın bir büyüme gösterdi. Bu da tüketici tercihlerinin maldan hizmete doğru evrildiğini ortaya koyuyor. Özellikle turizm, dijital platformlar, sağlık ve eğitim hizmetleri gibi sektörler, küresel talebin ağırlık merkezini oluşturuyor.
Talebi Etkileyen Faktörler: Enflasyon, Gelir ve Güven
Küresel talep koşullarını belirleyen en kritik üç unsur; gelir dağılımı, fiyat istikrarı ve tüketici güvenidir. 2022–2024 döneminde yaşanan yüksek enflasyon, reel gelirleri düşürmüş ve hane halkı tüketimini olumsuz etkilemişti. 2025’te ise birçok ülkede enflasyonun düşmesiyle birlikte fiyat istikrarı yeniden sağlanmaya başlandı. Ancak bu kez de yüksek borçluluk oranları ve faiz yükü, talep artışını sınırlayan bir unsur olarak öne çıkıyor.
Özellikle gelişmiş ekonomilerde kredi kartı borçları ve konut kredileri, hane halkı bütçelerinde ciddi bir baskı unsuru haline geldi. Bu durum, tüketim davranışlarını daha temkinli hale getiriyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise tam tersi bir tablo var: Genç nüfusun ve kentleşmenin etkisiyle harcanabilir gelir artarken, dijitalleşme sayesinde tüketim kanalları genişliyor. Türkiye, Hindistan, Endonezya ve Brezilya gibi ülkelerde iç talep, ekonomik büyümenin ana motoru olmayı sürdürüyor.
Küresel talebi şekillendiren bir diğer faktör, tüketici güven endekslerindeki dalgalanmalardır. Jeopolitik risklerin arttığı dönemlerde, belirsizlik algısı yükselmekte ve hane halkı tasarrufa yönelmektedir. Rusya-Ukrayna savaşı, Orta Doğu’daki enerji riskleri ve ABD-Çin rekabeti gibi gelişmeler, dünya genelinde güven duygusunu zedeleyen unsurlar olarak öne çıkıyor. Buna karşın, yapay zekâ ve dijital dönüşüm gibi teknolojik ilerlemeler, uzun vadede verimliliği artırarak talep koşullarına yeni bir ivme kazandırabilir.
Mal ve Hizmet Talebinde Dönüşüm: Yeşil ve Dijital Ekonomi
Günümüz küresel talep yapısı artık klasik sanayi ürünlerinden ziyade teknoloji, sürdürülebilirlik ve hizmet odaklı bir karakter kazanıyor. “Yeşil dönüşüm” kapsamında yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar, geri dönüştürülebilir ambalajlar ve karbon nötr üretim tekniklerine olan talep hızla artıyor. Bu eğilim sadece çevresel bir hassasiyet değil, aynı zamanda ekonomik bir yönelim haline geldi.
Dijitalleşme de talep bileşenlerini kökten değiştiriyor. E-ticaret, uzaktan çalışma, dijital içerik tüketimi ve bulut tabanlı hizmetler, küresel talebin giderek daha çok “veri odaklı” bir yapıya bürünmesine neden oluyor. OECD verilerine göre, dünya genelinde dijital hizmet harcamaları son beş yılda %60’tan fazla arttı. Bu dönüşüm, geleneksel perakende ve üretim sektörlerini de yeniden yapılandırıyor.
Yeşil ve dijital ekonominin birleşimi, küresel talebin yönünü belirleyen en önemli mega trend haline geldi. Artık tüketici sadece ürün değil, aynı zamanda etik değer, çevresel duyarlılık ve dijital erişilebilirlik arıyor. Bu durum, küresel işletmeleri inovasyona ve sürdürülebilirliğe yatırım yapmaya zorluyor.
Küresel Talebin Türkiye Ekonomisine Etkileri
Küresel talep koşullarındaki değişimler, Türkiye gibi dışa açık ekonomiler açısından doğrudan etkili. İhracat pazarlarındaki talep zayıflığı, sanayi üretimini ve istihdamı etkileyebiliyor. Özellikle Avrupa Birliği ekonomilerinde yaşanan durgunluk, Türkiye’nin ihracat performansını sınırlandıran bir etken. Buna karşın, Orta Doğu, Afrika ve Asya pazarlarına yönelen Türk ihracatçıları, pazar çeşitlendirmesi sayesinde bu etkileri hafifletmeye çalışıyor.
Diğer yandan, küresel hizmet talebindeki artış Türkiye için yeni fırsatlar yaratıyor. Turizm gelirleri, dijital oyun sektörü, yazılım ihracatı ve sağlık turizmi gibi alanlarda Türkiye’nin payı giderek artıyor. 2025 itibarıyla Türkiye’nin toplam ihracat gelirleri içinde hizmet sektörünün payının %35’e yaklaşması, küresel talep eğilimlerinin yansıması olarak değerlendirilebilir.
İç talep açısından ise Türkiye, genç nüfusu ve kentleşme potansiyeliyle küresel ortalamanın üzerinde bir dinamizme sahip. Ancak gelir dağılımındaki eşitsizlik ve yüksek kredi faizleri, tüketici harcamalarını sınırlayıcı unsurlar olarak öne çıkıyor. Bu nedenle, talebi dengeli ve sürdürülebilir biçimde yönetmek, Türkiye’nin ekonomik istikrarı açısından kritik bir öneme sahip.
Sonuç: Talep Odaklı Yeni Bir Dönem
Küresel talep koşulları, dünya ekonomisinin geleceğini belirleyen ana eksenlerden biri olmaya devam ediyor. Artık sadece büyüme oranları değil, büyümenin niteliği de önem kazanmış durumda. Sürdürülebilir, kapsayıcı ve dijital dönüşüme uyumlu bir talep yapısı, önümüzdeki yılların ekonomik stratejilerini şekillendirecek.
Dünya ekonomisi, 2008 krizi sonrası finansal istikrara, 2020 sonrası arz zincirlerine odaklanmıştı. 2025 sonrasında ise “talep kalitesine” odaklanan bir döneme giriliyor. Tüketici davranışları, teknolojik adaptasyon ve gelir politikaları arasındaki denge hem küresel hem de ulusal düzeyde ekonomik büyümenin seyrini belirleyecek.
Kısacası, küresel talep koşulları artık yalnızca ekonomistlerin değil, tüm toplumların gündeminde yer alan stratejik bir başlık haline gelmiştir. Ülkelerin gelecekteki başarısı, bu değişen talep dinamiklerini ne kadar doğru okuyabildiklerine ve buna uygun politikalar geliştirebildiklerine bağlı olacaktır.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com