Picasso, La Misereuse Accroupie / Diz Çökmüş Sefil Kadın (1902), Art Gallery of Ontario (AGO), Toronto, Canada

Uluslararası pazarlama hocası olmak benim için pek de kolay değil(di) sanırım. Yok, belki benim için kolay(d)ı da, muhtemelen öğrencim için değil(di). Bazı konuları ballandıra ballandıra, derinlemesine işlerken, bazılarını da ‘es’ geçtiğimi söyleyebilirim. Sizlere komik gelecek ama, inanın gururla söyleyebilirim. Kimsecikler de alınmasın. ‘Es’ geçtiklerim, yani biraz üstünkörü işlediklerim bazı fiyatlandırma stratejileri, bir de üstüne tanıtım stratejileri arasından bazı satış ve bazı reklam stratejileri. O uzatmaya bayıldığım konular da kültür, sonra ürün ve dağıtım stratejileri oldu hep. Eh başa gelen her olgunun bir nedeni, bir anlamı olduğu gibi, bunun da benim, daha doğrusu öğrencim için bir anlamı var(dı): Farklı perspektifle bakış. Şimdi “Hoca, kötüleme bize reklamı, satışı. Nasıl ulaşır ki ürün hedef müşteri kitlelerine yoksa?” deyin. “Ürün ve dağıtımı beceremeden, kültüre odaklı düşünüp de ona göre üretemeden gerisi … hmmm … ‘cavalacoz’ “ dersem? Çamlıca gazozunun verdiği bir anlık serinlemenin keyfi gibi, gerisi gelmeyen heyecanlar.

Bu içimden gelen itirafların kökenine inersek, öğrenciliğimde burnumu ekonomi tarihine iyice sokan Zafer Toprak ve Murat Çizakça çıkar karşımıza. Eh, ticaretin dibinde serili ekonomi tarihinin dibini de şöyle bir kazırsak, o yapış yapış tavada tavlanmış, sömürgeciliğin esiri mazlum halkları görürüz, cascavlak.

Küçük bir örnek verecek olursam, o bizi büyüleyen keşifler konularında ismi çocuk aklımıza gıptayla kazınan Kristof Kolomb’un Karayipler’deki maceralarına ve bugün Haiti ve Dominik Cumhuriyeti’nin yer aldığı adanın yerli halkı Arawak’lara neler ettiğine Ekim ayında bu dergideki bir ‘Haftanın Yazısı’nda Ömer Berki değinmişti[1]. Kolomb, Arawak’ların kulaklarında, boyunlarında altın takılar taşıdığını görünce, bölgede zengin altın madeni damarları olduğunu düşünmüş, bu kaynakları bulamayınca da yerlileri, kendisine her üç ayda bir belli bir miktar altın getirmeye zorlamıştı. Bu miktarı temin etmeyenlerin bileklerinden ellerini kestirmiş, kaçanları da kovalatıp öldürtmüştü[2]. Bugünün kavramlarıyla bir nevi ‘üretim ya da satış kotası’ uygulamıştı. Tabii vahşi biçimde. Daha sonra da Hernan Cortes 1519’da Meksika’da iyi niyetle kendisini karşılayan Aztekleri askeri bir harekâtla yok etmişti. Tenochtitlan’a geldiğinde kral Montezuma kendisine altın ve gümüş hediyeler sunmuş, buna karşılık Cortez onu sarayında hapsederek yönetime el koymuş, iki sene içinde Montezuma öldürülmüş, başkentin tüm serveti ve kaynakları da İspanyolların eline geçmişti[3].

