Ülke ekonomimize genel bir bakalım. Eylül 2021’den itibaren başlayan düşük faiz politikası uygulamasından bu yana tüm olumsuzlukları yaşamaktayız. Yükselen döviz kurları ve enflasyon, cari açık, işsizliğin rakamlarının büyümesi, halkın alım gücünün düşmesi, artan hayat pahalılığı gibi olumsuzluklar peşimizi bırakmıyor.

Politika faizlerinin düşürülmesinin temel amacı, ülkede üretim seferberliği başlatmak, üreticilerin yüksek kredi maliyetlerini mümkün olduğu ölçüde aşağıya çekmek, işsizliği önlemek, yabancı yatırımcıların ülkemize gelmesini teşvik etmek, ihracatı arttırmak, cari açığı kapatmak, devletin vergi gelirlerini çoğaltmak, ithal mallarının önünü keserek milli paramızın yurt dışına çıkışını azalmak gibi olumlu birtakım öngörülerdi. Tüm bu saydıklarım olumlu faktörleri desteklememek mümkün değildir. Çünkü üretim bir ekonominin bel kemiğidir.

Ancak uygulamaya gelince yaklaşık bir yıldan bu yana yaşadıklarımız çerçevesinde değerlendirmeye çalışalım. Eylül 2021 de 8,5 TL olan dolar kuru bugün 18 TL. yi aştı, %19 olan enflasyon oranı %80 lere dayandı, işsizlik verileri çoğaldı, kapanan şirket sayısında artış görüldü, dar gelirlilere yapılan ücret zamları enflasyon karşısında eridi ve erimeye devam ediyor, gelen zamların ardı arkası kesilmiyor, ihracatta çok önemli başarılara imza atıyoruz ama ithalat rakamlarımız yüksek döviz kurlarından dolayı ihracatımızdan daha fazla gerçekleşiyor.

Sn. Cumhurbaşkanımızın ifadesi ile faiz indirimi devam edecek ve seçime kadar %12 seviyelerine kadar düşmesi bekleniyor. Faiz konusunda millet olarak hepimiz karşıyız ve hatta sıfıra düşmesini isteriz. Yaptığımız her alışverişte farkında olmadan gizli faiz olarak bedel ödüyoruz. Yılbaşından ağustos ayına kadar sabit kalan politika faiz oranı 100 baz puan düşürülerek %13 e çeklidi. Bununla birlikte reel faiz – 67 oldu. Yani TL ye güven biraz daha azaldı ve dolar kuru yükselme eğilimine girdi.

Faizlerin düşmesinin temel sebebi yukarıda bahsettiğim gibi üretim sektörünün girdi maliyetlerini düşürmektir. Hâlbuki piyasalarda kredi faizleri düşme yerine yükseldi ve sanayicinin maliyeti arttı. Beklenen önemli gelişme ise bundan sonra yani politika faizinin 100 baz puan düşürülmesiyle birlikte bankaların kredi faizlerini düşürmesi ve ucuz kredinin üretim sektörüne yansımasıdır. Çünkü bizim kalkınmamız için üretim ve ihracat yapmamız, döviz girdisi sağlamamız, yabancı yatırımcıyı ülkemize çekmemiz olmazsa olmaz faktörlerin başında gelmektedir. Hükümetin uygulamaya koyduğu ekonomi modelinin temel amacı ve budur ve doğrudur. Ancak bankaların kredi oranlarına baktığımızda;

Min. tutar             Maks.tutar             vade                   min. yıllık maliyet          maks. Yıllık maliyet

500,00 TL            500,000,00TL     1/36 ay                  %25,89                             %76,39

Örnek: 36 Ay vadeli 10.000 TL ihtiyaç kredisi çekmek istediğinizde, yer alan en düşük faiz oranına göre aylık taksit ödemesi 388,40 TL, banka tahsis ücreti 50,00 TL, yıllık maliyet oranı ise %26,36 TL’dir. 36 ayın sonunda ödeyeceğiniz toplam ödeme tutarı ise 14.032,40 TL’dir.

Görüldüğü üzere politika faizi %24 iken bile kredi faiz oranları epeyce yüksek maliyetlidir. Piyasanın temel beklentisi ise özellikle iş dünyasının kullandığı kredi faiz oranlarının düşürülmesidir.

Ekonomik krizi aşmaya çalıştığımız içinde bulunduğumuz dönemde özellikle üretim girdi maliyetleri sürekli artması sonucu üretim işletmelerimizin kredi ihtiyacı eskiye oranla neredeyse iki kat artmıştır. Çünkü döviz kurlarının yükselmesi, hammadde ve yarı mamullere sürekli gelen zamlar işletmelerin tedarik zincirinde problemler yaşanmasına sebep olmuş, dolayısıyla kredi ihtiyacı had safhaya ulaşmıştır. Enflasyonu düşürmek öncelikle döviz kurlarının düşmesi ve üretim girdi fiyatlarının aşağı yönlü hareketlenmesi ile mümkündür. Bu konuda %20-25 arası bir oran belirlenmesi sanayiciyi rahatlatacak ve yeni ekonomik modelin uygulanması kolaylaşacaktır. Bunun dışında işlem uygulayan bankalara çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu kural uygulanmaya konulduğu taktirde finans kaynakları amacına uygun olarak kullanılacak ve ekonomik büyümeye katkı sağlayacaktır.

Öte yandan T.C. Merkez bankası döviz rezervleri 12 Ağustos 2022 itibarıyla brüt döviz rezervleri 4 milyar 791 milyon artışla 72 milyar 560 milyon dolara yükseldi. Bu gelişme ekonomi açısından özlenen bir durumdur. Çünkü döviz rezervlerimizin yükselmesiyle birlikte piyasaları kontrol etme imkânımız yükselmektedir. Net rezervlerimiz temmuz ayının başlarında 6,1 milyar dolar ile 2002’den bu yana en düşük seviyede bulunuyordu.

Bir diğer olumlu gelişme de tahıl koridorunun açılmasıyla birlikte başlayan gemilerin sefere başlaması ve ithal de olsa gıda ürünlerinde sıkıntı yaşanması yönünde oluşabilecek şüpheleri sıfıra indirmiştir ve önümüzdeki dönemde de en azından gıda sektöründe fiyat artışları önlenebilir ve vatandaşlarımızın en çok kullandığı ekmek fiyatları ucuzlayabilir.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist