Türkiye’de son yıllarda özellikle genç kuşaklar arasında evliliğe bakış önemli ölçüde değişti. KONDA’nın Mayıs 2025’te 1757 katılımcıyla gerçekleştirdiği anket, “neden evlenmiyorsunuz?” sorusuna verilen yanıtlarla yalnızca bireysel bir tercihi değil, aslında toplumsal, ekonomik ve kültürel dönüşümün de somut bir fotoğrafını sunuyor.
Elde edilen veriler gösteriyor ki; evlilik artık gençlerin hayat planında otomatik bir “zorunluluk” olmaktan çıkmış durumda. Bunun yerine; kişisel hedefler, ekonomik kaygılar ve gelecek belirsizlikleri, bu kararı ertelemenin ya da tamamen vazgeçmenin ana nedenleri hâline gelmiş.
“Henüz erken” diyenlerin çoğunluğu: Artık hayat senaryosu değişti
Anket sonuçlarına göre, evlenmeyi düşünmeyenlerin %42’si için temel gerekçe “henüz erken olması.” Bu ifade, yalnızca yaşla ilgili bir değerlendirme değil; aynı zamanda gençlerin yaşamın başlangıcında kendilerini bulmaya, sınırlarını keşfetmeye ve hayattan ne istediklerini anlamaya ayırdıkları daha uzun bir dönem anlamına geliyor.
Önceki kuşaklarda yaygın olan, üniversite sonrası hızla evlenme ve “düzen kurma” fikri; yeni kuşakta yerini “kendine yatırım yapma” ve “dünya deneyimi kazanma” yaklaşımına bırakmış görünüyor. Artık gençler, kişisel kimliklerini inşa etmeyi ve bağımsız bir yaşam sürmeyi, evlilikten daha öncelikli bir hedef olarak görüyor.
Ankette %34’lük bir kesim de iş, okul gibi bireysel hedefleri evlilikten önde tuttuğunu söylüyor. Bu da kariyer planlarının, yurt dışı deneyimi gibi hayallerin ve kişisel gelişim çabalarının gençlerin hayat planında çok daha büyük bir yer kapladığını ortaya koyuyor.
Ekonomik koşullar: Parasız saadetin zor gerçekliği
Evlilik yalnızca bir duygusal karar değil; aynı zamanda ciddi bir ekonomik planlama ve sorumluluk demek. Ankete katılan gençlerin dörtte biri (%26) “maddi imkânsızlık” nedeniyle evlenemediklerini söylüyor. Bu oran, ekonomik gerçekliğin evlilik kararını nasıl baskıladığını gözler önüne seriyor.
Artan kiralar, yüksek konut fiyatları, düğün masrafları, beyaz eşya ve mobilya gibi zorunlu harcamalar; gençlerin omuzlarına ağır bir yük yüklüyor. Özellikle asgari ücretle çalışan, geçici ya da güvencesiz işlerde istihdam edilen gençler için bu yük, evlilik kararını neredeyse “lüks” bir seçenek hâline getiriyor.
Dahası, %31’lik kesim “ülke ve dünyanın geleceğinden kaygı duyduğunu” belirtiyor. Bu oran, yalnızca ekonomik tabloyu değil; aynı zamanda sosyal istikrar, siyasi belirsizlikler ve küresel krizlerin de gençlerin evlilikten uzaklaşmasında etkili olduğunu kanıtlıyor. Geleceğe güvenle bakamayan bir genç için aile kurmak da riskli bir adım gibi görünebiliyor.
Sosyal ve bireysel nedenler: Değişen ilişkiler, zorlaşan bağlar
Araştırmada %21’lik bir kesim “evlenecek aday bulamıyorum” diyor. Bu durum, yeni kuşak ilişkilerinde gözlenen bağ kurma zorluklarının ve dijitalleşmenin etkilerini düşündürüyor. Sosyal medyada hızlı ilişkiler, kısa süreli tanışıklıklar ve yüzeysel iletişim; kalıcı ve güven dolu bağların kurulmasını zorlaştırıyor.
Ayrıca, %3’lük kesim partnerinin evlenmek istemediğini, %3 de ailesinin izin vermediğini belirtiyor. Bu oranlar düşük görünse de aile baskısının ve çiftlerin evlilik fikrine yaklaşım farklılıklarının hâlen bazı gençler için belirleyici olduğunu gösteriyor. %2’lik kesim ise sağlık sorunlarını gerekçe göstermiş; bu da bireysel koşulların önemini vurguluyor.
Yine %7’lik bir kesim “diğer” diyerek, daha kişisel ve belki de anket sorularına sığmayan nedenleri işaret ediyor. Bu da bize, evlilik kararının her bireyde çok katmanlı ve özel gerekçelere dayandığını hatırlatıyor.
Toplumsal dönüşüm: Geleneksel normlardan bireysel tercihlere
Tüm bu veriler, Türkiye’de gençlerin evliliğe bakışının yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda kültürel ve sosyolojik bir değişim yaşadığını gösteriyor. Eskiden “hayatın doğal akışı” olarak kabul edilen evlilik, artık sorgulanan ve kişisel tercihlere göre yeniden şekillenen bir kurum hâline geldi.
Evlilik, toplumsal statü ve saygınlık kazanmanın yolu olmaktan çıkarak; iki bireyin bilinçli tercihiyle kurulan, ekonomik olarak da güvence gerektiren bir ortaklık haline geldi. Bu değişim, kadınların eğitim ve iş hayatındaki rolünün artması, bireysel özgürlüğün değer kazanması ve toplumsal normların esnemesiyle de doğrudan ilişkili.
Geleceğe dair bir bakış: Ne beklenmeli?
Türkiye’de evlilik oranlarının önümüzdeki yıllarda daha da düşmesi ve evlenme yaşının yükselmeye devam etmesi şaşırtıcı olmayacak. Çünkü gençlerin gözünde evlilik, yalnızca “aşk” değil; ekonomik ve toplumsal istikrara bağlı bir proje hâline geldi.
Bu eğilim, doğurganlık oranlarını da etkileyerek uzun vadede nüfusun yaşlanmasına ve sosyal güvenlik sistemine yük artışına yol açabilir. Ancak bir yandan da bireysel mutluluğu ve kendi hayat yolculuğunu merkeze alan bir kuşak, toplumda daha yaratıcı, daha eleştirel ve daha özgür düşüncelerin de yayılmasını sağlayabilir.
Gençler evlenmiyor, çünkü dünya değişiyor
KONDA’nın anketi bize şunu gösteriyor: Gençler evliliği reddetmiyor; ama “koşulsuz” kabul etmiyor. Artık bireyler için evlilik; ekonomik güven, kişisel hedefler ve duygusal uyum gibi birçok unsura bağlı, daha “seçici” bir karar.
Ve belki de en önemlisi: Gençler, hayatın tek bir senaryosu olmadığını; evlilik dışındaki yolların da saygın ve anlamlı olduğunu düşünüyor. İşte bu yüzden “parasız saadet” sadece bir deyim değil; gençlerin hayatının gerçek ve belirleyici bir parçası hâline gelmiş durumda.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar