Son birkaç yıldan bu yana başta enflasyon olmak üzere ekonomik dengenin bozulması nedeniyle millet olarak hepimiz bütçemize göre bir takım tasarruf tedbirleri almaya başladık ve sürdürüyoruz. Başta emekliler olmak üzere özellikle dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın alışveriş tercihleri, beslenme alışkanlıkları değişti. Artık istediğimizi alamıyor, istediğimizi yiyemiyor duruma geldik.
Ülke olarak olaya baktığımızda ise ekonomi yönetimi enflasyonu kontrol altına alabilmek için sıkı para politikası uygulamasının da enflasyona kadar devam edeceğini ve taviz verilmeyeceğimi sık sık ifade ediyor. Sıkı para politikasının uygulanmasının esas nedeni enflasyonun yükselmesine sebep olan faktörlerde birisi, iç talebin azaltılması tedavüldeki para miktarının kontrollü duruma getirilerek vatandaşların harcamalarının kısıtlanması ve arz ve talep kanununa göre talebin azalmasıyla fiyat yükselişlerinin önüne geçilebilmesidir ve doğru bir programdır. Çünkü iktisat kuralı gereği kişinin geliri arttıkça harcamaları artar, geliri düşükse harcamaları azalır. Ancak yukarıda da kısaca bahsetmeye çalıştığım gibi dar ve sabit gelirlilerin alım gücünün sürekli düştüğü, hayat pahalılığının her geçen gün arttığı bir ekonomik ortamda ihtiyaçlarını ertelediği, hatta bazı ihtiyaçlarının iptal ettiği, daha da önemlisi kendilerini bırakın çocuklarına yeterli beslenme sağlayamadığı bir ortamda bu kesim nasıl harcama yapabilir. Aldığı maaşın ancak ve ancak mutfak harcamasını karşılayabildiği, diğer harcamalara yetecek para kalmadığı bir geçektir. Yüksek geliri olan vatandaşlar için ise hiçbir problem yoktur. Çünkü onlar istediklerini istedikleri zaman satın alma olanaklarına sahiptir ve uygulanan sıkı para politikası ancak onlar için geçerli olabilir.
Kamuda tasarrufun sağlanabilmesi, enflasyonun kontrol altına alınabilesi için sadece sıkı ve sürdürülebilir para politikasının yetersiz kalacağı aşikardır. Sıkı para politikasının yanında sıkı ve sürdürülebilir maliye politikasının da uygulanması gerekir. Maliye politikasını açmak gerekirse;
-ilk olarak devletin vergi gelirlerinin çoğaltılması
-İkinci olarak da kamuda tasarruf uygulaması akla gelmektedir.
Vergi gelirlerinin çoğaltılması, yeni vergilerin uygulamaya geçirilmesi veya mevcut vergi oranlarının arttırılması ile mümkün olacaktır. Bu da enflasyonu yükselteceği için olumsuz gelişmeleri beraberinde getirecektir. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra doğal olarak bütçe açığını kapatabilmek için bildiğiniz üzere temmuz ve ağustos aylarında başta akaryakıt ürünleri olmak üzere art arda yapılan zamlar, bazı vergi oranlarının yükseltilmesi zorunlu olarak yapıldığı için ilgili aylarda aylık enflasyon oranı %9-9,5 oranında yükseldiğini hep birlikte yaşamıştık.
Vergi oranlarının yükseltilmesi çözüm olmayacağına göre adaletli bir vergi politikasına ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Verginin tabana değil tavana yayılması gerekir. Çünkü vergi gelirlerinin çoğunluğu çalışan kesimden oluştuğu için serbest çalışan işletmelerin bu konuda verimsiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda yapılması gereken denetimlerin arttırılması yoluyla kayıt dışının kayıt altına alınması en doğru yol olacaktır. Ayrıca çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalıdır.
Geçtiğimiz yıl açıklanan kamuda tasarruf tedbirlerinden bazıları aşağıdaki şekilde özetlenebilir.
*Taşınmaz edinilmesi ve kiralanması
*Resmi taşıtların edinilmesi ve kullanılması
*Haberleşme giderleri
*Personel görevlendirilmeleri
*Basın ve yayın giderleri
*Kırtasiye ve demirbaş alımları
*Temsil, tören, ağırlama ve tanıtım giderleri, Personel giderleri
*Enerji ve su alımları
*Personel servis hizmetlerine ilişkin giderler.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar