ABD Başkanı Donald Trump, dünya ekonomisini yeniden gerilim hattına sokabilecek bir kararla, 9 Temmuz’dan itibaren başlayacak ve 1 Ağustos’tan itibaren bazı ülkelere uygulanacak yeni gümrük tarifelerini duyurdu. Tarifelerin yüzde 10’dan başlayarak yüzde 60-70 seviyelerine kadar çıkabileceğini açıklayan Trump, hangi ülkelerin bu uygulamadan etkileneceğine dair net bir bilgi vermekten ise özenle kaçındı. Bu durum, ticaret ortakları başta olmak üzere küresel piyasalar için ciddi bir belirsizlik yarattı.
Pazarlık mı, tehdit mi?
Trump’ın bu adımı aslında yeni bir şey değil. Daha önce Çin ile yaşanan ticaret savaşında da benzer tarifeler üzerinden baskı kurulmuş, ardından yapılan müzakerelerle bazı geri adımlar atılmıştı. Şimdi de benzer bir yol haritası izleniyor gibi görünüyor. Trump’ın 1 Ağustos’u uygulama tarihi olarak belirlemesi, aslında ülkelerin elini çabuk tutması için verilen bir “süre uzatımı” olarak da yorumlanabilir. Bu tarihe kadar masaya oturmak isteyen ülkeler için kapı açık; ancak oturmazlarsa yüksek oranlı gümrük vergileriyle karşı karşıya kalabilirler.
Bu durum, klasik bir “pazarlık stratejisi” gibi görünse de, uluslararası ilişkilerde ekonomik tehditlerin böylesine açık şekilde kullanılması, dünya ticaret düzenini daha da kırılgan hale getiriyor.
Küresel ticaret düzeni yeniden mi bozuluyor?
Trump’ın bu tarifeleri hangi ülkelere uygulayacağı bilinmemekle birlikte, ticarette en fazla öne çıkan ülkelerin –başta Almanya, Çin, Japonya, Güney Kore ve Meksika gibi üretim ve ihracat devlerinin– bu listenin potansiyel adayları arasında olduğu konuşuluyor. Bu ülkelerle olan ticaret dengeleri, yalnızca ikili ilişkileri değil, küresel tedarik zincirlerini de doğrudan etkiliyor.
Bir başka deyişle, ABD ile Çin veya Almanya arasında yaşanacak bir ticaret gerilimi sadece o iki ülkeyi değil, o ülkelere parça üreten, montaj yapan veya aracı ticaretle geçinen onlarca başka ülkeyi de zincirleme şekilde etkileyecek. Dünya ekonomisi pandemiden sonra toparlanma sürecine girmişken, böyle bir tarife fırtınası, bu süreci tersine çevirebilir.
İç siyasete mesaj, dış dünyaya gözdağı
Trump’ın yaklaşan seçimler öncesinde “sert lider” imajını pekiştirme ihtiyacı da bu hamlenin arkasındaki diğer önemli nedenlerden biri olabilir. İç kamuoyuna, “ülkemizi ekonomik olarak sömüren ülkelere karşı mücadele ediyorum” mesajı verilirken, dış dünyaya da “ABD çıkarlarına ters düşen herkes bedel öder” mesajı iletiliyor. Bu tip politikaların kısa vadede iç politikada alkış alması mümkün; fakat uzun vadede bu yaklaşımlar uluslararası sistemde yalnızlaşma, itibar kaybı ve ticari misillemeler gibi ciddi bedelleri de beraberinde getirebilir.
Nitekim, geçmişteki deneyimler Trump’ın tarifelerle başlattığı her krizin bir süre sonra ABD’nin de aleyhine işleyecek sonuçlar doğurduğunu göstermişti. ABD’li üreticiler daha pahalı girdilerle karşılaşmış, tüketiciler yüksek fiyatlara maruz kalmış, bazı Amerikan şirketleri de alternatif tedarik noktaları aramak zorunda kalmıştı.
Sonuç: saatli bomba mı, blöf mü?
Trump’ın yeni tarife çıkışı, şu an için belirsizlikle örtülü bir saatli bomba gibi duruyor. Gümrük vergilerinin gerçekten devreye girip girmeyeceği, girerse hangi ülkelere ne ölçüde uygulanacağı halen net değil. Ancak bu bile küresel ticaretin havasını bozmak için yeterli.
Eğer Trump bu tarifeleri ciddi biçimde devreye alırsa, başta Avrupa ve Asya olmak üzere birçok ülkeden karşılık gelmesi kaçınılmaz olur. Bu da zincirleme şekilde yeni bir ticaret savaşını başlatabilir. Ancak diğer bir ihtimal de, bu adımın aslında sadece bir blöf olması. Yani ülkeleri masaya oturtup taviz koparmak için yapılmış planlı bir hamle.
Her iki durumda da tablo aynı: Dünya ekonomisi, ABD merkezli yeni bir belirsizlik ve tedirginlik dalgasının tam ortasında. Önümüzdeki haftalar bu stratejinin nereye evrileceğini gösterecek. Ya diplomasi kazanacak ya da herkesin zarar göreceği yeni bir ticaret kapışması başlayacak.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar