Dedik ki Türkiye ekonomisinin önündeki en büyük sorun cari açık. Yani ülkeye giren dövizle çıkan döviz arasındaki fark. Cari açığa sebebiyet veren en büyük sebep ise, dış ticaret açığı.

Yani ithalat ile ihracat arasındaki fark. Dış ticaret açığına sebebiyet veren ana faktör ise, ihracatımızın katma değerli hale gelememesi; diğer bir deyişle değeri yüksek ve kârlı ihracat yapamamamız. İhracatımızın değerli hale gelememe sebeplerinin başında ise, Türk Lirası’nın değer “kaybetmemesi” geliyor. Düşürülen faizlere rağmen TL istenilen düzeyde değer kaybetmeyince, ihracatımız öyle beklendiği gibi patlamadı.

Patlayan daha çok enflasyon oldu, ihracat istenilen düzeylere gelemedi. Kaldı ki TL’yi ucuzlatarak yapılmaya çalışılan ihracatın da zaten ülkeye ciddi bir katma değer bırakması da neredeyse imkansız. Ve ihracat patlayamadığı gibi, baskılanan kur politikasından ötürü değerlenen TL’nin yanına, artan enflasyonda eklenince; ihracat rakamlarımız belli ölçülerde artmış gibi göründü. Katma değer olmadığı, yani basit manada kâr düştüğü için de acaba ihracat yapmak için ülkece kendimizi zorlamasak diye mi düşünür hale geldik.

Kârı gerileyen sektörler ihrcat yapmamayı tercih etti

 Elbette ihracat yapmak zorundayız ve bundan vazgeçecek olmasak da, bir türlü kâr edemez hale gelmek, ihracatımızı ithalattan bağımsız hale getirememek, artık kevgire dönmüş diyebileceğimiz dahilde işleme rejimimizin istenilen seviyede yarar sağlamaması, kredilere ulaşılamaması, Eximbank’ın istenilen seviyede ihracatçıları fonlayamaması ve sadece ithalat maliyetlerini arttırmaya yönelik bir politika ile ihracatımızı katma değerli hale getirememek, bu kısır döngü durumdan kurtulmayı zor hale getiriyor.

Bakın bu söylemimin altını, ihracattaki değeri inceleyerek doldurmaya çalışayım. Evvela ilk beş aya bir göz atalım. Bu dönemde ihracatımız değer bazında yüzde 3,4, miktar bazında ise yüzde 21 gerilemiş durumda. Miktar bazında en büyük düşüş yüzde 40,5 ile çelik sektöründe yaşanırken, ihracattaki değer bazındaki düşüş ise aynı dönemde yüzde 3 olarak gerçekleşti.

Miktar bazında 21’lik gerilemeye rağmen, değer bazındaki düşüşün bu seviyede olmaması, kendi içerisinde olumlu bir gelişme olarak doğrulanabilir. Ama şöyle bir sonuç da çıkartmak mümkün, kârı gerileyen sektörler ihracat yapmamayı tercih ettiler veya zaten yapamadılar.

İhracat için iyileşme beklenirken, en önemli gösterge kur olacak

 İlk 5 ayda ihracatımızı en çok arttırdığımız ülke ise Rusya. Artış oranımız yüzde 112 olurken, rakam 1,89 milyar dolardan 4 milyar dolar seviyesine ulaştı. 27 sektör grubundan 22’sinde miktar bazında düşüş görülmesi ise maalesef endişe verici.

Rasyonel para politikalarına geçişe dair Sn. Şimşek’in mesajları, faizlerin artacağına ve TL’nin değer kaybetmesine dair ayak sesleri olurken, ihracat açısında kısa ve orta vadede yeniden yükselişin olacağı sinyalini de beraberinde veriyor. Elbette ihracatçılarımız için iyileşme beklenilen en önemli gösterge kur olurken, paritenin Euro lehine artması beklentisi de hayli yüksek.

Teşviklerin artması, kredilerin bollaşması, enerji ve diğer maliyetlerin olabildiğince düşürülmesi gibi doğru adımlarla da desteklenirse ihracat yapmanın daha akılcı olduğunu elbette düşünebiliriz. Peki ya bunlar olmazsa, TL değerlenmeye devam eder, enflasyon artışını sürdürür, krediler ulaşılamaz olmaya devam eder, enerji ve işçilik maliyetleri ise yükselişini sürdürürse, işte o zaman ihracat yapmaktansa belki de yapmamak daha doğru diye düşünmeye başlar ihracatçılarımız herhalde. Tabi biz böyle bir olasılığı düşünmek dahi istemiyoruz.

Dönüyorum başa; cari açığı kapatmanın ve refah seviyesini yükseltmenin ana formülü, fason işçilik veren ülke statüsünden çıkıp, değerli markalarla ihracatı katma değerli hale getirmekten geçmekte. Fazla söze gerek yok, ekonomik formül, aslında bu denli basit.