Tabii bu satırları tüyleriniz dikenlensin ve ‘bu nasıl iş’ diye şaşırın diye yazmadım. Fakirliğin nereden geldiğinin de bir hikâyesi olduğunu gözümüze sokanlar, neyse ki var, paylaşmak istedim. Bir zamanın başarılısının ve iyisinin mazluma, mazlumdan da sefile nasıl dönüştürüldüğünü sömürgecilik tarihi yazdığı halde. Çünkü maalesef belli başlı ekonomik gelişmişlik düzeyi yüksek birçok ülkenin  (advanced markets) bugün dünyaya ve öncelikle yükselen pazarlara (emerging markets) kendi sermayelerini satabilmelerinin de, ticaretin de kökeninde bu ‘zenginleşme’ olduğu için yazdım.  Yani satır aralarından anlam çıkarır gibi resim altındaki gizli resimleri de görebilelim diye. Dış ticaretle ilgisi? Az sonra. Ama biraz daha neşelendirmek için paragrafları, resim içi resim düşüncesini açalım.

Ne zamandı? Yirmi sene öncesi miydi şu şaşı bak şaşır resimlerin moda olduğu zaman? Gazete eklerine daldığımız o pazar günlerinin mahmur keyiflerinde gözlerimizi birbirine sokup, resmi burnumuza değdirip de yavaştan uzaklaştırırken yavaştan önümüze serilen o üç boyutlu görüntüleri hatırladınız mı? Ya da ‘resim içinde resim’ gizlemiş ressamları? Çok sevdiğim için ilk aklıma gelenler İtalyan Paolo Gheri’nin ‘Enchanted Forest -Hidden Animals’ (Büyülü Orman – Gizli Hayvanlar) ve ABD’li sanatçı Bev Doolittle’ın ‘Horses and Landscapes’ (Atlar ve Manzaralar) isimli eserleri, resimde kamuflaj konusunda günümüzden güzel örnekler. Salvadore Dali’nin eseri ‘Dalivizyon’da Lincoln’ (1976) ise başka bir gizem taşıyor. 2008’deki İspanya gezimde yolumu düşürdüğüm Figueres’deki Teatre-Museu Dalí (Dali Tiyatro ve Müzesi)’nde gördüğüm, girişteki büyük salondaki kocaman bir nişte, epey yüksekte yer alan Abraham Lincoln portresinde gizli, arkası dönük nü kadın resmi, beni çok etkilemiş olan başka bir örnek.

Bir de görülmeyenler var. Kimin aklına gelirdi ki, Hendrik van Anthonissen’in ‘Scheveningen Kumsalları’ (Gezicht op Scheveningen-1641) isimli eserini[4] ilk yaptığında bir sahile vurmuş devasa balinayı da resmetmiş ama sonra retuşlayıp görünmez kılmış olsun. Ya da Picasso’nun ‘Diz Çökmüş Sefil Kadın’ (La Misereuse Accoupie-1902) isimli eseri[5] için ressamın önceden yaptığı bir Barcelona manzarası resmini fon olarak kullandığı.

Eh bu çıplaklıkta kavrulurken ya da bayram ederken yüreğimiz, gel de Punta del Este’de başlayan ve yılan hikâyesine dönen (7 sene) Uruguay Round sonrası Marakeş anlaşmasıyla kendine yol veren, GATT[6] sonrası şu sevip saymakta olduğumuz DTÖ’nün (Dünya Ticaret Örgütü) dünya politikalarına gemi azığa almış biçimde nasıl da yön verdiğini düşünmemezlik et. DTÖ, ‘küreselleşmede eşitliği sağlama’ adına STA’ların (Serbest Ticaret Anlaşmaları) gelişimine de yön verdi.

Bugün ülkemiz ürünlerinin yeni dış pazarlarda rahatlıkla alıcı bulabilmesi, bu dış pazarlara ürün çeşidi ve fiyatta rekabet avantajıyla girebilmesi, özellikle koruma duvarları yüksek vergilerle neredeyse aşılmaz ülkelerde pazar payları elde edebilmesi STA sayesinde olmakta. Tarife ve tarife dışı engellerden arınan ticaret, adeta şaha kalkarak kendine yeni pazarlarda yeni müşteriler arayışında. Hem çok daha fazla ürün çeşidinin pazar bulmasını, hem her ürün çeşidinin daha fazla miktarda bu yeni pazarlardaki müşterilerle tanışmasını, hem de standartların yükseltilmesini ve üretimde kalite yönünden bir sınav verilmesini sağlamakta.  21. Yüzyılın başından itibaren  STA’ların artışıyla doğru orantılı olarak da, STA imzalanan ülkelerle gerçekleşen dış ticaret hacminin arttığı bulgulanmakta[7].

STA’larla gelişen pazar ilişkileri bir yana, dış ticaret hacmimiz önceleri en önemli ticaret ortağımız olarak görülen AB (Avrupa Birliği) ile azalırken Ortadoğu ve Asya ülkeleriyle artış gösteriyor. Bu ülkelere ihracatımızda ne kadar döviz girdisi sağladığımızın ötesinde, ne tür ürünler ihraç ettiğimize de bakmalıyız. Yani ürün kompozisyonu önemli. Neden? Fiyat avantajını seçiminde önde tutacak bu yükselen pazarlara kolayca ikame edilebilecek ürünler satmak, rekabet avantajının düşmesine neden oluyor, kısacası girilen pazarda kalıcılık zorlaşıyor[8]. Peki, ‘bize pazar mı yok, bir kapı kapanırsa başkası açılır’ diyebilirsiniz.  Burada işte dış ticarette süreklilik ve sürdürülebilirliğin, katma değeri yüksek ürün ihracatıyla ticari ilişkilerde bağımlılık yaratabilmekle elele olduğunu, ayrıca bu ülkelerle ihracat-ithalat dengesinde bir simetri, hatta bizim yönümüzde bir ihracat fazlası olmasının önemini vurgulayan Mustafa Kutlay, bu üç kriterin getirisini de şöyle toparlamış[9]: “Dış ticaretin bir ülkeye sağlayacağı en önemli fayda, devletlerarası siyasi ilişkilerde bir pazarlık unsuru olması, dolayısıyla önemli bir güç sunması”. Yani oyunu yazının başlarında belirtiğimiz ‘sömürgeci olurken hangi gücü kullandı’ tartışmasına bağlayıp kötüyü oynamadan rekabet avantajı nasıl elde edilir bunun önemini düşünelim.

Ülkemizde ihracat artışına paralel olarak artan ithalat, ihracatın ithalatı karşılama oranının hala istediğimiz seviyeye gelememesi, üretimde ithal ara malı bağımlılığından pek de kurtulamamış olmamız, hatta ucuza üreterek dünya pazarlarında sözümona rekabet avantajı elde edebilmek için Dahilde İşleme Rejimi (DİR) ile sunulan kolaylıklara tutkunluğumuz[10], uzun dönemde ‘kendi ayağımıza kurşun sıkmakla bir’ görülebilir dersem, bu birçoğunuz için ‘abartılı bir bakış’ olacaktır.  Ama maalesef hala birçok üretim dalında ara ve sermaye malı ithalatı gerekiyor ve ihracat için üretimde de yukarıda bahsedilen DİR’in olabildiğince kullanılması söz konusu. İşte bu nedenle de, ihracatı artırmak için uygulanan reel kurun düşürülmesi politikaları, dış ticaret üzerinde çok büyük olumlu bir etki yaratamıyor; kısacası, dış ticaret bir bütün olarak, ülke içindeki makroekonomik parametreleri ‘doğrudan etkileyen bir yapı’ sergilemekte[11]. ‘İhracatta rekor kırdı’ şeklinde reklâmı yapılan ve başarıları gazete sayfalarını dolduran şirketlerin ekonomiye net katkısı, yaptıkları ihracatın katma değeri hesaplandığında, uluslararası pazarlarda sundukları rekabet avantajı da daha net ortaya çıkacaktır. Yönetim ekonomisi konulu yüksek lisans dersi projelerimizde hocam Özer Ertuna’nın ‘net contribution margin’ diye diye  gösterdiği hassasiyeti de beni, yine başta değindiğim o iktisat tarihinin dibi kara tavası kadar etkilemişti.

Kısaca tekrar küresel siyasi arenada nasıl söz sahibi oluruz sorusuna bir yanıt düşünürsek,  (1) Proaktif olmak bize kapıların anahtarını hep elimizde tutma gücü verecektir. Bir günden bir güne yüksek teknoloji ürünleri yatırımlarını hızlandırmamız ve bu konuda devleşmemizin mümkün olmadığı, sevimsiz de olsa gerçek. Yine de, uluslararası arenada dış ticaret başarımızı siyasal bir güç olarak da kullanabilme avantajı elde edebilmek için bir başka önemli noktaya bakmakta fayda var (2). Bu da  dış ticaret yaptığımız ülkelere yönelik olarak bilateral ticaret yoğunlaşma oranlarının[12] (BTYO) hesaplanması. Onar yıllık 4 dönem için (1969-2008) yapılan bir incelemede bu dönemlerde ihracatın en yüksek seviyede yapıldığı Almanya için BTYO’nun zaman içinde azaldığı, yani Almanya’nın dünya ihracatı içinden aldığı payla oranlandığında Türkiye’nin ihracatında aldığı payın düşmüş olduğu görülüyor. Romanya, Bulgaristan, Cezayir, Irak, Mısır için gözlenen ise sürekli artış. En yüksek artış oranları ise son 20 yılda ticaretin geliştiği Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan’a olan ihracatta[13].  Özellikle büyük yükselen pazarlar BRICS içinden ağırlıklı olarak ticaretimizi geliştirdiğimiz Rusya, Hindistan ve Çin, hatta Güney Afrika Cumhuriyeti’yle olan ticarette BTYO’yu artırmak ötesinde asimetrik yapıdan çıkmamız gerekmekte. (3) Dış ticaret açığının kontrol altına alınmasında önemli bir krite de, enerji tüketiminin verimliliği konusunda yatırımlara ağırlık verilmesi. Bugün Türkiye’de enerji kullanım yoğunluğu, OECD ülkelerindeki kullanımın iki katı, Japonya’daki kullanımının dört katı[14]. Bu alanda yenilebilir enerjilere yoğunlaşmak öncelikli. Bu konuda sevindirici adımlar olduğunu da belirteyim. İTÜ merkezli Yenilebilir Enerji Teknolojileri Eğitimi[15] başlıyor.

Demek ki, dış ticarette, hele STA içinde gizli ellerin ekonomideki ‘invisable hand’ misali bize yön vermesine ket vurmak ve yön veren olabilmek için, bizim de bu yeni görüntü teknikleri X-ray florasan sistemlerindeki gibi detayı ve arka planda gizli ne var ne yok görebilmemiz için,  bu büyük resmin altına bakmaya çalışmamız, bunun için de antenleri güzelce açmamız önemli. Oyunu kurallarına göre oynarken, rekabet avantajınının getirisini hep düşünerek.

[1] Bkz: Berki, Ömer (2020). Kristof Kolomb, Adam Smith Ve Howard Zinn, Haftanın Yazısı 12 Ekim 2020, Dış Ticaret Günlüğü, Made in Turkey Dergisi, Türk Dışticaret Vakfı. http://disticaretgunlugu.com/kristof-kolomb-adam-smith-ve-howard-zinn/, 28.01.2021.

[2] Bu konuda detayları Ömer Berki’nin de değindiği gibi çok önemli birkaç eserde bulmak mümkün. Benim elimdekiler Hickel, Jason (2017). Die Tyrannie des Wachstums – wie die globale Ungerechtigkeit die Welt spaltet und was dagegen zu tun ist, Münih: DTV Verlagsgesellschaft, S. 95-97 ve Lepore, Jill (2018). These Truths – a History of the Unites States. New York: W.W. Norton & Company , Inc.

[3] Bkz:  Hickel, Jason (2017). Die Tyrannie des Wachstums – wie die globale Ungerechtigkeit die Welt spaltet und was dagegen zu tun ist, Münih: DTV Verlagsgesellschaft, S. 95-97.

[4] Bkz: https://www.theguardian.com/artanddesign/2014/jun/04/restoration-hidden-whale-dutch-painting

ve https://www.annenewman.com.au/the-secrets-of-scheveningen-sands/  ,  28.01.2021.

[5] Bkz: https://www.bbc.com/turkce/haberler-43099813 ; https://www.bbc.com/news/science-environment-43088339 ; https://www.hampshirechronicle.co.uk/news/national/16030109.hidden-details-uncovered-picassos-oil-painting/ ; ve https://www.livescience.com/61796-hidden-artwork-beneath-picasso-painting.html , 28.01.2021.

[6] Bretton Woods 1944’de toplandı. Bu konferansın ardından da 1948’de 2. Dünya Savaşı sonrası dünya ticaretini ve ekonomisini geliştirmek amacıyla GATT (General Agreement on Tariffs and Trade) ortaya çıktı. Bu konuyu da kapsayan çok iyi bir eser olarak önerebileceğim eskilerden hatırladığım bir eser:  Günver Turan, Gül (1980). Uluslararası Para Sistemi “Dünü ve Bugünü”.  Ankara: İş Bankası Yayınları.

[7] Koçtürk, O. Murat & Kocaefe, Aslıhan (2014), “Serbest Ticaret Anlaşmalarının Türk Dış Ticareti Üzerine Etkileri”, Tarım Ekonomisi Dergisi, 20(2): 65-77.

[8] Kutlay, Mustafa (2012), “Yeni Türk Dış Politikası”nın Ekonomi Politiği: Eleştirel Bir Yaklaşım”, Uluslararası İlişkiler, 9(35): 101-127.; Öniş, Ziya & Bayram, İsmail Emre (2008), “Temporary Star or Emerging Tiger? Turkey’s Recent Economic Performance in a Global Setting”, New Perspectives on Turkey (39):47-84.

[9] Kutlay, Mustafa (2012), “Yeni Türk Dış Politikası”nın Ekonomi Politiği: Eleştirel Bir Yaklaşım”, Uluslararası İlişkiler, 9(35): 101-127.

[10] Salt ülkemize özel bir durum değildir, ekonomisi gelişmiş ülkelerde de uygulanmaktadır, onlar sadece katma değeri yüksek ürünler üretim ve ihracatıyla DİR ile gelen girdinin ithalat maliyetini kompanse edebilmektedir.

[11] Bakkalcı, Can & Argın, Nilüfer (2013). “Türk Dış Ticareti ve Ekonomi Politikaları Arasındaki Nedensellik İlişkileri”, Yönetim Bilimleri Dergisi, 11( 21): 49-73.

[12] Bilateral ticarette yoğunlaşma endeksi (BT), bir ülkenin ticaret ortağına yaptığı ihracatın toplam ihracatı içindeki payının, bu ticaret ortağına yapılan dünya ihracatının toplam dünya ihracatı içindeki payına bölünmesi ile bulunmaktadır.

[13] Seymen, Dilek; Bilici, Özgül; Şanlısoy, Selim (2009), “Türk Dış Ticareti’nin Yönü, Dış Ticaret Politikası Perspektifinden Bir Değerlendirme”, Anadolu Üniversitesi, Uluslararası Ekonomi Konferansı, Temmuz 17-19, Eskişehir.

[14] Özdemir, Ünal; Yiğit, Güzin Kantürk; Oral, Muhammed (2016), “Cumhuriyetten Günümüze Ekonomi Politikaları Bağlamında Türk Dış Ticaretinin Gelişimi”, Doğu Coğrafya Dergisi, 35: 149-174.

[15] Bkz: https://www.bmieducation.com/open-platform/yenilenebilir-enerji-sertifika-open-platform?utm_source=cumhuriyet_enerji, 14.01.2021.