Bundan önceki yazımızda konuyu çeşitli versiyonlarda ele almıştık. Aynı ı şekilde devam edelim.

Devletler para basma yoluyla enflasyonu önleyemezler ve para basmanın da belirli koşulları söz konusudur. Bunlardan en önemlisi bir para biriminin uluslararası pazarlarda değişim aracı olarak kullanılma oranına bağlıdır.

Ülke vatandaşlarının ekonomiye olan güven duygusu son derece önemli bir kavramdır. Hatta psikolojik finans denilen bir kavram günümüzde kullanılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla vatandaşlar ekonomi yönetimine güvenerek ileriye dönük yatırım ve üretim karaları alabileceklerdir. Günümüzde ekonomi yönetimine güven azalmış olmalı ki dolarizasyon  gündeme gelmiştir.

Bir süredir yetkililer dövizde yaşanan yükselişin nedenini dış güçler olarak açıklamaya çalıştılar ama yeni Maliye bakanımız Sn. Nurettin Nebati dış güçlerin sorumlu olmadığını, daha da ötesi yeni model başarılı olmazsa hepimizin batacağını ifade etti. Kamuoyunda günlerce tartışılan bu sözler, bakanın modele tam güveni olmadığının ispatı olarak yorumlandı. Gerçekten bir bakan savunduğu modelin başarısız olma ihtimalini nasıl düşünebilir ve bu fikrini kamuoyu ile nasıl paylaşabilir? Başımızda bizi yönetenler modele güvenemiyorsa biz nasıl güveneceğiz? Vatandaş olarak ben böyle yorumluyorum. Sayın bakanımızın başka benzer söylemleri de var ama zamanınızı almamak için yazmayacağım.

Korona virüs salgını nedeniyle tüm dünya ekonomik krizden olumsuz yönde etkilendi ve bu dönemde harcamalar durduğundan tüm dünyada para birikti. Bu dönemde de bu biriken paralar harcama yününe evirildi ve biz de bu pastadan pay almak durumundayız. Ancak yaşadığımız ekonomik tablo buna engel olabilir. Çünkü CDS (Kredi Defaul Swap) oranımız 632 puana çıktı. Yani devletler birbirine para verirken dikkate aldıkları CDS oranı, kredi maliyetlerini yükseltmektedir. Borç maliyetine 100 birimde 1 puan eklendiği varsayımıyla yapılan hesaba göre Türkiye alacağı borç yüküne %6,32 oranında ek sigorta primi ödemek zorundadır. İvedilikle tüksek kur seviyesinden kurtulmak durumundayız.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ülkelerin kredi risk primini hesaplayarak yatırımcılarına sunmakla yatırımcının gelip gelmeyeceği konusunda bilgi aktarırlar. Geçtiğimiz günlerde bunlardan birisi notumuzu eksiye düşürerek yatırımcılarını uyarmış oldu.

Hükümet yetkilileri tarafından önümüzdeki dönemde uygulanacak ekonomi faaliyetleri hakkında net bilgi verilmediği için yerli ve yabancı yatırımcılar bekleme sürecine girmiştir. Üretim ekonomisi modelini uygulamayı hedeflediğimiz dönemde yetkililer tarafından yapılacak açıklamalar ekonomiye güven aşılamak için son derece önemlidir. Dolayısıyla üretim ve ihracat odaklı bir modelin yatırımcılara çok dikkatli şekilde anlatılması gerekir.

Dünyada benzeri olmayan bir ekonomik modeli hayata geçirmeye çalışıyoruz. Tüm bilim insanları modelden vazgeçilmesi gerektiğini beyan etmelerine rağmen hükümetimiz bu konuda kararlı olduğunu her platformda açıklamaya devam ediyor ve son yapılan faiz indirimi işlemi ile de kararlılıkla model savunulmaya devam ediyor. İktisat bilimiyle inatlaşmak mümkün değildir ve inatlaşarak kendimize zarar verebiliriz. Dolayısıyla yeni ekonomik modelden vaz geçilerek normal ekonomiye dönülmelidir.

Faizler enflasyonun üzerinde olmalıdır. Paranın ekonomiye katkı sağlaması ancak bu şekilde mümkündür. Üretici çalışmadan kaynaklarını dövizde kullanarak daha iyi gelir elde ediyorsa neden uğraşsın. Aynı konu normal vatandaş için de geçerlidir. Ülkemizde paradan para kazanma diye tabir edilen yöntem yayılmaya başlamıştır ve bizi tembelliğe itecektir. Bu yüzden yüksek kur sisteminde zengin daha zengin, fakir daha fakir hale gelmektedir. Dünyada faiz düşüren ülke sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır.

Önemli konulardan birisi de paramızın değerinin düşmesi yabancılar için ucuz ülke konumuna gelmemizdir. Ülkede bulunan yatırımlar, fabrikalar, tesisler yabancılar için çok ucuz konuma gelecektir ve satın alma ve yatırımlar yabancılar tarafından değerlendirilecektir. Buna ucuz işgücünü de eklediğimizde yabancılar bizim ülkemizde üretim yaparak belki de bize satar duruma geleceklerdir.

Türk Liramız sadece dolar ve Euro karşısında değer kaybetmiyor. Trakya bölgemizde bulunan pazarlara Bulgarlar ve Yunanlar son derece ucuz olduğu gerekçesiyle akın akın gelerek alışveriş yaptıkları hatta ev alıp kiraladıkları da bir gerçektir.  Benzer durum Ağrı’da da yaşanmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde asgari ücrete %50 zam yapılması konusunda anlaşma sağlandı. Verilen oran yüksek olmasına rağmen enflasyon karşısında eriyebileceği endişesi olduğundan geçici de olsa rahatlattığından işçilerimizin çoğunluğu tarafından sevinçle karşılandı.

Ancak diğer ücretlilere de aynı oranda zam yapılmalıdır.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist