Son yıllarda dünya ekonomisinin yönünü belirleyen en önemli iki sektör olarak sağlık turizmi ve eğitim hizmetleri öne çıkıyor. Bu iki alan, yalnızca hizmet ihracatı açısından değil; aynı zamanda bir ülkenin yumuşak gücünü, marka değerini ve küresel etki alanını genişletmesi bakımından da stratejik önem taşıyor. Türkiye ise bu iki alanda, coğrafi konumu, insan kaynağı, altyapı kapasitesi ve fiyat-kalite dengesi sayesinde hızla yükselen bir merkez haline gelmiş durumda.
Sağlık turizmi, son on yılda küresel ölçekte yıllık 100 milyar doları aşan bir büyüklüğe ulaştı. Özellikle gelişmiş ülkelerde sağlık hizmetlerinin pahalı olması, bekleme sürelerinin uzunluğu ve bireylerin kaliteli ama erişilebilir alternatifler arayışı, birçok insanı sınır ötesi tedavi arayışına yönlendirdi. Türkiye hem Avrupa’ya hem Orta Doğu’ya yakın konumu, ileri düzey hastaneleri ve nitelikli sağlık personeliyle bu alanda önemli bir çekim merkezi haline geldi.
Öte yandan eğitim hizmetleri, sadece akademik bir faaliyet değil; kültürel etkileşim, beşerî sermaye yatırımı ve ekonomik büyümenin temel dinamiklerinden biri olarak öne çıkıyor. Türkiye, özellikle yükseköğretim düzeyinde yabancı öğrenci sayısını hızla artırarak, bölgesel bir eğitim üssü olma yolunda ilerliyor. 2024 itibarıyla Türkiye’de 300 bini aşkın uluslararası öğrenci bulunuyor. Bu rakam, ülkenin yükseköğretim potansiyelini ve küresel cazibesini gözler önüne seriyor.
Sağlık Turizminde Türkiye Modeli
Türkiye’nin sağlık turizmi başarısı, rastlantısal değil; planlı bir dönüşüm sürecinin ürünü. Son 15 yılda özel hastanelerin uluslararası standartlara uygun şekilde akredite edilmesi, sağlık altyapısına yapılan yatırımlar ve dijital dönüşüm adımları bu başarıyı destekledi.
Özellikle estetik cerrahi, diş tedavisi, organ nakli, tüp bebek uygulamaları ve göz operasyonları gibi alanlarda Türkiye, Avrupa’nın en çok tercih edilen ülkelerinden biri haline geldi. Yalnızca fiyat avantajı değil, aynı zamanda tedavi kalitesi, kısa bekleme süreleri ve misafirperverlik faktörleri Türkiye’yi öne çıkarıyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2024 yılında Türkiye’ye sağlık turizmi kapsamında gelen hasta sayısı 1,6 milyonu aştı. Bu alandan elde edilen gelir ise 5 milyar dolara yaklaşmış durumda.
Ayrıca, termal turizm, rehabilitasyon merkezleri ve wellness tesisleri de Türkiye’nin çeşitlendirilmiş sağlık hizmetleri vizyonunun parçaları haline geldi. Afyonkarahisar, Yalova ve Kütahya gibi iller termal kaynaklarıyla öne çıkarken; Antalya, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirler hem sağlık hem tatil imkânlarını birleştirerek “iyileşme turizmi” anlayışını güçlendiriyor.
Bununla birlikte, sağlık turizminin geleceği yalnızca fiziksel hizmetlerde değil, dijital sağlık çözümleri ve uzaktan danışmanlık sistemlerinde de şekilleniyor. Türkiye’nin sağlık teknolojileri alanında büyüyen start-up ekosistemi, yapay zekâ destekli tanı sistemleri ve uzaktan hasta takibi uygulamalarıyla bu dönüşümün bir parçası haline geliyor.
Eğitim Hizmetleriyle Küresel Etki Alanı
Türkiye’nin ikinci stratejik hizmet alanı olan eğitim sektörü, uluslararası rekabetin yeni sahnesi olarak görülüyor. Son on yılda Türkiye, özellikle yükseköğretimde uluslararasılaşma politikalarına ağırlık vererek, yüzlerce ülkeden öğrenci çekmeye başladı. Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) yürüttüğü “Study in Türkiye” programı, bu sürecin kurumsal çerçevesini oluşturuyor.
Ankara, İstanbul, Konya, Eskişehir ve Trabzon gibi şehirlerdeki üniversiteler, İngilizce program sayısını artırırken; burs imkânları ve kampüs yaşamı olanaklarıyla uluslararası öğrenciler için cazip hale geldi. Türkiye Bursları programı sayesinde her yıl 15 bini aşkın öğrenci tam burslu olarak Türkiye’de eğitim görme fırsatı yakalıyor. Bu öğrenciler, mezun olduktan sonra hem ülkelerine Türkiye’nin kültürel elçileri olarak dönüyor hem de ikili ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlıyor.
Eğitim sektörü aynı zamanda dijitalleşme ve uzaktan eğitim teknolojileriyle de yeni bir döneme girmiş durumda. Pandemi sürecinde geliştirilen dijital altyapılar, Türkiye’nin çevrimiçi eğitim kapasitesini kalıcı hale getirdi. Artık Türk üniversiteleri sadece fiziksel olarak değil, sanal kampüsleriyle de uluslararası öğrencilere ulaşıyor.
Uzun vadede, sağlık turizmiyle eğitim hizmetlerinin kesişim noktası da büyük bir fırsat alanı sunuyor. Tıp fakülteleri, hem Türkiye’nin sağlık personeli ihtiyacını karşılıyor hem de yabancı öğrenciler için yüksek standartlı bir eğitim alanı oluşturuyor. Böylece Türkiye, “eğitim ve sağlıkta entegre marka ülke” kimliğini güçlendiriyor.
Sonuç: Hizmet İhracatının Yeni Yıldızları
Sağlık turizmi ve eğitim hizmetleri, Türkiye’nin klasik ihracat anlayışını dönüştüren iki stratejik sektör olarak öne çıkıyor. Artık sadece mal ihracatıyla değil, bilgi, hizmet ve insan odaklı ekonomi modeliyle değer üreten bir Türkiye söz konusu.
Bu alanlardaki başarının sürdürülebilmesi için ise üç temel adım öne çıkıyor:
Kalite ve akreditasyon standartlarının uluslararası seviyede korunması,
Tanıtım ve marka bilinirliğinin artırılması,
Dijitalleşme ve inovasyon yatırımlarının desteklenmesi.
Türkiye’nin sağlık turizmi ve eğitim hizmetlerindeki yükselişi, yalnızca ekonomik bir kazanç değil; aynı zamanda bir medeniyet ve bilgi köprüsü inşası anlamına geliyor. Kültürel zenginliği, insan kaynağı ve stratejik vizyonuyla Türkiye, bu iki alanda bölgesel değil, küresel bir referans ülke olma yolunda ilerliyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar