Ekonomist Ali Ağaoğlu ve gazeteci Hakan Güldağ bu hafta Şans Sohbetleri’nde Merkez Bankası’nın faiz kararını ve açıklamalarını değerlendirdi. Ağaoğlu, PPK metnine giren ‘makroihtiyati tedbir’ mesajı için yeni sürpriz düzenlemeler gelebileceğine işaret ederek, “Finans dünyasını uykusuz geceler bekliyor” yorumunu yaptı.

Güldağ, döviz satışında ihracatçıların ‘sektörel oran’ çağrısını paylaşırken, Ağaoğlu ihracatçının Merkez’e satacağı döviz tutarının artmasının pratikte bir anlam ifade etmediğini, dövizin kullanım erkinin el değiştirdiğini söyledi. İkili, haftanın hareketli enstrümanları tarımsal emtia ve petrolü de ele aldı.

Güldağ: Haftanın en sıcak gündemiyle başlayalım… Merkez Bankası politika faizini değiştirmedi. “Makro ihtiyati politika çerçevesi güçlendirilecek” ifadesi dikkat çekici. Yeni düzenlemeler mi göreceğiz, metne giren bu ifadeyi sen nasıl yorumlarsın?

Ağaoğlu: İhtimaldir ki, Merkez Bankası hedefe yönelik krediler verilsin, krediler spekülatif amaçlı döviz alımlarına ve diğer finansal araçlara gitmesin, amacına uygun kullanılsın demeye çalışıyor. Ve buna uygun olarak da ihtimaldir ki, teşvik edici bazı düzenlemeler yapabilir. Bu da zorunlu karşılıklardan geçiyor diye düşünüyorum. Belki BDDK ile bir işbirliği yapılıp ortak bir çalışma ile kredi kapasitesine veya belli türdeki kredi kapasitesine ulaşıldığında, mesela kar dağıtabilir. Yani böyle birtakım enstrümanlardan herhalde bahsediliyor. Bu setin ne olduğunu bilmiyoruz. Önümüzdeki günlerde birkaç sürpriz gece yarısı düzenleme görebiliriz.

Güldağ: Bunun dışında PPK değerlendirmesinde jeopolitik ve küresel risklere işaret edilmiş…

Ağaoğlu: Benim ana tema olarak gördüğüm “biz hiçbir hata yapmıyoruz, bütün her şey dışarıdan geliyor” yaklaşımı var. “Ukrayna -Rusya savaşından kaynaklanan zorluklar enerji fiyatlarını, tarımsal emtia fiyatlarını artırdı o yüzden bizde enflasyon var” deniyor. Ama şunu kimse söylemiyor, yani yüzde 60 enflasyon ve yüzde 20 faiz ortamında TL tasarrufu için ne yapılır? O belli değil ya da ona yönelik bir önlem alınır mı alınmaz mı diye bir açıklama ya da yaklaşım yok. Burada yine o senin çok sevdiğin ifade var: “Alınmış kararların birikimli etkileri yakından takip edilmekte…” Nasıl bir etki var birikimli bilemiyorum… Ya da nasıl bir etki yaptı bu kararlar onu da bilmiyorum.

Güldağ: Onlar hiç açıklanmıyor.

Ağaoğlu: Kalıcı ve güçlendirilmiş liralaşmayı teşvik eden geniş kapsamlı politika gözden geçirme sürecine devam ediliyor. Bu gözden geçirme süreci 3-4 açıklamadır devam ediyor. Ne zaman bir sonuca varacak onu da bilmiyorum ama kalıcı ve güçlendireceğiz…

Güldağ: Bahsedilen makro ihtiyati politika çerçevesinde değerlendirilebilecek düzenlemelerden biri de ‘ihracat geliri’ olabilir sanırım. İhracatçıların döviz gelirlerinin yüzde 25’inin TCMB tarafından satın alınması uygulamasında oranın yüzde 40’a çıkarılması gündemde. Özellikle döviz girdisi yüksek sektörlerde itiraz sesleri yüksek. İhracatçılar, sektörel bazda oran getirilmesini istiyor. Bir ikincisi KKM’de vergi teşvikleri genişlemeye devam ediyor. 31 Mart’a kadar vergi istisnası geldi. Bana göre; bu iki adım kamunun daha fazla dövize ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Sanki iş, dövizi toplayıp Merkez Bankası’na, oradan da kurları kontrol edecek şekilde kullanılmasına dayanıyor. Sen nasıl değerlendirirsin?

Ağaoğlu: Seninkini tamamlayayım; kuru kontrol ederek enflasyonu kontrol etme çabası. Açıklanan kararların içinde iki temel konudan bahsettin, biri geçmişe yönelik vergi affı. Bana anlamlı gelmiyor. İş işten geçtikten sonra vergi affının geldiği bir yerde vergi artışı da gelebilir geçmişe yönelik. Halbuki siz hesabınızı ona göre yapmışsınızdır, vergi ödeyeceksinizdir, nakit akışınızı ona göre ayarlamışsınızdır. Bu, iş dünyasının deyimiyle kurumsal yönetişim ilkelerine uymayan bir iş yapış biçimi. Kuralı önce koyarsınız onu ne zaman uygulamaya alacağınızı söylersiniz herkes ona göre ayarlar kendini, sonra uygulanmaya başlanır. Geçmişe yönelik vergi aff ı, geçmişe yönelik vergi artışıyla karşımıza çıkarsa şaşırtmasın bizi. Bugün iyi tarafındayız da yarın kötü tarafında olduğumuzda itiraz edecek çok fazla bir şeyimiz yok. Ben bugün iyi tarafındayken itiraz edeyim de sonra kötü tarafı geçince bir kez daha itiraz ederim. Yüzde 40’a gelince pratik bir anlamı olmayan bir karar aslında. Yüzde 25’in de bir pratik anlamı yoktu.

Güldağ: Neden pratikte bir anlamı yok?

Ağaoğlu: İhracatçı dövizini satmak isterse, yüzde 100’ünü satar. Yüzde 40, yüzde 25’i gibi şeye bakmaz. Burada kritik nokta şu; “Yüzde 25’ini satacaksınız ama o sattığınızı almayacaksınız’ şeklinde bir düzenleme yok. İyi ki de getirmediler. Ciddi bir sermaye kontrolüne giden bir izlenim oluşurdu. Mevcut durumda yüzde 25’ini sattınız, almanızın önünde bir engel yok, aynı gün geri alabilirsiniz. Yani net etkisi sıfırdır. Aynı şekilde 40’a çıktığında da nasıl bir etki yaratacak derseniz, etkisi teknik olarak yine sıfır olacak. Fark; aynı kur korumalı mevduatta olduğu gibi, bu dövizin kullanım erkinin kimde olacağı sorusu. KKM’den önce DTH’lar bankalar nezdinde saklanıyordu. Satış ve verilen kur garantisi ile birlikte o dövizlerin kullanımı bankalardan çıktı, Merkez Bankası’na geçti. Şimdi benzer şekilde ihracatçının dövizinin kullanımının da 100 doların 40 doları ihracatçıdan teorik olarak çıkıyor, Merkez Bankası’na geçiyor. Pratik anlamı dediğim gibi sıfır ama kullanım erkinin el değiştirmesi meselesi. Teknik olarak kamunun ihtiyaç duyduğu dövizi temin etme çabası bunlar. Döviz rezervlerinin artması gerekir, artıyor mu?

Güldağ: Hayır, artmıyor.

Ağaoğlu: Eksi pozisyonumuz bile azalmadı. Bence sürdürülmesi zor bir politika. Açık vermekten kurtulup, cari fazla vermeye başlamışsanız o zaman yavaş yavaş bu yüzde 40’lar pozitif etki yapmaya başlar. Döviz açık pozisyonunuz azalır, bu bir güven yaratır. Güvenle de kurda belli bir istikrarı sağlarsınız. Siz gelen bütün dövizleri ithalatçılara verip üstüne üstlük bir de cari açık veriyorsanız, bu fonlanması gereken bir durumu ortaya çıkarıyor. Açık vermeye devam ettiğiniz sürece sizin eksi rezervleriniz ya aynı kalıyor ya da daha da eksiye gitmeye devam ediyor.

Güldağ: İhracatçının itirazının bir nedeni de piyasadan yeterince istediği şekilde kaynak bulamaması. Maliyetler artıyor, bir de 25 yerine 40’ı verecek. Piyasadan da bu dövizi toplamaya kalkacak, onun için de bir kaynağa ihtiyacı var aslında.

Ağaoğlu: Sattığı dövizi geri aldığı için alım-satım arasındaki kur farkı kadar bir kaybı olacak, çok büyük bir kaybı olmuyor. Enflasyonla birlikte işletme sermayesi ihtiyacı artıyor. Bu beraberinde bankacılık tarafına olan talebi artırıyor. Bankaların sermayeleri artmıyor, verecekleri krediler belli. Sermaye yeterlilik rasyosuna göre finanse edebilecekleri imkan dar. Bunu kamu bankalarındaki sermayeyi artırarak bir miktar genişletme çabası oldu. Ama gelinen ortamda yabancı bankaların ya da Türkiye’deki yabancı ortaklı bankaların yeni sermaye getirmelerini çok beklememek lazım. Belki bunun için bir yeni bir regülasyon gelir. Ama banka zorunlu olarak sermaye artırsa bile kredi iştahı artmayabilir.

Güldağ: Çok hızlı kredi artışı var. Yüzde 46’ları buldu artış oranı. Ocakta konuştuğumuzda yüzde 24’tü bu oran. Mecburen tabii, ihtiyaç var. Bu bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor, bir yerden bir para mı girdi memlekete? Bir de yabancı bankaların Türkiye’deki şirketlere açtığı back to back kredilerde ciddi bir artış olduğu söyleniyor, ne dersin bu konuda?

Ağaoğlu: 2001’de böyle bir dönem yaşamıştık. Yurtiçindeki patronlar yurtdışındaki paralarını bankaya teminat veriyorlar. Teminata karşı yurtdışından Türkiye’ye kredi geliyor. Aslında kendi parasını şirkete koyuyor. Görece olarak pozitif bir haber. Negatif tarafına baktığımda; demek ki içeriden kendini finanse etmekte çok zorlanıyor. Bizdeki bankacılık sistemi yeterince finansman sağlayamıyor yada çok yüksek maliyet çıkıyor. Ama ben izliyorum; yurtdışından Türkiye’ye önemli bir fonlama doğrudan açık kaynak olarak gelen yok.

‘İmkansız üçleme’ aynı anda kontrol edilemez

Güldağ: Politika faizi yüzde 14 seviyesinde kaldı ve TL’nin negatif reel getirisi 47 puanı aşmış durumda.

Ağaoğlu: Politika faizi yüzde 60 -70 olsa bile etkisi çok sınırlı kalacak. Bu, sadece yüzde 30’luk kitleyi ilgilendiren bir durum. KKM ile birlikte değerlendirdiğimizde toplam mevduatın yüzde 70’inin döviz veya dövize endeksli park ettiği bir yerde politika faizi, bakanın da dediği gibi anlamsızlaşmıştır. KKM’lerin bir kısmı tekrar eski dövizlerini alacakları için vazgeçmeyeceklerdir. Bir kısmı belki TL’de kalmaya devam eder. 55’ten 70’e çıktığı bir ortamda o 55’lik bölge eskiden nasıl satmadıysa dövizini yine satmayacaktır diye düşünürüm. Çünkü Türk yatırımcısının tercihleri benim son 35 yıllık tecrübem, çok majör değişiklikler arz etmediğini söylüyor.

Güldağ: Peki vatandaştan sanayicisine herkesin merak ettiği soru; enflasyonun nasıl ve ne zaman düşeceği?

Ağaoğlu: İki enflasyondan bahsederiz her zaman, bir talep enflasyonu bir arz enflasyonu. Arz enflasyonu bizim teorik olarak yurtdışından ithal ettiğimiz mal ve hizmetlerin fiyatlarının artması. Buna ülke olarak bizim önlem almamız zor. Görece sınırlayabilecek şey kur etkisini minimuma indirmektir. Biz imkansız üçlemenin üçünü birden kontrol etmeye çalışıyoruz, bu pek mümkün değil. Cari açığı da buna ekleyelim. Ama biz ısrarcıyız, göreceğiz.

Güldağ: Biz yolunu bulacağız öyle bakıyoruz.

Ağaoğlu: Talep enflasyonuna gelirsek… İstediğim ürünün yarın fiyatı daha yüksek olacak, benim gelirim artmıyor, bugünden alayım şeklinde öne çekilmiş talebin de dahil olduğu bir talep enflasyonu var. Bunu kontrol edebiliriz. Bunu kontrol edebilmenin tek yolu, ülkedeki faiz ortamını yeknesaklaştırmaktan geçiyor. Enflasyon, kredi faizi, mevduat faizi ve politika faizi bunlar birbirine yakınsamalı. 61 enflasyon, 22 kredi faizi, 17 mevduat, 14 politika faizi olmaz.

Petrolde ‘İran denklemi’ önemli

Güldağ: Petrolde bu hafta haber akışı yoğundu. Brent 100 doların altını test etti ama kalıcı olmadı…

Ağaoğlu: Rezervlerin kademeli olarak günlük birer milyon varil şeklinde piyasaya verilmesi olumlu. Ancak Rusya’nın Ukrayna konusunda kafa karıştırıcı açıklamaları yeniden petrol fiyatını yükseltti. Denkleme İran’ın ne zaman gireceği önemli. İran’ın elinde yüzer stok var, gittikçe de artıyor. Yüzer stokları traderler ucuza kapatmak için fiyatları 80-85 dolar bandına indirecekler. İran’ın petrolü ucuza alındıktan sonra 105-115 bölgesine bir yükseliş olacak diye bekliyorum.

Buğdayda ‘rapor’ fiyatlandı

Güldağ: Buğday fiyatlarındaki hareketlilik için ne dersin?

Ağaoğlu: Amerikan Tarım Dairesi’nin raporu son fiyatlamalarda etkili oldu. Raporda buğday üretiminde geçtiğimiz yıla oranla ekim alanlarında daralma, fiyat artışları ve öne çeken talepten kaynaklı bir dengesizlik oluşacağı belirtildi. Aslında fiyatlar Ukrayna-Rusya tansiyonunun düşmesiyle 972’ye kadar geldi. Ancak, bu raporun sonucunda bin 115’e kadar yükseldi. Bu tabii ki bizim için dış ticaret açığına, cari açığa olumsuz etki edecek konulardan bir diğeri.

Altında trend, gümüşle değişir

Güldağ: Putin’in son açıklamaları, altın fiyatını da hafif yukarı doğru itti. Ne diyorsun?

Ağaoğlu: Fed ve Rusya etkisiyle yükseliş gördük. Ancak trend değişikliği olabilecek bir gelişme yaşanmadı. Enflasyondan korunmak için örneğin buğday, kakao veya demir cevheri kontratı alamayanlar altın almayı tercih ettiler. Gümüş çıkmadan altın çıkmayacak. Yani bu tarihsel olarak görece olarak ispatlanmış şeyler maalesef değişmiyor. Yani bir de şöyle düşün, bu denklemi değiştirecek dünya üzerinde ne değişti? Değişmedi, o zaman eski alışkanlıklarla trade yapmaya devam ediyor insanlar.