Düşük faiz dönemine başladığımız bir yılı aşkın bir süreden bu yana ucuz maliyetli krediler maalesef üretim işletmelerine bir türlü ulaşamadı. Hâlbuki düşük faiz politikasının amacı sanayicilerimizi ucuz maliyetli kredi imkanları sunarak üretime teşvik etmekti.

Özellikle özel bankalar tarafından politika faizlerinin düşük olmasına rağmen kredi faizleri düşme yerine yükselme eğilimine girince üretim sektörü ucuz maliyete ulaşamadı. Hükümetin uygulamaya koyduğu ve Türkiye modeli olarak adlandırılan ekonomik model, ihracat ve üretim odaklı ekonomik büyüme sağlanarak cari açığın azalması hedeflenmişti. Bir ülkenin kalkınması ve gelişmesi üretim kaynaklarının en verimli şekilde değerlendirilmesi ile doğru orantılıdır. İşte uygulamaya konulan model de üretim odaklı olduğundan kaynakların değerlendirilmesi, ucuz maliyetli kredi imkanlarından üretim işletmelerinin faydalanarak üretim hacminin arttırılması, ihracat rakamlarının maksimum seviyeye gelmesi, işsizliğin azalması, ülkeye döviz girdilerinin çoğaltılması temel esas olarak benimsenmektedir. Bu bağlamda baktığımızda konulan hedef sın derece doğrudur. İşin bir başka yönü ise astronomik şekilde artması nedeniyle Uzak Doğu ülkelerinin maliyetlerinin artmasından dolayı ülkemizin lojistik açısından son derece uygun olduğu gerçeğiyle Avrupa’nın üretim üssü olma ihtimalinin yüksekliğidir. Bunlara bir de son üç yıldan bu yana yaşadığımız korona virüs salgını ve yaklaşık yedi aydan bu yana devam eden Rusya ve Ukrayna savaşının getirdiği ekonomik olumsuzluklar da eklenince ülkemizin önemi bir kat daha artmış bulunuyor.

Ekonomik büyüme için üretim artışının sağlanması gerçeği ile üretim işletmelerinin kredi ihtiyacı sürekli olarak olacaktır. Çünkü şirketlerin en başta gelen hedefi büyümedir ve büyüme üretim kalemlerinin çoğalması, ülkede yeni yatırımcıların üretime yönelmesi, ürün gamının genişlemesi gibi etkenlerle mümkündür. Olaya bu açıdan baktığımızda ise kredi maliyetlerinin üretim girdilerinin azalması ve yatırım tercihlerinin artması yönünden önemlidir.

Bankaların düşük faizli kredileri sanayicilere yansıtmayıp, tüketici kredilerinde yüksek faiz oranı uygulaması sonucu hükümet de bazı önlemler almıştır. Bunlardan en önemlisi bankalara zorunlu karşılık oranlarında değişiklik yapılmasıdır ve bankaların verdikleri kredi faiz oranları baz alınarak zorunlu karşılık oranları yeniden düzenlenmiştir. Burada amaç bankaların kredi faiz oranlarını düşürerek ucuz maliyetli kredilerin üretim kanallarına yansıtılmasıdır.

Ancak alınan bu kararlara rağmen kredi faiz oranları bir türlü düşmemiş hatta tüketici, konut, ihtiyaç kredi faizleri yükselmiştir. Diğer taraftan sanayicilerimiz kredilere ulaşmakta zorlandıklarını her platformda belirtmişler ve çözüm bulunması gerektiğini vurgulamışlardır. Bankalar ise kredi geri ödemelerinin yapılamayacağı endişesiyle kredi vermekten kaçındıklarını ve ketum davrandıklarını itiraf etmişlerdir.

Kredi vererek risk almaktan kaçınan bankalar, kredi müşterileri için yeni bir uygulama koydular. Bazı bankalar, alınan kredilerin belli bir oranında vadesiz hesapta bulundurmak koşuluyla ticari kredi kullandırmaya başladılar. Uygulamanın yasal olmadığı belirtilmektedir.

T.C. Merkez bankasının kredi faizlerine ilişkin uygulamaya koyduğu düzenlemeler, zora giren kredi kanallarının açılması beklenirken krediye ulaşmak daha da zorlaştı.

TCMB önce ticari kredi faizlerine üst sınır getirdi, ancak bankalar bu sınırı aşmak için komisyon yöntemini kullandı. Bunun üzerine Merkez, kredi tahsis ve kullandırım ücretlerine de sınırlama getirdi. Art arda gelen bu iki düzenleme sonrası kredi faizleri bir miktar geriledi ancak bu sefer de bazı bankaların kredi verme koşullarında ‘bloke’ uygulamasına gitmeye başladığı belirtiliyor. Buna göre bankalar, ihracat taahhüttü yanında kredi türüne göre yüzde 1 veya yüzde 1.10 komisyon uygularken, kredinin yüzde 25-30 oranındaki kısmını da vadesiz mevduatta bloke etmeyi kabul etmeleri halinde şirketlere kredi kullandırıyor.

Bankacılık uzmanı, ekonomist Erol Taşdelen konuya ilişkin değerlendirmesinde vadesiz hesaplarda blokede kalan kredi tutarı için de faiz ödendiğine dikkat çekerek, “Firma bu yüzde 25’lik kısım için faiz yanında komisyon da ödeyecek; üstelik vadesiz hesapta bloke edileceği için faiz getirisi de olmayacak. Yani faizi ödenen kredi bankada faizsiz mevduatta blokede tutuluyor” dedi.  Bu tür bir uygulamanın etik olmadığı gibi yasal dayanağının da olmadığını belirten Taşdelen, Merkez Bankası’nın düzenlemelerinden sonra bankaların kendi aksiyon planlarını yürürlüğe koyduklarını, ‘daha az krediyi daha kârlı nasıl satarım’ arayışıyla yeni yöntemlere başvurduklarını dile getirdi.

Sistemin işlemesi aşağıdaki şekilde olacak;

1- Örneğin, bir ticari işletme 10 milyon TL rotatif veya 3-6 ay spot kredi kullanmak için bankaya başvuruyor.

2- Banka şirketten kredinin yüzde 25’lik kısmını vadesiz mevduatta bloke etmesini istiyor.

3- Şirketin bunu onaylaması halinde kredi kullandırılıyor. Ayrıca bloke edilen kredi tutarı için de faiz ödeniyor.

4- Yani 10 milyon TL’lik kredinin 2.5 milyon TL’si vadesiz banka hesabında kredi kapanana kadar tutuluyor.

Politika faizlerinin düşmesine rağmen sanayiye ulaşamaması kabul edilemez bir gerçektir. Çünkü faizlerini düşürülme amacı, sanayicinin düşük faizden faydalanmasıdır.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist