Türkiye’de üniversite öğrencisi olmak, giderek daha fazla “ekonomik hayatta kalma mücadelesi” haline geliyor. KYK burs ve kredileri, artan enflasyon ve döviz kurları karşısında sembolik bir rakama dönüşmüş durumda. Öğrenciler artık yalnızca ders, proje ve sınav stresini değil; barınma, beslenme, ulaşım ve sosyal hayat gibi temel ihtiyaçları karşılayabilme kaygısını da yoğun şekilde yaşıyor.
Bu durum, sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde değil; Anadolu’nun daha küçük şehirlerinde okuyan gençleri de etkiliyor. Artan hayat pahalılığı ve düşük burs miktarları, üniversite yıllarını “eğitim hayatından çok “hayatta kalma savaşına dönüştürüyor.
* KYK burs ve kredi sistemi: Kâğıt üzerinde umut, gerçekte yük
KYK; öğrencilere iki seçenek sunuyor: burs veya öğrenim kredisi.
– Burs: Karşılıksız, akademik başarı ve sosyal durum kriterlerine göre veriliyor.
– Kredi: Mezun olduktan sonra geri ödenmesi zorunlu.
2025 yılı itibarıyla lisans öğrencilerine aylık 3 bin TL, yüksek lisans öğrencilerine 6 bin TL, doktora öğrencilerine 9 bin TL ödeniyor. Ancak aylık 3 bin TL, özellikle büyük şehirlerde bir öğle yemeği, barınma ve ulaşım masrafının bile çok gerisinde kalıyor. Güncel döviz kuruyla yaklaşık 74 dolara denk geliyor; bu da OECD ülkeleri ortalamasına göre çok düşük.
Özellikle krediler, mezun olduktan sonra bir “borç tuzağına” dönüşüyor. İşsizlik oranlarının yüksek olduğu bir ortamda, gençlerin mezuniyet sonrası hayatlarına büyük bir borç yüküyle başlamaları, zaten kaygılı olan ruh hallerini daha da ağırlaştırıyor.
*Barınma krizi, öğrencinin belini büküyor
KYK bursları yetersiz kalınca, öğrencilerin ilk olarak barınma ihtiyacı büyük bir yük haline geliyor.
– KYK yurtlarının kapasitesi sınırlı; kontenjanlar, başvuran öğrenci sayısının çok altında kalıyor.
– Özel yurt fiyatları 8-15 bin TL arasında değişiyor; bu da bursun neredeyse 3-4 katı.
– Büyük şehirlerde ev kiraları 10-20 bin TL seviyesine çıkmış durumda; Anadolu’da bile kira fiyatları katlandı.
Sonuç olarak pek çok öğrenci hem ailesine bağımlı hale geliyor hem de çoğu zaman uygun olmayan, kalabalık ve sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkûm oluyor.
*Yemek ve ulaşım: En temel ihtiyaç bile lüks
– Üniversite yemekhanelerinde bir öğün yemek ortalama 30-50 TL’ye çıkmış durumda.
– Günde üç öğün yemek yiyen bir öğrencinin sadece yemek masrafı 2-3 bin TL’yi buluyor.
– Ulaşım zamları da bütçeyi delik deşik ediyor; özellikle büyük şehirlerde toplu taşıma kartlarına yapılan zamlar öğrencileri derinden etkiliyor.
Bu ortamda KYK bursu, en temel ihtiyaçları bile karşılamaktan çok uzak kalıyor.
*Sosyal, kültürel ve psikolojik etkiler
Yüksek enflasyon ve geçim derdi; öğrencilerin sadece fiziksel değil, ruhsal dünyalarını da zorluyor:
– Kitap almak, konsere veya tiyatroya gitmek, hatta ayda bir sinemaya gitmek bile “lüks” hale geldi.
– Maddi baskı; gençlerde kaygı, tükenmişlik ve depresyon riskini artırıyor.
– Birçok öğrenci, kendini sosyal hayattan izole hissediyor ve sadece “okula gidip gelmekle yetinmek zorunda kalıyor.
Bu durum, gençlerin entelektüel birikim kazanmasını ve topluma aktif katılımını da engelliyor.
*Mezuniyet sonrası iş bulma zorluğu: Borç ve umutsuzluk
Bir başka büyük sorun da mezuniyet sonrası iş bulma süreci.
– Türkiye’de genç işsizlik oranı %20’ler civarında seyrediyor; bazı alanlarda bu oran çok daha yüksek.
– Üniversite mezunu gençlerin önemli bir kısmı, kendi alanında değil; asgari ücretli, geçici veya vasıfsız işlerde çalışıyor.
– Yeni mezunların en büyük korkusu: Hem iş bulamamak hem de KYK öğrenim kredisi borcunu ödeyememek.
Mezuniyet sonrası istihdam olanaklarının yetersizliği hem borç stresini artırıyor hem de gençlerin gelecek umutlarını zedeliyor.
-Öğrencilerin somut talepleri
Gençlerin sesine kulak verdiğimizde, talepleri aslında çok makul ve gerçekçi:
*KYK burslarının ülkenin gerçek enflasyonuna göre artırılması ve yılda en az iki kez güncellenmesi,
*Kredilerin zorunlu değil, isteğe bağlı ve geri ödemesi kolaylaştırılmış hale getirilmesi,
*Yurt kapasitelerinin artırılması ve standartların yükseltilmesi,
*Yemekhane ve ulaşım fiyatlarının öğrenci dostu hale getirilmesi,
*Kültürel ve sosyal faaliyetlerin desteklenmesi, öğrenci kartına avantajlar tanınması,
*Mezuniyet sonrası istihdam politikalarının geliştirilerek gençlere iş fırsatlarının artırılması.
Üniversite yılları; gençlerin yalnızca ders çalıştığı değil, kendini keşfettiği, hayaller kurduğu, sosyalleştiği ve kişilik geliştirdiği çok değerli bir dönemdir. Ancak bugünkü ekonomik tablo, gençleri üretmekten ve keşfetmekten değil; sadece hayatta kalmaya çalışmaktan ibaret bir yaşama sürüklüyor.
-Gençlerin mesajı çok açık:
“Sadece okumak değil; insanca yaşamak, üretmek ve geleceğe umutla bakmak istiyoruz.”
Bu, bireysel bir istek değil; toplumsal refah ve ülkenin geleceği için zorunlu bir ihtiyaç. Çünkü umudu kırılmış, borç yükü altında ezilen ve hayata güven duyamayan bir gençliğin olduğu ülkede, geleceğin de güçlü olması mümkün değil.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar